Dido Sotiriyu…

Çağdaş Yunan edebiyatının en önemli kalemlerinden biriydi.

Bir Osmanlı vatandaşı olarak 1909’da Aydın’da doğdu…

2004 yılında Yunan vatandaşı olarak hayata veda etti.

Onu “anavatanı” olan bu topraklarda ünlü eden kitabı ise kendisini ait olduğu köklerinden kopartan süreç, Yunan/ Rum dünyasının “Küçük Asya Felaketi”, Türkiye’ninse “Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırdığı dönemle ilgili yazdığı kitabı.

Sotiriyu’nun kitabının başlığı aslında “Ματωμενα Χωματα / Matomena Homata” yani “Kanlı Topraklar”…

Türkçe’ye ise farklı çevrildi adı, “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” diye…

Tabi tahmin edilebilir nedenlerle…

Kitap son olarak Hüseyin Aygün’ün PKK kurucularından Sakine Cansız’ın kardeşine yaptığı taziye ziyaretinden hemen önce bu kitapla ilgili attığı “geçen yüzyılın bu yıllarında Ege'de Rumlara yapılan etnik temizliği anlatıyor” twiti ile gündeme geldi bir kez daha.

Tabi bu yazının ardından bir kesim Uğur Mumcu’nun deyişiyle “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup” başladı kitabı yerden yere vurmaya.

Peki gerçekten Sotiriyu kitabında Ege bölgesindeki Rum etnik temizliğine mi odaklanıyordu? Yoksa Küçük Asya çıkartmasına başından beri karşı olan her komünist gibi onun da en büyük tepkisi emperyalist güçlerin bölge devletleri üzerine oynadıkları oyunlar mıydı? İşte bu sorunun yanıtı kitabın sayfalarında saklı.

“...Küçük Asya seferi şart mıydı? O güzelim gençliğimizi tuzağa düşürdüler. Burada... Anadolu’nun göbeğinde... güneşi gece yarısı aramak boşunadır. Manoli! İtilaf devletleri doğu meselesini kendi çıkarlarına en uygun şekilde ayarladığından beri yani kapitalistler Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını önlemeye karar verdiği andan itibaren bizim Küçük Asya'daki davamız, ana rahminde ölmüş bir çocuktan farksızdır. Yunanistan'ın rahminde... Bizi Küçük Asya'ya binbir vaatle göndertmiş olanlar şimdi bize: Hoşt köpek!” diyor anlıyor musun? Ama Aksiyotis'in yüreği paramparçaymış, ama Kırmızıdis'in gözleri kör olmuş, Stepan öksüz kalmış... Umurlarında bile değildir. Yabancı sermaye kendi çıkarını hesaplar yalnız! Merhamet ve adalet beklemeyeceksin ondan. Temsilcileri Londra ve Paris'teki bürolarına kurulup haritayı yayarlar önlerine, şöyle bir göz atarlar ve eğer çıkarları tehlikeye girmişse, kendi kaderlerini kendi tayin etme hakkını hatırlatırlar halkların, hürriyet ve bağımsızlık aşığı kesilirler. Ama çıkarları öyle gerektirdiği vakit de; kırmızı kalemi alıp yeni bir çizgi çekerler haritanın üzerine, güzelim memleketleri ve koskaca halkları siler geçerler... Kırmızı kalem, şimdi bizim üzerimizde Manoli! Yunanistan'dan istediklerini bedavaya elde ettiler ve onların sıkmış olduğu portakalın suyunu bugün Kemal içiyor... Bütün bunların altında gizlenen şey nedir biliyor musun Aksiyotis? Petrol, kömür, demir, krom... Yani Anadolu'nun el değmemiş servetleri üzerinde yabancıların kurmak istedikleri tekel! Ah dostum ah! Büyüklerin okşayacağı tutar adamı, küçüksen güvenmeyeceksin onlara... Çünkü çıkarları çatışır durmadan, kendi aralarında da anlaşma yoktur. Her biri kendi kanadının altında kalalım ister, zamanı gelince kullanmak için. Bir kez yakanı kaptırdın mı, elini uzatır kolunu kurtaramaz hale düşersin; varını yoğunu alırlar”

“Şevket! Tanımadın mı yoksa beni? Ben, senin dostun... Ben, senin arkadaşın... Yıllarca birlikte gülüp beraber ağladık... Ne yapıyor Şevket? Ah Şevket; Şevket! Vahşi birer hayvan kesildik! Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi! Durup dururken! Ve sen Kör Mehmet'in damadı, hele sen! Neye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme öldürdüm evet seni, ne olmuş! Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler... Koskoca bir kuşak durup dururken katletti kendini!.. Bütün bu çekilen acı bir kötü rüya olsaydı ah!.. Ve yan yana... Omuz omuza verip yürüseydik tarlalara yeniden! Saka kuşlarının türküsüyle şenlenen ormanlara yürüyebilseydik! Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda, çiçeklere bürünmüş kiraz bahçelerinden çıkıp yan yana eğlenmek üzere... Şenlik meydanlarının yolunu tutabilseydik. Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı! Benden selam söyle Anadolu'ya... Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin... Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!”

***

Barışçıl mesaj taşıyan, her iki tarafın da günahlarını olabildiğince eşit tarttığı için Türkiye’de 1982 yılında Abdi İpekçi Barış Ödülü sahibi kitabın yanlış anlaşılmasıysa sadece bugüne özgü değil.

Ödülü aldıktan hemen sonra darbe döneminde bir yasak süreci de geçirmişti Dido Sotiriyu’nun kitabı. Nedeni yıllar sonra Hrant Dink’i suikast hedefi haline getirecek olan 301. maddenin atası tarafından sıkıyönetim mahkemesinin yargılanması. Yani Türk silahlı kuvvetlerinin ve Türk’lüğün tahkir ve tezyifi iddiasından…

T.C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 3 NOLU ASKERİ MAHKEMESİ

Kayıt No: 1983 / 100 SELİMİYE / İSTANBUL

M. Esas No: 1983 / 34

Karar No: 1983 / 185

Türk ulusu adına yargılama yapıp hüküm vermeye görevli ve yetkili  Sıkıyönetim K. 3 Nolu As. Mahkemesi

Başkan: Gv. Kd. Alb. Süreyya Ölmez, Üye SYNT. Hakimi Halil Ünlü,

Üye Hk. Kd. Yzb. Cengiz Bayander

İddia Makamında: SYNT Savcısı Muzaffer Erkan

Sanık: Osman Atilla Tokatlı

Suç: 159/1, 173/3 maddeleri ihlal, 1402 Sıkı Yönetim Yasasına muhalefet

Suç Tarihi: Kasım 1982

Karar: Beraat

Karar Tarihi: 14.04.1983

İDDİA: Sanığın Dido Sotiriyu tarafından yazılan “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı romanı Fransızcadan Türkçeye çevirip yayınlamak suretiyle, romanda işlenen İstiklal Savaşından sonra Türk askerlerinin savaş esirlerini katlettikleri, zulüm ve işkence uyguladıkları, Türklerin de Ermenileri katlettikleri, kadın ve kızlarının ırzlarına geçtikleri gibi ibarelerle, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk’lüğü tahkir ve tezyif ettiği, iddia edilmiştir.

SAVUNMA: Sanık Attila Tokatlı, sorgu ve savunmalarında; Türkçeye çevirdiği davaya konu romanda, Türk silahlı kuvvetlerinin ve Türk’lüğün tahkir ve tezyifinin söz konusu olmadığını, romanın 1915 ila 1922 yılları arasında geçen birtakım olayları hikaye ettiğini, roman içindeki roman kahramanlarının birbirlerine karşı sözlerinden bu tür bir anlamın çıkarılamayacağını, kaldı ki roman yazarının Türk dostu olarak tanındığını, ve bu sebeple birçok kereler Türkiye’ye davet edildiğini, ancak hastalığı nedeni ile gelemediğini, bu yazara Türk-Yunan Dostluğu Ödülünün verildiğini ve suçsuz olduğunu beyan etmiştir.

KANITLAR VE GEREKÇE:  Dosyada bulunan “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı romanın Dido Sotiriyu tarafından yazıldığı ve sanık Osman Atilla Tokatlı tarafından Türkçeye çevrildiği, romanın kapağındaki yazılardan ve sanığın savunmalarından anlaşılmış olup, bu roman bütün halinde incelenmesinde, yaptırılan bilirkişi incelemesi üzerine verilen raporda da belirtildiği gibi romanın olaylarının geçtiği 1915-1922 yılları arasında Anadolu’da bazı kişilerin başından geçen olayların anlatıldığı ve romanın kahramanı olan kişilerin birbirlerine karşı olan davranışlarını sergilediği, bu kişilerin gerek Rum, gerek Ermeni ve gerekse Türk kişilerin kötü davranışlarının o tarihteki yaşanan şartların kötülüğüne, Türklüğü ve Türk silahlı kuvvetlerini tahkir ve tezyif amacına yönelik bulunmadığı, esasen kitabın son baskısından önce birçok baskılarının yapıldığı, ancak takibata uğramadığı, kitabın asıl yazarının da Türk-Yunan dostluğunu işleyen ve isteyen bir kişi olduğu, dostluk çalışmaları olan bu kişinin dost olmak istediği Türkleri veya Türk silahlı Kuvvetlerini tahkir ve tezyif amacını güdemeyeceği, bilirkişiler tarafından Prof. Dr. Öztekin Tosun, Prof. Dr. Kayhan İçel ve Prof. Dr. Erol Cihan tarafından düzenlenen 5 Nisan 1983 tarihli beş sayfadan ibaret raporda da geniş gerekçelerle davaya konu romanı değerlendirildiği ve sanığa atılı suç unsurlarının bulunmadığının saptandığı, böylece sanığın üzerine atılı suçların unsurları önünden oluşmadığı inanç ve sonucuna varılmıştır.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan şekilde, unsurları yönünden suç oluşmadığından, sanık Atilla Tokatlı’nın üzerine atılı suçlardan beraatine, Yasa yoları açık olmak üzere, sanığın yokluğunda, Askeri Savcı Muzaffer Erkan huzuruyla, isteme uygun şekilde, oybirliği ile açıkça karar verildi.

14.04.1983

Başkan Gv.Kd.Alb. Süreyya Ölmez ,

SYNT Hakimi Halil Ünlü,

Üye Hk. Kd. Yzb. Cengiz Bayander

İŞBU KARAR TARAFLARCA TEMYİZ EDİLMEDİĞİNDEN KESİNLEŞMİŞTİR

31.05.1983

Ali Bedri Saraçoğlu

Hakim Kd. Albay

3 Nolu As. Ma.Hakimi

 
Bu karikatür savaş karşıtı propagandanın merkezi komünist Rizospastis gazetesinde 14 Eylül 1920 tarihinde yayımlandı. Küçük çocuk babasına "Baba açız yiyecek bir şey getirdin mi?" diye soruyor baba ise "Hayır ama büyük Yunanistan haritası getirdim" diye cevap veriyor.