Ercan Jan Aktaş kedistan.net’te yaptığı dosya çalışmasındaDiyarbakır’da LGBTİ+ Bireyi Olmak!” üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi:

***

Uzun yıllardır Diyarbakır’da yaşayan, hayatı kişi hak ve özgürlükleri, ekoloji, kent mücadelesi içinde geçen avukat ve LGBTİ+ aktivisti Okan’ın şahsında Diyarbakır’da LGBTİ+ ların yaşadıklarına, mücadelelerine daha yakından bakacağız…

• Okan Altekin kimdir, bize kendini nasıl anlatmak istersin?

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde doğdum. Yaşamımın büyük bir kısmını Yüksekova’da geçirdim. 2014 yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanınca Diyarbakır’a yerleştim. 2019 yılından beri Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapıyorum. Aynı zamanda Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyonu ile Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği (BAKAD) üyesiyim. Uzun yıllardır Diyarbakır’da homofobi /transfobiye karşı mücadele etmekteyim.

• Uzun yıllardır Diyarbakır’da yaşıyorsun, bize biraz senin Diyarbakır’ı anlatabilir misin?

Yaklaşık olarak 8 yıldır Diyarbakır’da yaşıyorum. Diyarbakır’a yerleştiğim 2014 yılı ile şu anki yılları karşılaştırdığımda her anlamda ciddi farkların bulunduğunu söyleyebilirim. Ülkenin değişen siyasi iklimine paralel olarak şehrin de yıllar içerisinde politik iklimi değişti. Bu değişim elbette insanların ruh haline de yansıdı. Diyarbakır’ı, çözüm sürecinin yaşandığı 2013-2015 yılları arası ile çatışma sürecinin yeniden başladığı 2015 sonrası olarak ele alınması değerlendirmeyi kolaylaştıracaktır.

Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi amacıyla 2012 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Partîya Karkerên Kurdistanê (PKK, Kürdistan İşçi Partisi) arasında başlayan görüşmeler, Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Diyarbakır’da da büyük bir umutla karşılandı. Özellikle görüşmelerin devam ettiği 2013-2015 yılları arası, yeni bir döneme kapı aralamış oldu. Şehrin dört bir yanına anadilde eğitim hakkı, demokratik özerklik ve çözüm sürecinin akıbetinin konuşulduğu bir atmosfer hakimdi. Bir anlamda Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi, ülkenin demokrasi sorununu da çözeceği inancının güçlendiği bir dönemdi.

22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da iki polisin şüpheli ölümüyle birlikte çözüm süreci tamamen sonlanmış oldu. Çözüm sürecinin sona ermesiyle birlikte çatışmalar yeniden şiddetlendi. 2015 yılında ilan sokağa çıkma yasağı 2017 yılına kadar devam etti. Sokağa çıkma yasakları boyunca, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Cizre’de binlerce kişi yaşamını yitirirken yüz binlerce kişi başka şehirlere göç etmek zorunda kaldı. Aynı süreç içerisinde savaş karşıtı sözleri Sur’da dile getirdiği esnada Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi katledildi.

Temmuz 2016’da Hükümet, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası aldığı kararlarla 2 yıl boyunca Olağanüstü Hal (OHAL)ilan etti. OHAL süresince bölgede yasal yollarla seçilmiş aralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olmak üzere HDP’nin kazanmış olduğu Belediyelere kayyum atandı. Bununla birlikte Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’lerle binlerce kişinin görevine son verildi. 20 Mayıs 2016 yılında Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla onlarca muhalif siyasetçi tutuklandı. Türkiye, 2017’de düzenlenen referandumla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine 24 Haziran 2018’deki genel seçimle birlikte resmen geçiş yapmış oldu. Cumhurbaşkanına geniş yetkiler veren mevcut sistem ile AKP ve MHP’nin kurduğu Cumhur ittifakı ülkedeki antidemokratik iklimi giderek derinleştirdi.

Tüm bu yaşananlar göz önüne alındığında; çatışmalar sonucu insanların yaşamını yitirmesi ve göç etmek zorunda kalması, yasal yollarla seçilmiş milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi akabinde tutuklanmaları, seçilmiş belediye başkanlarına kayyum atanması, Diyarbakır halkında gelecek açısından ciddi karamsarlığa yol açtı. Çatışmalar ve ülkedeki antidemokratik uygulamaların bir sonucu olan ekonomi kriz de bu tabloya eklenince insanların barışa ve iyiye olan inancı da son derece azalmış durumda.

• Diyarbakır’da avukat ve Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Komisyonu üyesi olarak, bu aidiyetler üzerinden gelip seni/sizi bulan sıkıntılar nelerdir?

Diyarbakır’da yaşamamdan dolayı elbette ben de yukarıda anlattığım tablonun bir parçasıyım. Kürt bir LGBTİ+ aktivisti olarak homofobiye maruz kalırken aynı zamanda Kürt sorunu bağlamında yaşanan antidemokratik uygulamalara maruz kalıyorum, kalıyoruz…

• Bölgede LGBTİ+ların yaşamalarına dair gözlemlerin nelerdir? Bu insanlar neler yaşıyorlar? Yaşadıkları saldırılardan sonra adli ve idari mercileri kullanıyorlar mı?

Son dönemde üst düzey devlet yöneticileri tarafından LGBTİ+lara yönelik nefret söylemlerinde artış yaşanmaktadır. Nefret söylemleri aynı zamanda yandaş medya kuruluşları tarafından sahiplenilmekte ve LGBTİ+lara dair önyargılar beslenmektedir. Bütün bunlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) ile düzenlenen temel hak ve özgürlükler, LGBTİ+lar için rafa kaldırılmış durumda diyebiliriz.

Bilindiği üzere İstanbul Sözleşmesi’nin fesih gerekçesi olarak Sözleşme’de geçen “cinsel yönelim” ibaresi dahi öne sürülmüştü. LGBTİ+ dernekleri tarafından yayınlanan raporlar ve aynı zamanda Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyonu’nun da bileşeni olduğu Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı’na gelen başvurulardan da gördüğümüz üzere nefret söylemleri ile birlikte LGBTİ+lara yönelik saldırılarda önceki yıllara göre ciddi bir artış yaşanmaktadır.

Diyarbakır’da LGBTİ+lara yönelik yaşam hakkı ihlalleri etkili şekilde soruşturulmamakta ve LGBTİ+ların şüpheli ölümleri aydınlatılmamaktadır. Bununla birlikte LGBTİ+ların 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanun Kapsamında yaptığı başvuruların sonuçsuz bırakıldığını tespit etmekteyiz. Öte yandan devlet, saldırılara karşı LGBTİ+ları korumak bir yana bizzat LGBTİ+ların temel hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. 8 Mart Kadınlar Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, Newroz gibi etkinliklere gökkuşağı bayraklarının alanlara sokulması kolluk tarafından engellenmektedir. LGBTİ+lar adli süreçlerde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle ayrımcılığa uğramaktadır.

Şiddet failinin çoğu kez adli ve idari personel olması, LGBTİ+ların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin ifşa olacağından endişe duyması, yargı süreçlerinin bezdirici ve yorucu olması, adli yardımda yaşanan zorluklar sebebiyle dava harç ve masraflarının yüksek olması LGBTİ+ların adalete erişimini zorlaştırmaktadır.

LGBTİ+ların çalışma hayatında yaşadığı zorluklar ve cinsel yönelim/cinsiyet kimlikleri sebebiyle istihdam edilmemeleri aynı zamanda ekonomik sorunları da gündeme getirmektedir. Ekonomik sorunlar, LGBTİ+ları eğitim hayatından uzaklaştırırken sağlığa erişim başta olmak üzere pek çok alanda zorluk yaşamasına sebebiyet vermektedir.

• LGBTİ+lar, 8 Mart Kadınlar Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, Newroz gibi etkinliklerde benzer itirazları paylaştıkları insanların saldırı ve şiddetine uğruyorlar, bu konuda gözlem ve de değerlendirmelerin nelerdir?

LGBTİ+lar, hak ihlalleri, ekonomik zorluklar ve ayrımcılıktan sonra yaşadığı kentte bu zorlukların üstesinden gelmek için dayanışmaya daha çok ihtiyaç duyuyor. Kentte bulunan pek çok kurumun kapsayıcı homofobi ve tranfobi karşıtı politikalarının olmasını ve istihdam da öncelikli olarak tercih edildiklerini görmek istiyorlar. Kentte meydana gelen saldırılara karşı yalnız olmadıklarının hissettirilmesi aynı zamanda onarılma için de elzem hale geliyor.

Bana kalırsa, homofobi ve transfobiyi dini inanç, felsefi ve siyasi görüş doğrudan beslemez. Heteronormativitenin burada daha çok rol aldığını söylemek daha doğru olur. Etkinlik alanlarına gelen kişilerin çoğu ırkçılığa, cinsiyetçiliğe karşı belki de son derece refleksif iken söz konusu LGBTİ+lar olduğunda bizzat homofobi ve transfobiyi üretebiliyorlar. Bunun en büyük nedeni ise; kentte bulunan pek çok sivil toplum kuruluşu, meslek örgütü ve siyasi partinin LGBTİ+lara yönelen nefret suçları/söylemine karşı etkili bir duruş sergilememesi ve “homofobi ve transfobi” karşıtı bir ilkede buluşmamasından kaynaklanıyor.

Saldırganların çoğu; LGBTİ+ların şehir dışından geldiğini, Diyarbakır’da yaşamadığını ve LGBTİ+ların siyasi veya felsefi bir grubu temsil ettiğine inanıyorlar. Saldırganlar, siyasal, felsefi görüş veyahut dini inanışlarına aykırı bir grubun alanda olduğunu ve bu gruba saldırmanın herhangi bir sorun doğurmayacağı inancındalar ve bu inanca üst düzey devlet yöneticilerinin nefret söylemleri de eklenince LGBTİ+lara saldırmaktan çekinmiyorlar. Kapsayıcı politikalara ağırlık verilmesi örneğin etkinliklerin yapıldığı platformda LGBTİ+ların isminin zikredilmesi ya da LGBTİ+lara ait bayrak ve sembollerin platformda bulundurulması zaman içerisinde ön yargı ve kalıp yargılarla mücadeleyi güçlendirebilir.

Yakın zamanda Newroz kutlanacak önceki yaşanan saldırılar göz önünde bulundurularak LGBTİ+ların adı neden zikredilmesin? Kim bilir?

• Bölgenin büyük iki siyasi partisi; Halkların Demokratik Partisi(HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi(DBP)’nin LGBTİ+lara dair bir politikaları var mı? Neler gözlemliyorsunuz bu konuda?

HDP’nin parti tüzüğü incelendiğinde 1. maddenin tanım kısmında doğrudan LGBTİ+lara yer verildiğini görüyoruz;

“Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin,… , demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.”

Parti tüzüğünün 58. maddesinin e bendinde ise; LGBTİlere dönük olarak her türlü şiddete karşı yaptırım uygulanacağı düzenlenmiştir:

“ ‘Özel alan’ dahil, kadına ve LGBTİ bireylere yönelik fiziksel ve/veya psikolojik her türlü şiddet, baskı, tehdit, cinsel taciz, aşağılama, egemenlik kurma gibi cinsiyetçi uygulamalara karşı aşağıdaki yaptırımlar uygulanır:
– Psikolojik baskı, şiddet:Uyarı, tekrar(lar)ı halinde üyelikten geçici uzaklaştırma ve/veya kesin çıkarma -Cinsel taciz, fiziksel şiddet:Üyeliği süreli dondurma, tekrar(lar)ı halinde geçici ve/veya kesin çıkarma.g) Kadınlara, çocuklara ve LGBTİ bireylere yönelik suçların disiplin kurullarında görüşülmesine öncelik verilir. Disiplin kurullarında görev alanlar partinin diğer organlarında görev alamazlar.”

HDP’nin parti tüzüğü doğrultusunda; TBMM’de soru önergeleri verdiğini, HDP’li milletvekillerinin onur yürüyüşlerine katıldığını, onur haftasına dair partinin resmi hesaplarından kutlama mesajlarının yayınladığını görüyoruz. Peki, tüm bunlar Diyarbakır veya bölgede yaşayan Kürt LGBTİ+lar için bir anlam ifade ediyor mu? Elbette, böyle paylaşımlar güçlendirici olmakla birlikte verilen mesajlar doğrudan Kürt LGBTİ+lara ulaşamıyor. Bölgede hala pek çok kişi, HDP’nin LGBTİ+ politikasını Türkiye’nin batısına özgü bir politika olduğunu düşünüyor. HDP, cinsel yönelim/cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık karşıtı politikasını aynı zamanda siyasi parti olarak savunulan diğer ilkelerle de yakından ilgili olduğunu daha çok vurgulaması gerekiyor.

Öte yandan Demokratik Bölgeler Partisi(DBP)’nin tüzüğüne bakıldığında ise ; “LGBTİ+” ve “cinsel yönelim” ibareleri geçmezken parti tüzüğünün 3. Maddesinin 7. Fıkrasında “cinsler arası eşitlik” kavramının kullanıldığı görülmektedir. Cinsler arası eşitlik kavramıyla kast edilenin LGBTİ+lar olup olmadığı muamma.

“DBP, cinsiyete dayalı baskıcı, kadını tanımayan, egemen toplumsal statüleri reddeder. Cinsiyetler arası eşitlikçi ve adil bir hukuku sağlamanın demokratik toplum hedefine ulaşmada belirleyici bir etken olduğundan hareketle, cinsiyet özgürlüğü önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılması için başta kadınların öz iradesine dayalı olarak gelişecek kadın örgütlülüğünü yaratarak cinsiyetler arası eşitsizlikle kararlılıkla mücadele eder. Bu ilke doğrultusunda cins ayrımcılığı ve kadına yönelik her türlü şiddeti ret eder; yaşamın tüm alanlarında cinsler arası eşitliğin yaratılabilmesi için hukuki, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel tedbirlerin alınmasını ve bu yolda bilinç oluşturulmasını sağlar. Kadın-erkek eşitliğini en üst düzeyde sağlamak üzere Partinin tüm yönetim kademeleri, çalışma grupları, meclisler ve seçimle gelinen diğer görevlerde, biri kadın, biri erkek olmak üzere, ‘Eş Başkanlık’ sistemi uygular. Bu anlayışın yaşamın tüm alanlarında yer edinmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için mücadele eder.”

DBP’nin yürütmüş olduğu faaliyetler ve kurumsal hesapları incelendiğinde LGBTİ+larla ilgili çalışmalar yürütülmediği görülmektedir.

Her iki parti tüzüğü ve uygulamalar, Kürt LGBTİ+ların sorunlarının daha çok görünür kılınmasını ve Diyarbakır’da yaşayan LGBTİ+lara dönük kapsayıcı politikaların geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Toplumsal cinsiyet adaleti ve dolayısıyla da homofobi ve transfobi karşıtı bir ilkede buluşulmadan toplumsal barışın ve geçiş dönemi adaletinin tesis edilemeyeceğinin altı daha çok çizilmelidir.

Çok teşekkür ederim Okan, umarım ve dilerim, Amed’in bütün meydanları, 8 Martlar’da Newroz’larda, bütün eylemlerde gökkuşağı bayrağının kapsayıcı ve özgürleştirici iklimine gönülden bir sevgi ile sahip çıkarlar. Tabi sadece eylemler ve meydanlar değil, hayatın her alanında cinsiyet özgürlükçü paradigma’nın LGBTİ+ları da içermesi umudum ile hepinize iyi şanslar diliyorum.