Eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn hakkında yapılmış bir belgesel seyrettim.

“Room 2806: The Accusation”.

Netflix’te gösteriliyor.

Nafissatau Diallio otelin kat görevlisi olarak çalışıyor. Strauss-Khan’ın kaldığı odayı boş zannederek içeri girdiğinde adamı odada çıplak görüyor. Çıkmak isteyince adam onu omuzlarından yakalayıp diz çöktürüyor ve cinsel organını ağzına sokuyor.

14 yaşında kızı olan Diallio neye uğradığına şaşıyor. Odayı koşarak terk ediyor. Onun koridordaki şaşkın haline rast gelen amiri ise halinin nedenini soruyor ve kadın için felaket zamanları başlamış oluyor.

Geleceğin Fransa cumhurbaşkanı adayı kelepçelenip karakola götürüldüğünde diğer tipik sapkınlar gibi karşılıklı istek sonucu birlikte olduk diyor. Ama neden halının üstünde etrafta tükürük ve meni izlerinin olduğunu açıklayamıyor.

Kadın başına gelenleri anlatırken çok öfkelendim. Sonra düşündüm bu adam odaya pencereden kedi girse o an belki de kediye de aynı şeyleri yapacaktı dedim.

Adamın kişisel tarihinde eş değiştirme partileri daha birçok cinsel fantezi olayı var ama yine de cinsel saldırıya uğrayan kadın hakkında bolca araştırma yapıyor savcılık.

Onun fahişe olduğunu söyleyenler çıkıyor. Tecavüzcünün bir arkadaşı jürinin arasında bir kişi olumlu oy kullanırsa kurtulacağından bahsediyor. Ve hahamlar bir araya gelip Yahudi jüri adayı bulmaya kalkışıyorlar.

Sonuçta kadının daha önce ülkeye girerken yalan söylediği bazı tutarsız davranışları esas alınıp dava düşüyor.

Adamın cinsel sapkınlığı göz ardı ediliyor.

Bu olay sırasında bir gazeteci çıkıp bana da cinsel saldırıda bulundu tecavüz etmeye kalktı diyor onun sözleri de mahkeme tarafından kulak arkasına atılıyor.

Adam şehrin sözde saygın başka adamlarıyla birlikte başka bir seks partisinde yakalanıyor.

Bu sefer partiye getirilen kadınlardan biri beni cinsel ilişki sırasında dövdü. Ağladım umursamadı cinsel saldırısına devam etti diyor.

Cumhurbaşkanı adayının buna cevabı ise ben sert seks severim oluyor.

Bu olaya kadar hep yanında olan karısı onu terk ediyor ama adam genç bir kadınla yeniden evleniyor.

Şimdilerde ise adamın görevi Afrika liderlerine danışmanlık yapmak.

Bu belgeselde o döneme şahitlik eden herkesle konuşulmuş.

Bazılarının söyledikleri insanın sabrını zorluyor.

Dünyada eril düzenin değişmesi için köprünün altından çok suların akması gerektiğini düşünüyor insan.

Bu sadece kadın erkek durumu değil adalet duygusunun da eksik, tek taraflı işlediğini gösteriyor.

Bizim ülkemizde de bu aralar kadınlar cinsel tacize uğradıklarını beyan ediyorlar.

Konu erkek olunca hakim konumlar yine olayı yumuşak geçiştirip olayı haber yapıyor.

Çünkü onların temel taşlarında, erkeğin kişisel tarihinde bu tür cinsel sapmaların olması o kadar da abartılacak bir şey değil. Huyu kurusun erkek işte.

Hasan Ali Toptaş olayı benim için tam bir hayal kırıklığı. Onun yarım gün bir atölyesine katılmıştım. Bana göre çok ince ruhlu bir insan intibaı bırakmıştı. Kitaplarını hep severek okudum.

Milliyete verdiği röportajı okurken ne kadar eril sözler demekten kendimi alamadım. Toptaş kadının beyanı esas değildir, diyor. Hepimiz insanız kadın da erkekte yalan söyleyebilir diyor. Sadece kadın doğruyu söyleyecek diye bir kural yok diyor.

Geleceğin cumhurbaşkanı da kendini savunurken ben bir erkeğim halka örnek olmam bekleniyor ama benim de sıradan insanlar gibi arzularım var diyor.

Yani adam yaptıklarında bir sorun görmüyor.

Bu eril söylemlere karşı kadın kardeşliğine sıkı sıkı sarılmamız gerek.

Biz kadınlar vicdan, merhamet, adalet duygusuna sahip varlıklarız. Bu özelliklerimizle dünyayı iyileştirecek olan bizleriz.

Şifacı yanımız kendimize ve dünyaya yeter.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.