Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) başkomutanı Mazlum Kobane, Rakka operasyonu, Deyr ez Zor gerilimi, Beşar Esad hükümeti ve Türkiye’nin DSG’ye yaklaşımını değerlendirdi.

PKK Türkiye ile savaşıyorsa o bizi bağlamaz biz ayrıyız” mı diyorsunuz? Sorusuna ‘evet’ yanıtı veren Kobane, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istediklerini söyledi.

Kobane, “Biz Türkiye ile ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz. PKK Türkiye ile savaşıyor olabilir. Ama Rojava halkı olarak bizim Türkiye ile ortak çıkarlarımız olacaktır. Türkiye sınırdaşımız. Bizim politikamız diğer parçalarla aynı değildir. Amerika buraya gelene kadar, Kobane’ye gelene kadar, 2015’te Türkiye ile ilişkilerimiz iyiydi. Bizim politikacılarımız Ankara’ya gidiyordu. Türk yetkililerle görüşüyordu. Amerika ve koalisyon Rojava’ya geldikten sonra ilişkilerimiz bozuldu” dedi.

Mazlum Kobane, Al Monitör’den Amberin Zaman’ın sorularını yanıtladı.

*Rakka kampanyası nasıl gidiyor?

Vallahi Rakka planladığımız gibi gidiyor. Yani biz belli bir planlama koymuştuk birkaç aşama çerçevesinde, şimdi diyebiliriz ki son aşamaya geliyoruz. Şöyle söyleyeyim, son aşamadan önceki son aşamayı bitiyoruz.

Savaş nerede yoğunlaşıyor?

Kobane:  Şehir merkezinde, yani şehrin güney kapısında. Doğu ve batı kısmı kurtarıldı. Merkez ve bir kısım kuzey kalmış durumda. Yüzde 75 kurtarmışız.

*Beklediğinizden hızlı mı ilerliyorsunuz?

Yok planladığımız gibi oldu.

*Şu anda Rakka’da kaç DAEŞ militanı kaldı?

Bizim istihbaratımıza göre ve eski DAEŞ’lilerden aldığımız bilgilere göre 700’e yakın varmış. Bunlar savaşçı ve çoğu yabancı ve ayrıca bin 500 DAEŞ taraftarı milis var şehirde.

*Sizi Rakka hamlesinde en çok zorlayan ne oldu?

Operasyon iki noktada bizi zorluyor: Birincisi sivillerin vurulmaması. DAEŞ bildiğiniz gibi sivilleri canlı kalkan yaptı. İkincisi ise yoğun mayınlama tekniği. Hemen hemen her ev, her iş yeri mayınlanmış. İki bine yakın sivil DAEŞ tarafından esir alınmış ama fırsat buldukça kaçıyorlar.

* Özellikle koalisyonun hava saldırılarında çok fazla sivil can kaybı yaşanıyor eleştirileri var.

Basından izliyoruz. Bizce abartılıyor. Bilinçlidir, operasyonu yavaşlatmak içindir. Bazı kayıplar oldu ama Irak’a göre azdır. Bizce onlarcadır, yüzlerce değil. O da DAEŞ’in sivilleri kalkan yaptığı yerlerde oldu. Bizim bu operasyonu yavaşlatmamızdaki en önemli sebep de o.

* Sığınma kampları ile ilgili de eleştiriler var.

Bu konuda sıkıntı yaşadık elbette. Bir güvenlik sorunumuz var. Birincisi kentten kaçan halkla birlikte DAEŞ militanları sızıyor. Böylelerini çok yaşadık. Yüzlercesi oldu. Belki de daha fazlası. Bunlar ekseriyetle Rakkalı, yani Suriyeli Arap. Ama aralarında yabancılar da var. Bir de tabi DAEŞ aileleri. İkincisi Birleşmiş Milletler (BM) resmi olarak burada bulunmuyor. Bu durumu düzeltmek için çabalarımız sürüyor. Sivil kuruluşlar yardıma geç başladılar. Bizim hükümet kurumlarının da olanakları oldukça az.

* Merkezi hükümet yardım ediyor mu?

Yok, alâkaları yok. Hatta merkezi hükümet Birleşmiş Milletler’in yardımına da engel oluyor.

* Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle (KBY) sınırların açık kalması ve geliş-gidişler konusunda ciddi sıkıntılar yaşadınız. Ancak Rakka hamlesinin başlamasıyla birlikte bu sıkıntıların hafiflediğini görüyoruz. İnsani yardım olsun, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne gönderdiği silahlar olsun kolayca geliyor.

Bütün yardım Semelka kapısından, Güney [Irak] Kürdistan üzerinden geliyor. Merkezi hükümet hiçbir şekilde yardımcı olmuyor. Hem Rakka operasyonunun başlarında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin de engelleyici tutumu sürüyordu, yani Haziran ve Temmuz aylarında. Ağustos ayından beri bir rahatlama var. Bunda ABD’nin girişimleri etkili oldu.

Oysa Türkiye sınırı açık olsaydı her şey çok daha kolay olacaktı, belki bu sıkıntılar yaşanmayacaktı. Belki Rakka’dan kaçan sivil halkın bakımı konusunda yöneltilen eleştirilerle karşılaşmayacaktık. Türkiye’yi bu tutumundan vazgeçirmesi için Brett McGurk çok çaba sarf etti. Bizlere de söyledi. Maalesef sonuç alamadı.

* Rakka’dan öteye baktığımız zaman Deyrizor hamlesi başladı. Rejimin nehri geçtiği ve SDG ile rejim arasında bir yarış olduğu söyleniyor. Siz Rakka’dan sonra stratejik olarak neyi hedefliyorsunuz? Sanki Deyrizor hamlesini ABD ve koalisyonun tasarladığından önce başlattınız.

Doğru Deyrizor’un özgürleşmesi Suriye halkının isteğidir. Deyrizor askeri meclisi iki yıl önce kurulmuştur. Deyrizor halkı Menbic savaşına, Rakka savaşına katıldı. Çok şehit verdiler. Onlar da SDG’nin temel bileşenidir. Onların isteği üzerine bu hamleyi erken başlattık ve hâlen sürüyor.

* El Bukamal’a kadar mı gitmek istiyorsunuz?

Hedefimiz gidebildiğimiz yere kadar gitmek. Deyrizor’un DAEŞ’ten kurtarılması gerekiyor.

* ABD’nin Rakka sonrasında bu operasyonları nereye kadar daha SDG ile birlikte sürdürmek istediği belli değilmiş gibi görünüyor ve operasyonları Rusya ile çatışmadan götürmeye özen gösteriyor ama işler buna rağmen kızışıyor.

Doğrudur. Biz de DAEŞ dışında kimseyle çatışmak istemiyoruz. Bunlar son derece hassas dengeler. Güçler iç içe girmiş. Bir yanda Suriye rejiminin İran milisleri, Hizbullah’ın o alanda planları vardır bir yanda da bizim yöre halkının kurtuluşu için verdiğimiz söz vardır. Bu iki şey çatışıyor. Öbür tarafı Rusya havadan destekliyor, koalisyon da bizi. Orada bir sıkıntı var. Koalisyon çatışmamaya çalışıyor, biz de öyle. Sonuçta belli bir noktada anlaşılacak.

Şimdiye kadar rejimle bizim aramızda sınır yoktu, DAEŞ vardı. Bunlar da DAEŞ’le çatışıyordu, biz de DAEŞ’le çatışıyorduk. Şimdi de buluştuk. Kritik bir eşiğe gelindi. DAEŞ dışında kimseyle çatışmamaya çalışıyoruz ama gerektiğinde kendimizi savunuruz.

* Şu ana kadar ABD ve koalisyonla örnek bir iş birliği sergilediniz. Ama bu DAEŞ’e karşı askeri operasyonlarla sınırlı. Sizin ABD’den, uluslararası camiadan bir statü talebiniz var. Bu talebiniz özellikle Türkiye’nin baskıları yüzünden kabul edilmiş değil. ABD size son kertede, başında Esad olmaması tercihiyle birlikte, rejimle anlaşmanız gerektiğini söylüyor. Suriye Kürtlerinin garantörlüğünü de Rusya’ya havale etmek istiyor. Siyasi anlamda fazla angaje olmak istemiyor.

Doğrudur. ABD’nin böyle bir yaklaşımı vardı. Hâlen de var. Fakat bizce doğru değil. Bizce ABD taşın altına elini koymalıdır. Uluslararası camianın Kürtlere, tüm Suriye halkına karşı bir sorumluluğu vardır. Rusya’nın olduğu gibi, Amerika’nın da sorumluluğu vardır. Bizce de önemli olan bir daha Suriye’de iç savaş çıkmaması. Yeni bir savaş çıkarsa DAEŞ gibi terör yapıları yeniden hortlayıp dünyayı tehdit edecektir. Eğer uluslararası camia terörün bitmesini istiyorsa Suriye’de bir istikrar sağlanması gerekiyor. O yüzden Amerika dahil bütün güçlerin bu yöndeki sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor. Amerika’nın burada kalmasını istiyoruz.

* Rejim değişene kadar mı?

Bizim açımızdan Suriye halkını gerçekten temsil eden bir hükümet gerekiyor.

* Tarif ettiğiniz şey rejim değişikliği ve buna ne Rusya ne de ABD yanaşıyor. Rejim değişikliğinin öncülüğünü yapan Türkiye de bu gayretinden vazgeçti.

Doğrudur.

*  ABD kalırsa sanki yine terörle mücadele perspektifi çerçevesinde kalacak gibi. DAEŞ yenildikten sonra bu kez Şii milisler, El Kaide bağlantılı gruplar üzerine yoğunlaşabilir. Bu kapsamda SDG’ye de biçilen bir görev olabilir. Siz Kürtler, doğal yaşam alanlarınızın dışında, koalisyon ile birlikte DAEŞ’e karşı mücadele edip şehit veriyorsunuz. Başta Kürtler olmak üzere bölgenin tüm etnik ve dini bileşenlerini bir araya getiren Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nu tanımayan ABD ve uluslararası camia ile birlikte nereye kadar şehit vermeye hazırsınız? Siyasi destek görmeden, statünüz tanınmadan, diplomatik ilişki kurulmadan…

Biz Kürtler olarak önce kendi alanlarımızı rejimden kurtardık. Fazla kayıp vermedik. 2012’den bahsediyorum. Bizim niyetimiz rejimle muhaliflerin arasındaki savaşa taraf olmadan, kendi bölgemizi geliştirmek, güçlendirmek ve savunmaktı. Ama kurtardığımız alanlar dışarıdan saldırıya uğradı. Çeyşül Hür dedikleri gruplar, sonra Nusra, şimdiki DAEŞ... Ve bu saldıranlar hepsi komşularımızdı. En çok Rakka’dan ve Deyrizor’dan saldırılar geldi. Biz de kendimizi savunmak için savaşmak mecburiyetinde kaldık. Şu an Rakka’da, Deyrizor’da savaşmamızın temel nedeni bu. Ama nereye kadar sürecek bu önemli bir konu ve açıkçası biz de bilmiyoruz.

Fakat şunu biliyoruz: DEAŞ askeri olarak Deyrizor’da yenilgiye uğrayacaktır. Fakat bu Suriye’de terör bitecek anlamına gelmiyor. Bu yüzden Deyrizor’dan sonra da savaşın sürmesi gerekecektir. Askeri olarak yenilen IŞİD en sevdiği gerilla savaşına dönecektir.

Şu an rejim bizi tehdit ediyor. Bir de rejimle birlikte hareket eden Şii gruplar var. Onlar da tehdittir bizim için. Biz kimseyle savaşmak istemiyoruz ama kendimizi savunacağız. Eğer rejim ve müttefikleri bize karşı operasyon başlatırsa bu sadece bize karşı değil bence bölgede yeni bir kargaşa ve istikrarsızlık dalgasına neden olacaktır.

Ne var ki şimdiki rejim ile anlaşmak, evet, gerekiyor. Suriye rejimi bir realitedir. Rejim askeri olarak en azından şu an bulunduğu alanda diğer muhaliflere —bizim dışımızdaki muhalifler yani—karşı bir zafer kazandı ve rejim kalıcıdır. Eğer objektif bakarsak öyledir.

*  Peki Esad gidici mi?

Bence şu an gidici olacağına dair herhangi bir emare yok.

*  ABD Esad’ın kalmasını kabul edebilir mi?

Bunu bilmiyorum fakat sonunda bizim açımızdan kurtardığımız alanların geleceği önemlidir. Temel hedefimiz merkezi hükümetle müzakere edip kurtardığımız bölgeleri belli bir statüye kavuşturmaktır. Bunun için merkezi hükümetle eğer gerekirse diyaloğa girmeye de hazırız.

* ABD veya Rusya gibi güçlü bir aktörü arkanıza almadan rejimden talep ettiğiniz hakları elde etmek zor olmaz mı?

Bizim ABD ve Rusya ile iyi ilişkilerimiz var. Rusya ile açık olan siyasi kanallarımız var. ABD zaten burada.

*  Sizce Astana süreci, özellikle de İdlib, büyük güçlerin Suriye’nin geleceğiyle ilgili yaptığı pazarlığın neresine oturuyor?

Rejimin İdlib’le ilgili yakın gelecek için öncellikli planları var. Dolayısıyla rejim, Rusya ve diğer güçler orada bir ateşkes sağlamak istiyorlar ki rejim ve müttefikleri tüm güçleriyle Deyrizor’a saldırabilsinler. Yakın hedef bu. Ve bunu da biraz başardılar. Eğer rejim güçleri şu an Deyrizor’da, çölde, Badiya’da ilerliyorsa İdlib cephesinden kaydırdığı güçlerdendir. Uzun vadedeki hedefi ise İdlib’e yönelmektir. Ve İdlib’i alacaktır. Ve bence bu Türkiye açısından zararlı olacaktır.

*  Neden?

Türkiye’nin bir Kürt fobisi var. Bizim alanlarımızın birleşmemesi için Halep’ten vazgeçti. Şimdi ise SDG’yi Kürtleri durdurmak için İdlip’den vazgeçecek.

*  Ama Türkiye artık Suriye’de rejim değişikliğinden vazgeçti. Dolayısıyla neden rahatsız olsun, hele ki bunun karşılığında Kürtlerle ilgili bir koz elde edecekse?

Doğru. Halep’ten vazgeçmesi karşılığında Rusya Türkiye’nin Cerablus’a girmesi için yeşil ışık yaktı. Şimdi aynı şeyi Deyrizor için yapıyor. Türkiye İdlib’de ateşkesi sağlayarak rejimin Deyrizor’a yoğunlaşmasını, o bölgeyi bizden önce almasına yardımcı olmayı hedefliyor.

*  Peki bulunduğunuz yerden Irak Kürdistanı’ndaki gelişmelere baktığınızda kendi payınıza ne gibi sonuçlar çıkarıyorsunuz? Örneğin ABD bağımsızlık referandumunun yapılmaması için büyük çaba sarf ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz Irak Kürdistanı’ndaki bağımsızlık referandumunu destekliyoruz. Bütün Kürtlerin kalbinde yatan dört parçanın birleşmesi ve bağımsız Kürdistan’ın kurulması. Hedef budur. Ama tabi bir de gerçekler var. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Bizim Suriye’deki hedefimiz federasyon kurmak. Suriye’nin parçası olarak kalmak.

*  ABD ile özel görüşmelerinizde Washington’ın PKK ile aranıza mesafe koymanızı telkin ettiğini biliyoruz. ABD aynı zamanda Türkiye’nin Cemil Bayık gibi üst düzey PKK’lı yöneticilere yönelik suikast planları için istihbarat sağlama konusunda değerlendirmelerde bulunuyor.

Bence ABD’nin herhangi bir PKK hamlesinin ABD’ye sağlayacağı bir fayda yok. PKK’ye karşı bir saldırı hamlesine ABD’nin iştirak etmesi çıkarına değil. Öyle bir şey yapacağına inanmıyorum. Suikast planları konuşuluyorsa hiç doğru bir şey değil bu.

Biz Rojava halkını temsil ediyoruz. Ve sonuçta Rojava halkı hiçbir şekilde diğer parçaların [diğer ülkelerde bulunan Kürtlerin] çıkarlarıyla çelişecek ilişkilere girmeyecektir. Ve giremez. Bizim Rojava’da kendimize has bir politikamız var ve kendi çıkarlarımızı gözetiyoruz. Sadece PKK değil bütün ulusal Kürt güçlerine karşı -kim isterse istesin- bizim düşmanca tavır benimsememiz söz konusu olamaz. Olmayacaktır.

Biz Türkiye ile ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz. PKK Türkiye ile savaşıyor olabilir. Ama Rojava halkı olarak bizim Türkiye ile ortak çıkarlarımız olacaktır. Türkiye sınırdaşımız. Bizim politikamız diğer parçalarla aynı değildir. Amerika buraya gelene kadar, Kobane’ye gelene kadar, 2015’te Türkiye ile ilişkilerimiz iyiydi. Bizim politikacılarımız Ankara’ya gidiyordu. Türk yetkililerle görüşüyordu. Amerika ve koalisyon Rojava’ya geldikten sonra ilişkilerimiz bozuldu.

* “PKK Türkiye ile savaşıyorsa o bizi bağlamaz biz ayrıyız” mı diyorsunuz?

Evet öyle.

*Ama Türkiye meseleye o şekilde bakmıyor. Sizi PKK ile aynı kefeye koyuyor. 2013’te Abdullah Öcalan ile devlet arasında barış görüşmeleri sürerken Rojava üzerinden bir pazarlığın söz konusu olduğu ve Rojava üzerinde anlaşma sağlanamayınca çöktüğü iddia ediliyor. Öcalan ve PKK ile yeniden masaya oturulursa “Rojava mutlaka müzakerelerin parçası olacaktır” deniyor.

Doğru, ama Türkiye ile ilişkilerimizin asıl bozulma nedeni PKK değil. Bu bir bahane. Asıl neden ABD ile gelişen stratejik iş birliğimiz. Bu Türkiye’nin fobisini, korkularını daha da derinleştirdi. Ayrıca en büyük Kürt kitlesi Türkiye’de bulunuyor. Bu nedenle Rojava’daki kazanımlarımıza karşı çıkıyor ve şu an Kürdistan referandumuna da karşı çıkıyor.

*  Amerika Rojava’dan çekilirse Türkiye ile ilişkileriniz tekrar iyi mı olacak yani?

Hayır bunu kastetmiyorum.

*  Türkiye sizce niye YPG ile kendisine de tehdit oluşturan IŞİD’e karşı iş birliği yapmadı?

Türkiye’nin DAEŞ’le hesapları ayrıydı. Kobane’nin düşmesini bekliyorlardı. Onun için bizleri desteklemediler. Tam tersi DAEŞ’le iş birliği yaptı. Oysa Türkiyeli Mehmetçik ile Rojavalı Azad omuz omuza DAEŞ’e kadar savaşsaydı bu, Türkiye’nin iç barışı sağlamasına da hizmet eder, kamuoyundaki bize yönelik ön yargıları da kırardı. Türk askeri bizimle savaşsaydı biz DAEŞ’ten çoktan kurtulurduk. Arkadaşlarımız Ankara’da yaptığı görüşmelerde bunları dillendirdi. Ama pratikte uygulanmadı.

*  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile barış yapılır mı sizce?

Zordur vallahi ama anlarsa ki bu politikalarıyla Türkiye bir yere varmıyor, sonunda bizleri kabul edecektir. Erdoğan pragmatik birisidir. Türkiye’deki barış süreci yeniden gelişirse bu bizi de elbette olumlu etkiler.

Röportajın tamamı burada.