DİSK 16. Olağan Genel Kurulu 13 Şubat Perşembe günü düzenlenen DİSK Kuruluş Yıldönümü etkinliği toplantısıyla başladı. Konferans uluslararası emek örgütleri buluşmasına dönüştü. 5 kıtadan 45 sendika temsilcisinin sözünü söylediği platformda yapılan konuşmalar bizim bildiklerimizin tekrarı niteliğindeydi. Ülkeler farklı olsa da şirketler sermaye ve onların hükümetlerinin emekçilere karşı tutumları aynı.

Ucuz emek, kayıt dışı istihdam, sigortasız çalıştırma, göçmen işçilerin sorunları, işsizlik, örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi, ırkçılık, savaş kışkırtıcılığı, çocuk işçiliği, görünmeyen, yok sayılan kadın emeği, iş cinayetleri, doğanın yağmalanması, taşeron şirketlerin kollanması.. ve sonuçta emekçilerin kazanımlarında geriye gidilmesi ile birlikte sendikal hareketin zayıflaması.

DİSK genel kurulu Türkiye işçi sınıfı açısından çok önemli. Bütün toplumsal, sınıfsal mücadeleler gibi DİSK tarihi de ülkemizin siyasal, toplumsal tarihiyle özdeştir. Bu nedenle konferansta tanıtımı yapılan ve dağıtılan “Kuruluş. Direniş. Varoluş. DİSK TARİHİ 1.cilt.1967-1975” kitabı hafızalarımızı ve belleğimizi birikimlerimizi bir araya toplamayı başarmıştır. Bu nedenle DİSK’i kutlamak gerekiyor.

“2020’lerin DİSK’i Emeğin Türkiye’si” temasıyla devam eden genel kurulda eminim önemli tartışmalar yapılacaktır.

Sendikal hareketin kendini yenilemesi emeğin haklarını savunması ve güçlenmesi açısından genel kurullar fırsattır.

AKP iktidarı ve yeni inşa edilmeye çalışılan rejimin kurduğu otoriter, baskıcı, yoksullaştırıcı, yok sayıcı, dışlayıcı, itiraz edeni tutuklayıcı sisteme karşı mücadeleyi büyütmek için emek ve demokrasi güçlerinin kendilerini, örgütlerini, mücadele anlayışlarını, muhalefet etme yöntemlerini gözden geçirmeleri elzemdir.

Emekçilerin DİSK’ten beklentisi milyonlarca emekçinin sesi, vicdanı olacak bir mücadele programının ve örgütlenme anlayışının ortaya konulmasıdır. Sınırlı sayıda sendikanın hükümetin ve sermayenin baskıları altında toplu sözleşme yapabildiği bir ülkede, işkolları üzerinden toplu sözleşmelere endeksli bir mücadele yürütme dönemi giderek anlamını kaybediyor.

“Bütün ülkelerin işçileri birleşin” temasını güncelleştirerek emek hareketinin mücadele sınırlarını genişletmek için düşünce üretmek ve eylem planları hazırlamak için hep birlikte, hep beraber seferber olmalıyız.

Mücadeleye neoliberal politikaların teslim aldığı ve sıkıştırdığı zihinlerin zincirlerini kırarak başlamanın en akılcı yol olduğunu düşünüyorum.

Sendikal mücadelenin kapsamı ve örgütlenme anlayışı yeniden tanımlanmalıdır. Hedef toplu sözleşme ile sınırlı bir mücadeleden toplumsal bir sözleşmeye sıçrayacak eylemsel dönüşümleri örgütleyecek potansiyellerle buluşmak olmalıdır.

Kent yoksullarından, göçmen işçilere, işsiz bırakılanlardan, emeklilere kadar bir arada olabileceğimiz örgütlenmeleri tasarlamalıyız. Mermileri boşaltılmış ‘Grev’ silahı ile hak alma dönemini artık aşmalıyız. Grev eylemini ve uygulama biçimini yeniden konuşmalıyız. Direnme, hak alma ve sokaklarda olma yöntemlerini fiili ve meşru zeminlerde gerçekleştirecek bir zihniyetle kendimizi yenilemeliyiz.

Umuyorum ki DİSK genel kurulunda tartışmalar emek hareketine demokrasi mücadelesine güç katacaktır.

DİSK’in tarihini kitaplaştıran başta Aziz Çelik olmak üzere bütün emeği geçenlere teşekkürler.

Şimdi beklemeden durmadan yeni mücadeleler örgütlemek yeni tarihler yazmak zamanı…