Çetin Durukanoğlu

İçinde yaşadığımız “sonsuz yenilgi” zamanlarının son döneminde ortaya çıkan COVİD 19 salgını yeniden kendi gerçekliğimizi örtmekte, emperyalist kapitalist toplumsal ilişkilerin nesnelliği ile kendi öznel gerçekliğimizi örtebileceğimiz paradoksunu bir kez daha olabilir kılıyor görünmektedir.

Yapılan değerlendirmeler tarihsel kadercilikle malul çöken kapitalizm üzerine yoğunlaşmaktadır. “Koronadan sonra hiçbir şey aynı olmayacak” söylemi tarihsel kaderciliğin bu nesnel zemininden beslenmektedir. 2008’den beri içine girilen kriz kapitalizmin 200 yıllık tarihinin biriktirdiği iklim krizi, gıda krizi, salgın krizleri gibi bütün alt kriz başlıklarının bir arada olduğu yeni bir dönem analizine nesnel veri oluşturacak bir “dünya tarihsel bunalımına” dönüşmektedir.

Sosyalist cenahta bir dilek ve temenni yazıları ortalığı kaplamaktadır. “Kapitalizm öldürür” , “Şimdi komünizm zamanı”, “Koronadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” , diyen akademisyen ve yazarlardan1 somut neden kriz dönemlerinde basiretimizin bağlandığına dair analiz ve önermeler duymak neredeyse imkansız gibi görünmektedir.

Diğer yandan “varolan devrimci sosyalist öznelerin” yaklaşımları doğal olarak akademisyen ve yazarlardan farklı bir zeminde seyrediyor. “Savaşırız, savaşacağız,” 2 “Kaç tümenimiz var,”3 “ortaklaşarak ve ortak müdahalelerde bulunma,”4 “Hangi kıvılcımın yangını alevlendireceğini bilemediğimiz,”5 “Bugün işçiler ile sokakta olanlar, yarın onlarla birlikte konuşma hakkına da sahip olacaktır,”6 gibi farklı soyutlamalar içeren pratiğe dönük dilek ve temenniyi aşamayan bir noktada durmaktadırlar. Bu başlık altına devrimci hareketin içinden gelen “60’ların YÖN dergisi gibi geniş bir platform oluşturulması,”7 önerisini yapan kişisel bir öneriyi de ekleyebiliriz. Alışkanlıkların zihinsel körlüğü içi boş bir dilek, temenni ve kehanet kültürüne yol açmaktadır. Asıl sorunu görmemezlikten gelmektedirler. Bir yandan komünizmin kaçınılmazlığı analizleri yapılırken diğer yandan evde kalıp ne yapmamız gerektiği önerileri ortalıkta dolaşmakta, diğer yandan kapitalizmin nesnel olarak emekçilere yoksulluğu ve ölümü dayattığı buna nihayetinde bir karşılık verileceği saptamaları yapılmaktadır. Yoksulların öfkesinin egemenler tarafından nerelere yönlendirilebileceği8 analizi tarihsel kaderciliğin çokta matah edilmesi gereken bir şey olmadığının altını çizmektedir. Herşeyin daha da kötü olabileceğine,9 dair tarihsel deneyimlere atıf yapmıştır.

Sorunu anlaşılır kılmak açısında önce birkaç hatırlatma yapalım.

“Komünizm gerçek bir harekettir”.

“Felsefeciler dünyayı yorumlamakla yetindiler aslolan dünyayı değiştirmektir”.

“Somut koşulların, somut tahlili”,

“Yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememesi”.

“Ya sosyalizm ya barbarlık”.

“Kapitalizm vurmadıkça yıkılmayacak bir sistemdir”.

“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz”.

“İleriye doğru atılmış her devrimci adım, onlarca programdan daha iyidir”.

“İnsan kendi tarihini tarihsel olarak devraldığı koşullar içinde kendisi yapar”.

“Sermaye insanı ve doğayı sömürerek var olur”.

Bu saptamaları biraz daha uzatmak mümkün. Genel olarak bunların doğruluğu konusunda genel bir mutabakat olduğu, karşı çıkılmasının mümkün olmadığını biliyoruz.

Peki bu saptamaları sadeleştirirsek ne olur? Karşımıza iki temel kategori çıkar. Birincisi, nesnellik dediğimiz mevcut tarihsel-güncel koşulları anlatırken, ikincisi, bu tarihsel güncel koşullarda öznelliği ifade eder. Öznellik nesnellik ilişkisi nedensellik-iradecelik bütünlüğü ile fikirlerin maddi bir güç haline dönüştüğü tarihsel anı oluşturur.

Yani “kapitalizm öldürür” nesnelliği bizi “kapitalizm mezar kazıcılarını üretir” zeminine taşır. Burada devreye “vurmadıkça yıkılmayacak sisteme” karşı vurma eylemini gerçekleştirecek öznenin kendisine geliriz.

Soruyu bir kez daha yüksek sesle soralım. Nesnellik bu kadar elverişli iken neden milyonlar içe kapanmakta, milliyetçileşmekte ve faşist liderlere olan güvenleri artmaktadır. Burada tarihin, sınıf savaşı ile insan etkinliğinden başka bir şey olmadığı düzlemine geliyoruz. Nesnelliğin uygun olması yetmez öznelliğinde bu nesnelliği değerlendirebilecek bir kapasite ve gelişmişlik içinde olması gerekiyor.

Soruyu biraz daha somut biçimde soralım. Milyonlar neden devrimci harekete katılmıyor ya da neden harekete geçmiyor ya da harekete geçtiğinde neden var olan devrimci hareketlerden uzak duruyor. Çok geniş emekçi kesimlerin özgüven eksikliği kendisini yakıcı biçimde hissettirirken, devrimci sosyalist harekete karşı olan güvensizliği de sürmektedir. Çok katmanlı kriz derinleşirken ana eğilim içe kapanma, iç ve dış göç olarak seyretmektedir.

Devrimci sosyalist hareket dinamik gerçek bir hareket olmaktan ziyade SSCB ve Halk Cumhuriyetleri’nin yıkılışından beri Önasya’da tarihsel bir biçim olan cemaatleşme/tarikatlaşma eğilimi içine girmiş ve sistemin değerlerinin içine nüfuz etmesini engelleyememiş 20. yy’dan getirdiği birikim ve deneyim ile hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Gerçeklikten kopuk bir dünya inşa ederek mücadeleyi tribünden izler bir pozisyonu mümkün olan en gerçekçi olasılık olarak görmüştür. Genel olarak harekete açlık grevleri/ölüm oruçları ve uzun süreli tekil direniş eylemleri (bu eylemleri sürdürenler düzenin kendilerine yönelik saldırılarına karşı bu direniş biçimini kullanmaktadırlar. Eleştirimiz bu direniş biçimlerinin bir siyasal strateji dahilinde yapılıyor olduğu iddiasındadır) gibi radikal pasifizmin de dahil olduğu pasifizm hakim olmuştur. Kapitalist toplumsal ilişkilerin içinde bulunduğun yerden siyaset yapma anlayışı kapitalizmin bütün eşitsizlikleri sorgulanmadan hatta kutsanarak harekete taşınmasına neden olmuş ve devrimci sosyalist hareket büyük oranda eleştirdiği düzene benzemiş eleştirel-devrimci-pratik olma özelliğini yitirmiştir.

Soruyu öznenin kim olduğunu tarifleyebilmek ve ne durumda olduğunu görmek için biraz daha somutlayalım. Emek-sermaye çelişkisinin somut biçimleri öznenin işçiler (en geniş anlamı ile emek gücünden başka satacak bir şeyleri olmayan çalışan ve çalışmayan bütün kesimleri güvenceli-güvencesiz, maviyaka-beyaz yaka, kır-kent, kadın-erkek işçi olarak ayırmadan hepsini birden içine alan bir tanımlama olarak) olduğunu göstermektedir.

Geniş emekçi kesimler içinde çeşitli düzeyde örgütlü güçler öznenin somutlanması halini gösterirler. Siyasal ve sendikal örgütlenmeler, Dayanışma ağları, kolektifler, meclisler vs. Varolan devrimci sosyalist özneler ile çok geniş emekçi yığınlar arasında geniş bir ara katman daha var. Bu katman kapitalizmden nefret etmekte ona yönelmemektedir. Fakat aynı zamanda devrimci sosyalist harekete de güven duymamakta hatta yanına bile yaklaşmamaktadır. Hayatta kalmanın çok zorlaştığı bu tarihsel dönemde bir yandan hayatta kalma mücadelesi verirken diğer yandan gücü/güçleri oranında tabanda küçük, mütavazi örgütlenme çalışmaları ile iştigal etmektedirler. Bu dönemin yeni örgütlenme ve mücadele biçimleri bir kısmı bu kesimin çabaları ile hayat bulmaktadır. Bu kesimde homojen bir kesim değildir. 20. yy birikim ve deneyimini yaşayanlardan, mücadeleye yeni katılanlara kadar bir çok kesimi içinde barındırmaktadır.

Peki bu kesim devrimci sosyalist harekete neden güven duymamaktadır?

Kendisi farklı zeminlere sahip olan bu kesimde devrimci sosyalist harekete güven beslememenin de farklı nedenleri vardır. 20. yy birikim ve deneyimine sahip olanlar büyük oranda kısırlaşmış devrimci teori ve pratikten uzaklaşmış olarak gördükleri “varolan devrimci sosyalist gruplara” iddiaları ile varlıkları arasında büyük bir açı farkı gördükleri için güvensizlik beslemektedirler. “Varolan devrimci sosyalist grupları” örgüt içi demokrasiyi işletmediklerini, herkese uzaktan akıl verip sadece söz söylediklerini ve en önemlisi yaşanılan tarihsel yenilgi ile yüzleşmediklerini düşünmektedirler. Bu konunun somut kanıtları için Kobane döneminde savaşa katılanlarda ve hayatın çeşitli yerlerinde taban çalışması yapanlarda görmek gerekir. Örgütlü güçlerin dışında çok önemli bir kesim Önasya’da önemli bir devrimci dinamik olarak gördükleri bu mücadeleye katılmakta tereddüt etmemişlerdir.

Mücadeleye yeni katılan kuşaklar ise kapitalist toplumsal ilişkilerin ideolojik aygıtlar vasıtasıyla pompaladığı tüketim kültürü zemininde edindikleri hazcılıkla malul oldukları için kapitalizmin hayatlarını mahvetmelerinden rahatsızlar ama devrimci sosyalist harekette kendilerini nasıl ifade edeceklerini bilmemektedirler. Ayrıca “varolan devrimci sosyalist öznelerin” militanlarının pratik içindeki tavırlarını itici bulmakta, onları faydacı olarak görmektedirler. Devrimci sosyalist öznelerin maddi gerçeklikten kopuk pratikleri belirli periyotlarla harekete katılan genç kuşakların beklentilerini karşılayamayınca bu genç kuşaklar hareketten kopmuş ve büyük oranda düzene gitmişler ve devrimci hareketten nefret eder pozisyona gelmişlerdir.

Teorik bilginin üretilmesinde yaşanan tıkanıklık akademik bilginin hakim hale gelmesine neden olmuştur. Düzen sınırları içinde siyaset yapılması temsili demokrasi kültürünü harekete empoze etmiştir. Bilgiyi üreten akademisyenler ve bağımsız entelektüeller, siyaset yapan temsilciler vardır vs. Gerçek hareketin militanı olmak sosyal konumlar karşısında erozyona uğramıştır. Bütün bunların var olan devrimci sosyalist öznelerin kapitalizmin değerler sistemini pratik olarak içselleştirmeleri, mevcut düzen ile var olan devrimci sosyalist öznelerin farkının nerede başladığı ya da nerede bittiğini belirsizleştirmektedir. Aynılaşan iki zemin arasında fark görmemektedirler.

Peki o zaman meşhur soruyu yeniden soralım Ne Yapmalı?10

20. yy Ekim Devrimi ile başlayan 1990’da SSCB ve Halk Cumhuriyetleri’nin yıkılışı ile sona eren tarihsel birikimi yeni tarihsel dönemin teori ve pratiğinin geliştirilmesinde bir manivela olarak kullanmak gerekiyor. Bu birikimi ancak gerçek hareketin içinde ele alırsak sorunlarımızı çözme kapasitesine sahip oluruz.

Bunun için güncel taban örgütlenmeleri içinde çalışırken güncelin içinde sürüklenmekten koparak yeni dönemin sendikacılık, kooperatif, meclis ve kolektiflerin hayata geçirilmesi konusunda çalışmalı, var olanlara katılmalı onların gelişimi için emekçi sabrı ile mütevazi ve görünmeyen bir tarz inşa etmeliyiz.

Hangi devrimci yayını okursak “Birleşik Mücadele” neredeyse sihirli/kilit bir sözcük olarak yapılan her siyasal analizin sonunda dilek ve temenni olarak dile getirilmektedir. İsteyen çok farklı siyasal parti/örgüt ve dergi oluşumlarının genel siyasal analizlerine ve son dönem "öznesiz" birlik çağrılarına bakarak geniş bir liste çıkarabilir.

Peki bu kadar yoğun Birleşik Mücadele vurgusu ile biten siyasal analizlere rağmen neden sınıf mücadelesinde etkin olabilecek örgütsel biçimler oluşturamıyoruz? Var olan durumdan hoşnutsuz belirli konjonktürlerde ortaya çıkan "örgütsüz" geniş işçi-emekçi kesimler neden "örgütlü" mücadeleye mesafesini koruyor.

Bunun en önemli nedenlerinden birinin ideolojik-teorik-politik birliğin olmamasını gösterebiliriz. Doğru mudur? Evet doğruluk payı vardır. Elzem midir? Evet çok elzemdir. Kısa vadede çözümü mümkün müdür? Mümkün gözükmemektedir. Çünkü tarihsel deneyim mevcut devrimci hareketin sorunları ile içiçe geçtiği zaman yol açıcı olur. Bunun nedeni 1990'larda Sovyetler Birliği ve Halk Cumhuriyetleri’nin ortadan kalkması ile içine girilen yeni tarihsel dönemdir. Ütopya gerçeklik ilişkisinin tarihsel olarak ortadan kalkmasının nedenlerini anlamak için 19.yy ve 20.yy'ın teorik ve pratik deneyimlerini birlikte ele almayı gerektiriyor. Zor, zahmetli ama zaruri bir ihtiyaçtır. Konunun aciliyetini vurgulayarak nasıl ele alınabileceğine ilişkin maddi zemin etüdü yapabiliriz. Bu sorunun örgütsel başlıklarını ortaya koymak için tarihsel örneklere bakabiliriz. 60’larda Türkiye’de yayınlanan ANT dergisi, Afrika, Asya ve Latin Amerika Halkları Dayanışma Örgütü OSPALL’ın yayınladığı Tricontinental (Son dönemde kişilerden oluşan yeni bir editoryal ekip ile yeniden faaliyete başlamıştır), 30’ların sonunda 70’lerin başına kadar Uruguay’da yayınlanan La Marcha bize fikir verebilir. Bu içerikte bir yayın dünya ve yaşadığımız coğrafyada tarihsel yenilginin analizinden, günümüz devrimci-toplumsal mücadelenin sorunlarına kadar bir çok başlığı ele alabilir.

Dünya ölçeğindeki tarihsel yenilgiden sonra uzun zamandır siyasete mesafe koyan çok geniş yığınlar dünya genelinde sermayenin artan saldırıları karşısında hayatta kalma mücadelesi verirken buna denk düşen örgüt ve mücadele biçimleri geliştirdiler. Bu örgüt ve mücadele biçimleri 19. yy da gelişip serpilen proletaryanın yaratıcı enerjisi ile ortaya çıkan sendikalar ve kooperatiflerin yeni tarihsel dönemdeki versiyonları idi. Yeni sendikal ve işçi örgütleri ile yerli, köylü ve kır işçileri örgütlenmeleri, kooperatifler dünyanın farklı yerlerinde eş zamanlı olarak yaygınlaşmaya başladı.

Diğer yandan 19.yy ve 20.yy'ın siyasal birikimi de bu yeni tarihsel dönemde farklı biçimler altında varlık göstermeye devam etti. İstisnalar dışında toplumun genel siyaset düzeyine etkisi ortadan kalkan siyasal parti, örgüt ve oluşumlar mücadelenin örgütlenmesi konusunda faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiler. Bu parti, örgüt ve oluşumlar genel olarak 20.yy'da şekillenen farklılık ve ayrılıklarla kendilerini tanımlamaya devam ederken yeni dönemde bu farklılıkların hiç bir öneminin kalmadığı, asıl saflaşmanın direniş ve mücadele çizgisinde yer alıp almamayla ilişkili hale dönüştüğünün farkına vardıkları söylenemez. (Burada Nepal’de çok ayrı gelenekten gelen iki komünist partinin birleşmesi, Hindistan’da HKP-Maoist’in diğer komünist partilere yaptığı cephe önerileri, Latin Amerika’daki cephe örgütlenmeleri ve Sao Poulo Forumu bize yeni dönemin ilk verilerini vermeye başladılar. Mücadelenin içinde olanlar mücadelenin ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir.) Mücadele içinde farkına varanlar somut çözümler üretme noktasında adımlar atmaktadırlar. Çok farklı ideolojik motivasyonlara sahip örgütlenmelerin farklı coğrafyalarda faal ve dinamik olduğunu, "Özellikle Sosyalist Blok’un dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik taleplerinin nasıl geliştiği, bilincin gelişme momentlerinin neler olduğunu görerek bugünkü tepkilerin seyrini öngörebiliriz".11

İdeolojik-teorik perspektife duyulan acil ihtiyacı unutmadan "ileriye doğru atılmış her devrimci adımın bir düzine programdan daha iyi olduğu" bir tarihsel süreçten söz ediyoruz. Program ve toplumsal pratik arasındaki ilişkiyi dünyada süren mücadelelerin taleplerinin sadeleştirilmesi ile de görebiliriz. "Dünyada yerel ve genel ölçeklerde süren mücadelenin talepler biçiminde ele alındığı bu dosya, yeni bir toplum kurmak için mücadele eden ve edecek olan toplumsal kesim ve sınıfların pratik çerçevelerinin bir taslağını çıkartabilmek amacıyla oluşturuldu".12

Dünya'da ilk kez 1980'lerde TİNA (There is no alternative, Başka Alternatif Yok) olarak formüle edilen İngiltere'de Demir Leydi lakaplı Margereth Teatcher tarafında uygulamaya konulan sermaye birikimi modeli sendikaların tasfiyesi ve özelleştirme ile yaşanılan dönemin işçi, emekçi ve çalışanlarını ölesiye çalışmak-çalışırken ölmek ile çalışamayarak açlıktan ölmek seçenekleri arasına hapsetmiştir. Doğal kaynakların yağmalanması sürecinde çıkarılan iç savaşlar sonucunda can güvenliklerini sağlamak ve daha iyi bir hayat aramak için yollara koyulan, göç yollarında hayatını kaybeden binlerce insanı da bu kapsamda ele alabiliriz. Ayrıca bu tarihsel dönemde dünya genelinde emek-gücünün kadınlaşması olgusunu % 99'un feminizmi olarak kendini tanımlayan dünya genelinde eş zamanlı yapılan ve son yıllarda yaygınlaşan en son İspanya'da yapılan ülke bazlı kadın grevlerinden görebiliriz.13

Bu tarihsel süreçten muaf olmayan üstüne üstlük 12 Eylül 1980 faşist darbesini yaşayan bu toprakların işçi-emekçi hareketi sınıf eksenli örgütlenmelerin gerilemesi ile burjuva ideolojisinin yön verdiği örgütlenmelerle, çalışanların %90'a yakını güvencesiz, sigortasız ve örgütsüz çalışmaya mahkum edilmiştir.

Yani teorik perspektife duyulan ihtiyaç ile gerçek hareketin örgütlenmesinin iç içe geçmesinin somut adımlarına ihtiyacımız var. Yani farklı zeminler, farklı halkalar olarak görüp bu alanları bağlayacak somut bağlantı zeminlerine/halkalarına ihtiyaç var. Mücadele edilecek talepleri mevcut örgütleme çabaları ile tarif etmek, bu alanlarda yoğun bir emekle çalışmak ve mücadelenin ana eksenini bilince çıkararak, teorik kapasitesini hareketin içinde yeniden ortaya koymak.

Sade, mütevazi, sabırlı bir çalışma ile özgüven kazanıp mücadele içinde genel bir güven atmosferini yaratacak manevi bir çekim gücü olan örgütlenme zemini inşa etmek.

Bu perspektifi gündelik hayatın örgütlenmesi sürecinde gündelik/sendikal/kendiliğinden bilinçten koparak gerçekleştirebiliriz.

Bunun için Talep-örgütlenme ilişkisi ile taban örgütlerinin içinde çalışmak. Geniş halk örgütlenmelerini içinde yer alarak öğrenme kültürünü yeniden kazanmak. Mücadelenin sorunları içinde yeni yol ve yöntemler üzerine kafa yormak.

Genel teorik perspektif için açık bir yayın faaliyetine girişmek. Bunu yaparken iletişim teknolojilerinin bugün geldiği noktayı iyi değerlendirerek güncel pratik haber akışı ile teorik sorunların çözümünü harmanlayan modellere ihtiyaç var. Websitesi kurmanın yayın faaliyetini ucuzlatması bir yandan herkesin ifade etmesini sağlarken diğer yandan yerel ve küçük ölçeklere sıkışma sorunu ortaya çıkarmaktadır.

Talep-Örgütlenme örnekleri ile söylediklerimizi biraz daha anlaşılır kılalım.

İş cinayetlerine görünür kılarak devrimci-sosyalist harekete sınıf temelli bakış açısı konusunda ayna tutan İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi, Kadın hareketinin taleplerini dile getiren Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, İstanbul 8 Mart Kadın Platformu'nun örgütlediği gece yürüyüşleri, gündelik hayatı üretim temelinde örgütleyen kırsal kooperatifler, İzmir Tire Süt Kooperatifi, Zonguldak Devrek Güneşi Kooperatifi, Çanakkale/Bayramiç Değişim Kooperatifi, Ankara Yaşamyolu Kooperatifi, Bursa Şahinyurdu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Urfa Kibele Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Bitlis Kavar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi. Kentler gündelik hayatı ve sağlıklı gıdayı yaşam alanı temelinde örgütleyen Ankara Bizim Değirmen Kooperatifi, İzmir Yeni Hayat Kooperatifi, Eskişehir Yıldıztepe Kooperatifi, İstanbul Yeryüzü Kooperatifi, İstanbul Yerdeniz Kooperatifi, İstanbul Göztepe Kooperatifi, İstanbul Beşiktaş Kooperatifi, işyeri temelinde örgütleyen İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Mensupları Tüketim Kooperatifi, İşçilerin toplu sözleşme ile elde ettikleri geliri kooperatif vasıtasıyla koruma çabası içinde olan Bursa Bosch Çalışanları Tüketim Kooperatifi, Kocaeli Anadolu İsuzu Çalışanları Tüketim Kooperatifi Hayvan hakları mücadelesinde Hayvan özgürlüğü için Barınak mücadelesi, Önasya’da ulusal haklar mücadelesini sürdüren Kürt halkının Demokratik Toplum Kongresi, Filistin mücadelenin uluslarrası ağı olan Filistin kurtuluşu için BDS-Türkiye Hareketi, Kent hakkı ve mücadelesi için 2005'ler de faal olan İstanbul Mahalle Dernekleri Platformu, hapishanelerdeki hak mücadelesinin örgütlenmesini sürdüren İHD Hapishane Komisyonu ve F-Tipi Oturması Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi-Hapishanelere mektup ve kitap gönderen Delidalgalar İnisiyatifi, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesine emek veren fiziksel ve ruhsal bedensel bütünlüğünü kaybedenlerle siyasal ayrım gözetmeksizin dayanışma ilişkisi kuran Wernicke Korsakoflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi, Ekoloji ve doğa mücadelesi için Cerattepe'nin savunulmasına önemli bir yeri olan Yeşil Artvin Derneği-Derelerin Kardeşliği Platformu, ülke çağında bir örgütlenme olan Türkiye Ekoloji Birliği, LGBTİ hakları için LGBTİ Onur Haftası Komitesi, Göçmenler ve mülteciler için Saya işçilerinin direnişi için açıklama yapan Göçmen Dayanışma Ağı- Okmeydanı'ında yaşayan Suriyeli mülteci kadınlarla Türkiyeli kadınların örgütlenmesi olan Kadın Kadına Mülteci Mutfağı, bir tarihsel hafıza örgütlenmesi olarak Cumartesi Anneleri/İnsanları

Bu talep örgütlenme başlıkları “Birleşik Mücadele” başlığı altında ele alınabilir. Bu alanın yayın faaliyeti de bu başlık altında sürdürülebilir.

Sınıf mücadelesinin dünya ölçeğinde sertleştiğini 2008 krizinden beri gözlemliyoruz. Burjuvazi 20.yy dan çıkardığı derslerle bu yeni döneme oldukça hazırlıklı girmektedir. Emperyalist-kapitalist ülkeler arasında askeri-sanayi komplex olarak en ileri ve rafine biçimi olan ABD’ye baktığımızda asıl kararları “Milli Güvenlik” konsepti ile yaklaşık 1000’e yakın askeri-sivil bürokratın aldığını görüyoruz.14 Milli güvenlik kurullarının her ülkede var olduğunu biliyoruz. Bu mekanizmaya giderek yük olan kuvvetler ayrılığından kurtulmak isteyen sistem, yeni faşist örgütlenme ve eğilimleri besleyerek mutlak güce sahip faşist liderler takviye etmeye başlamıştır. Bir yandan yeni faşist rejimlerin inşasına girişmişken diğer yandan nüfusun artık kentlerde yoğunlaştığının bilincinde olup olası ayaklanmalara karşı kent savaşlarına yönelik yaptıkları hazırlıkları15 bizzat kışkırttıkları bölgesel savaşlar sürecinde deneyerek özel kuvvetlerini bu konuda pratik olarak eğitmektedirler. Kürt şehirlerinde yaşanan kent savaşlarından sonra TSK Meskun Mahal Muharebe Okulu kurarak bu kervana katılmıştır. Buna SADAT gibi kontrgerilla örgütlenmeleri, silahlı paramiliter sivil-faşist örgütlenmeleri de eklediğimizde fotoğraf netleşmektedir.

Buda bize göstermektedir ki örgütlediğimiz hayatın yeni faşist rejimlerin saldırısı altında olacağını bilerek öz savunma örgütlenmelerini de inşa etmeye başlamamız gerekiyor. Yani örgütlediğimiz hayatı savunmalıyız, bu pratik içinde mevcut sistemin nasıl yıkılacağına ilişkin perspektifimizi en yakınımızdaki Kürt Özgürlük Mücadelesinden başlamak üzere dünyada ki deneyimlerden yararlanarak geliştirmeliyiz.

Dipnotlar

1 https://sendika63.org/2020/03/covid-19-gunlerinde-sag-kalma-rehberi-basit-hazlarinizdan-utanmayin-valhalla-murders-izleyin-her-sey-bir-oyunmus-gibi-dusunun-slavoj-zizek-581861/

https://sendika63.org/2020/03/covid-19-gunlerinde-anti-kapitalist-siyaset-david-harvey-581083/

https://acikradyo.com.tr/editorden/chomsky-abd-adeta-sosyopatlar-tarafindan-idare-ediliyor

http://siyasihaber4.org/felaket-kapitalizmi-iklim-degisimi-kovid-19-ve-ekonomik-kriz

https://www.birgun.net/haber/doganin-kurtulusu-icin-kapitalizm-yenilmeli-297214

http://siyasihaber4.org/filikalari-ele-gecirelim-gezegenimizi-kurtaralim

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/sehven-284291

2 https://www.gazetepatika11.com/iha-siha-ureten-ustun-teknolojinin-viruse-yenilmesinin-sirri-57510.html

3 https://sendika63.org/2020/04/savas-icinde-savastayiz-pek-hakliyiz-peki-kac-tumenimiz-var-584921/

4 https://ilerihaber.org/yazar/bu-da-korona-goygoyculugu-olsun-111582.html

5 https://elyazmalari.com/2020/04/12/covid-19-virusunn-isaret-ettikleri/

6 http://yeniyasamgazetesi1.com/carklar-donuyor-isciler-oluyor/

7 https://sendika63.org/2020/04/bir-havuz-problemi-olarak-korona-tartismalari-584125/

8 http://yeniyasamgazetesi1.com/bir-gun-geri-donup/

9 https://t24.com.tr/yazarlar/oya-baydar/artik-hicbir-sey-eskisi-gibi-olmayacak-cok-daha-kotu-olacak,26332

10 Lenin’in Ne Yapmalı? da ki temel kurgusu bize yaşadığımız koşullarda ne yapmamız gerektiği üzerine çok temel bir fikir verebilir. “Eleştiri özgürlüğü”nün eleştirisi ile başlayıp ayaklanma ile biten arada devrimci sürecin farklı örgütlenme düzeylerinin nasıl ele alınması gerektiğini; sendikalar, kitle örgütleri, devrimciler örgütü, yerel örgütlenmeler-ülke çapında örgütlenme, yerel yayınlar-ülke çapında yayın gibi başlıklar içeren temel bir kurgu.

Biz temel olarak “nesnel koşulların elverişli olduğu koşullarda” kararlı, ne yaptığını bilen örgütlenmelerin taban örgütlenmeleri ile içiçe yol açıcı olduğu temel perspektifini günümüz koşullarında bir çok alana uygulayabiliriz.

11 http://isyandan.org/makaleler/2017-direnis-mucadele-ve-orgutlenme/, http://isyandan.org/makaleler/yeni-tarihsel-surecte-devrim-ve-karsi-devrim-2/)

12 http://isyandan.org/hepsi/direnisin-talepleri/

13 https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/sermayenin-dogal-dongusu-kriz-issizlik-ve-kadin-emegi/

14 https://www.demokrathaber.org/istisnasiz-demokrasi-makale,10765.html

15 http://isyandan.org/makaleler/kent-savaslari-icin-gazze-ukrayna-ve-abdde-yapilan-hazirliklar/