Halil Berktay’ın 34 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977 katliamının faturasını solculara kesmesi üzerine dönemin savcısı Çetin Yetkin Milliyet’e konuştu. Katliama ilişkin yargılamayı yapan 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin savcısı Yetkin, katliamı sol grupların yapmadığına ilişkin yüzlerce kanıt olduğuna dikkat çekti.

 

Yetkin, “1 Mayıs 1977, 12 Eylül’e giden sürecin ilk aşamasıydı. Olayın daha da büyük olması planlanmıştı ama mucize eseri bu düzeyde kaldı. Olayla ilgili iddianame hiçbir soruşturma yürütülmeden hazırlandı. Asıl failler Allah’a havale edilmiştir” dedi. 1977 1 Mayıs kutlamasında Taksim meydanı kana bulandı ve 34 kişi hayatını kaybetti, 136 kişi yaralandı. Aradan geçen 35 yıla rağmen olayların başlamasına neden olan tetiği çeken eller bir türlü bulanamadı. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, güvenlik güçlerinin açık ortaklığının olduğu bir provokasyona işaret etti.

 

POLİS ŞEFİ ALTAN’DAN İNKÂR

‘Kanlı 1 Mayıs’la ilgili yargılamayı yapan 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin savcısı Çetin Yetkin de böyle büyük bir organizasyonu sol grupların yapmasının mümkün olmadığı görüşünde. Soruşturma ve yargılama safhasını Milliyet’e değerlendiren Yetkin’in anlatımları şöyle;  “Dosya üzerinde yaptığım inceleme ve duruşma sırasında yaşananları değerlendirdiğimde olayın sol gruplar arasındaki bir çatışmadan kaynaklandığını söylemek kesinlikle mümkün değil. Bunu kanıtlayan yüzlerce delil ve emare arasında aklıma ilk gelen görevli jandarma personelinin dosyadaki ifadeleri.

 

Jandarma Üsteğmen Abdullah Erim ve Astsubay Mehmet Çağlar, Sular İdaresi’nden ateş açan kişilerin çarpışarak ele geçirildiğini ve Emniyet 1. Şube’ye teslim edildiğini söylüyor. Dönemin 1. Şube Müdürü Mete Altan böyle bir şey olmadığını söylüyor. Oysaki karakollarda görevli birkaç polis jandarmanın ifadesini doğrulayan ifade veriyor.”

 

NE OTOPSİ NE BALİSTİK

Eski Savcı Yetkin şunları ifade etti: “Ben mahkeme aşamasına kadar tüm dosyayı incelemekle görevliydim. Tek tek inceleyince bir sürü eksiklikler ortaya çıkıyordu. Ekspertiz raporu alınmamıştı. Kaç kişinin yaralandığı, yaralananların nasıl ve ne şekilde yaralandıkları, sonraki durumları tespit edilmemişti. Sadece ölüler vardı elimizde. Tabancayla vurulmuş adam. Ne otopsi yapıldı, ne de bir tespit. Sanıklar üzerinde yakalanmış tabancalar var. Bu adam hangi tabancayla vurulmuş bakılmadı. Mermiler elde edildi, tabancalar ve boş kovanlar bulundu. Ama, balistik raporu yapılmadı. O kovanlar bu silahtan çıktı mı çıkmadı mı ona da bakılmadı.”

 

FOTOĞRAFLAR KAYBOLDU, DOSYA KÜÇÜLDÜ

1977’nin savcısı Çetin Yetkin şunları söyledi: “Olay öncesinde, sırasında ve sonrasında çekilen fotoğraflar ve filmler incelenmedi. Silahla ateş ederken fotoğrafları çekilen ve yüzleri açıkça görülen kişilerin fotoğrafları polis arşivlerinde bulunanlarla karşılaştırılmadı, kim oldukları araştırılmadı. Ben kendim bir kısım fotoğrafları toparlamıştım. Fotoğrafların arkasını mühürleyip mahkemeye verdim. Fotoğrafların büyütülüp yüzlerinin ve ellerindekilerin belirlenmesi için Adli Tıp’a gönderildi. Sadece bir yazı geldi. O fotoğraflar sonra ortadan kayboldu. Ben incelediğimde oldukça kalın olan dosyanın sıkıyönetim mahkemesine küçüldüğünü biliyorum.

 

ABD’LİLER VARDI

İddianamede hiçbir soruşturma yapılmadan hazırlandı. Dava açılan sanıklar olayın 2. derecede failleriydi. Kaçışan insanlar sanıktı. Gerçek faillerin Allah’a havale edildiği de iddianamede yazıyordu zaten.”

 

Yetkin şöyle devam etti: “Soruşturmayı yürüten Toplum Suçları Bürosu Savcısı Muhittin Cenkdağ,  ABD’li bir grubun Türkiye’ye gelişine dikkat çekti.

 

Cenkdağ, meydana ateş edilen noktalardan biri olan Intercontinental Oteli’ne o gün için müşteri alınmaması emrinin verildiğini ancak olaydan önce havalimanına gelen ABD’li bir grubun ateş açılan kata yerleştirildiğini birkaç defa dile getirdi. O grup tedbire rağmen otele yerleştiriliyor ve olay biter bitmez oradan ayrılıp ülkeyi terk ediyor.”

 

KAYBOLAN BOMBALAR

Savcı Yetkin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir de Kazancı Yokuşu’nun başında torba içinde bulanan patlayıcı maddeler var. Bu maddeler adli emanete alındı. Bunun adli emanete alındığına dair makbuzu ben gördüm. Ancak, bu bombalar adli emanetten kayboldu. Adli emanetten bir delilin yok olması çok vahimdir. Bu olay çok daha büyük olacaktı. O bombalar kalabalığa atılacaktı. Ama o ilk anda bu bombaları taşıyan ya kaçtı ya yaralandı ya da öldü. O zaman bir sürü sol grup vardı. Bunlar birbirleriyle çekişirdi ama böyle büyük bir organizasyonu bu grupların yapması mümkün değildi. Ayrıca telsiz konuşmalarının çözümü de vardı dosyada. Mesela panzer şoförü ile amirinin konuşması..  Amiri, panzeri halkın üzerine sürmesini istiyor, şoför ise insanlar ezilir diyerek karşı çıkıyor ama amir ısrar ediyor.” (milliyet)