"Sessiz bir "eyvallah'tır" gözlerimden süzülenler.."

Ekvator'da bir kış sabahına uyanmak gibiyse konuşmak ya da Alaska'da bir yaz akşamı ise yazmak ve Afrika kadarsa sevmek..

yaşamak gaflettir.

oysa aşk -de halidir en güzel yeminlerin.

ceplerimde son günün hangi gün olacağını belirleme hakkının rahatlığı var.

imlâ kurallarının da canı cehenneme !

ben dünyanın bütün renklerini içimde taşıyorum zaten.

Ömür hırsızı arsız çaresizliğin cezası hiç bir ceza kanununda da yok üstelik.

çaresizlik, her gün karanlığa uyanmaktır.

Her gece bu gün de ölmedim anne ama niye ölemedim onu ben de bilmiyorumun bilmediğin kısmına küfür etmektir.

acıyı tariflemenin bir yolu yok ya da ben bilmiyorum sadece ezgilerin tasvirine sığınabiliyorum.

ben de isterdim elimin değdiği her bir şeyin kurumamasını..

şimdi bilmediğim bir çok şarkının gizli öznesiyim.

"dünya üç, ömür bir gün !" bunu omzuma konan kelebek söyledi.

hadi şimdi şerh düşün tüm planlarınıza !

kıştı, soğuktu ve ben çok üşüyordum.

sesinin renginde "la tahzen" gizliydi

ya öyleydi

ya sanrıydı

ya da düş'tü, ömrüme düşmedi duyduğum "la taknetu.."

insanlar yerküreye her gün yeni arka bahçeler eklemekle meşgul ve bu meşguliyetin içinde yenilmiş yaşamımı hayata bir toplu iğneyle iliştirdim.

paslanmasını bekliyorum.

ve haklı bir serzeniş olarak;

bir belki'nin hatrına dönüyorsan eğer,

dönme dünya..

dönme ulan dönme !

hiç bir şairin yazmadığı bir dize gibi kalakaldım olmayan bir şiirin orta yerinde.

haydi şimdi herkes hüznünü bir türküyle göz yaşlarına yedeklesin.

ki eyvallah'ın dayandığı omuzdur;

"bu da böyle olsun"

eski çağ filozoflarının öğretilerindeki bulunamayan bir hata gibi duruyorum aranızda.

henüz başlamamış bir akımın öncüsü gibi belki de..

gözlerinin dehlizlerinde kendimi kaybetmeye hazırdım sen gözlerini bana kapatıp başka bir dünyaya açana dek..

o dünya kimsen olmayacak,

o dünya kimse olamayacak.

gördüğüm çocukların tebessümlerine saklıyorum hüzünlerimi ve yorgunluklarımı..

titreyerek ve utanarak..

dehrin zindanında ne sevgi ne de nefret var.

her şey nötr,

her şey renksiz,

hiç bir şeyin tadı yok.

ancak bir yüreğin elleri çekip çıkarabilir beni burdan.

ey en Sevgili ;

imgelerin gözlerinin karşısında intihar ettiği yerden, yüreğimin salonundan yazıyorum bunları sana..

yüreğimin deniz feneri olan,

ellerimin yolunu bulduran,

içinde okyanuslar ve kıtalar barındıran gözlerin..

ki aşk, bir ceylanın bir avcının celladı olabileceği riskine rağmen özgürce koşmayı sevmesi kadar deliliği de barındırır içinde.

düş'sesim;

ömrüme düşüşün gayet izafi bir pratiktir.

çırılçıplak bir sevda bu uzaydan bile çıplak gözle görülen.

ve ben seni çırılçıplaklığın bütün anlamlarıyla seviyorum.

zahiri ve batıni ilimler hariç değil.

yüreğim, üzerine senin için bir dünya kurulu, dünya kayıtlarında olmayan bir kara parçası.

coğrafi konumu avuçlarında saklı.

yazılmamış hiç birşey henüz dahil değil.

siyah ve beyazın ortasındaki gökkuşağı sensin ve gülüşünden doğan çocuklar kayıp uygarlıkların bilinmeyen efsaneleri.

kelâm bitmezse, kalem tükenmez.

ve buna elbette sen dahilsin.

kuyuya bakma !

kuyuya seslenme !

kuyunun içindekini gör.

ki O henüz ölü değil.

bir tebessümlük nefesi kaldı..

bir bütüne bölünemeyen bir çok sayıyı birbirleriyle çarpıp,

çıkan sonuçtan kendimi çıkarınca da bulamadım yitikliğimi.

sahi ben nerenin yitiğiydim ?

sürekli yanından asteroidler geçen bir gezegen tedirginliğinde yürüyorum satılığa çıkarılmış sokaklarda.

kaldırımlarda hangi denizden düştüklerini hatırlamaya çalışan balıkların telaşı var.

anlamakla bilmek arasındaki kaosta yanan içimdeki çocuğun elleri buza kesmiş.

ve elbette yalan, doğurgan bir faşisttir.