Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklandığında açlık grevine başlayan Özakça'nın eşi ve annesi açlık grevini, direnişi, ve süreci anlattı. Özakça'nın eşi ihraç edilen öğretmen Esra Özakça, "Faşizm kapınıza gelene kadar yokmuş gibi davranırsınız. Bizim de kapımızı faşizm çaldı. Eşim bir mücadele kararı aldı, buna destek oldum ve kendimi açlık grevi yaparken buldum." dedi.

Gazete Duvar'dan İrfan Aktan'a konuşan Özakça'nın annesi Sultan Özakça, "50 yaşımda ilk kez bana gözaltı yaşattılar." dedi.

Söyleşinin bir bölümü şöyle:

İçişleri Bakanı “çocuklarımızı böyle insanlara emanet edemeyiz” dedi. Nasıl insanlardınız, nasıl öğretmenlerdiniz?

E.Ö: Bizim nasıl insanlar, öğretmenler olduğumuzu öğrencilerimize ve velilerine sorsunlar. Semih hemen zil çalsın da kendimi eve atsam diyen bir öğretmen değildi. Okul bittikten sonra her gün mutlaka bir aktivite yapardı öğrencileriyle. Benim de çalıştığım köyle büyük bir bağım vardı. Hatta ben ihraç edildiğimde köyden cenaze çıkmış gibi bir hava vardı.

Herkes beni uğurlamaya çıktı, çok duygulu günler yaşadık. Çocuklar Semih’i televizyonda görünce “öğretmenimize bir şey olacak” diye ağlıyormuş. Anneleri de çocuklara “belki akşamları yemek yiyordur, merak etme” diye teselli ediyormuş. Biz gerçekten olduğumuz yerlerde memnuniyetle çalıştık.

Dayak atan öğretmen olmadık. Elinde idam ipi olan, taciz-tecavüz eden öğretmenler değildik. En son çocuklara idam ipiyle resim çektiren öğretmene kınama cezası verildi mesela. Biz en basit bir basın açıklamasına bile katıldığımızda maaşlarımızda kesintiler yapılırken bu öğretmenlere ödül gibi cezalar veriliyor.

İki Dil Bir Bavul filmindeki öyküye benziyor muydu sizin koşullar?

E.Ö: Çok benziyordu. Milli Eğitim Müdürü geldi 2014’te. Beni de ilçede tanıyorlardı. O zaman babası ölmüş, annesinin de “ben artık bu kızı okutamam” dediği bir çocuk vardı. Ben de bunu çok dert etmiştim, kızın okumasını sağlamak istiyordum. Milli Eğitim Müdürü’ne “mutlaka bu aileyi ziyaret etmeniz gerekiyor, çok hayati bir durum” dedim. Bunun üzerine müdür ikna oldu ve gittik. Benim o çocukla ilgilenmemi başka okullarda da anlatmış.

Bir gün Milli Eğitim’den gelip bana o çocuğa gösterdiğim ilgiden dolayı başarı plaketi vereceklerini söylediler. Fakat o ödül nedense gelmedi. Bunun üzerine bir arkadaşım gidip sormuş, siz ödül verecektiniz ne oldu diye. “Esra hanım çok iyi bir öğretmen ama eşinin soruşturmaları var” demişler. Semih’in, Roboski anmasına katıldığı gerekçesiyle hakkında bir soruşturma vardı. O gerekçeyle bana ödülü de vermediler. Semih’in yaptığı şey de suç değil ama eşi olduğum için bana da ödül vermiyorlar, böyle bir durum…

İhraç edilme sürecinde neler yaşadınız?

E.Ö: Önce on bin meslektaşımızla birlikte açığa alındık. Sendikal faaliyet nedeniyle bir açığa alınmaydı zaten. Biz de çok ciddiye almadık. Sonra ihraçlar başladı. 29 Ekim’de KHK çıktı ve Mardin Mazıdağı’nda sadece Semih atıldı. Arkadaşlarımız sendikadan ziyarete geldi ve Semih daha o gün “ben direnirim, gerekirse açlık grevi yaparım” dedi.

O dönem ben de açığa alınmıştım, henüz ihraç edilmemiştim. Ben sonra göreve iade edildim, göreve başladım Aralık ayında. Semih de o zaman eylemdeydi. 7 Şubat’ta çıkan KHK ile de Mardin Mazıdağı’nda bir tek ben ihraç edildim.

Semih’ten dolayı mı?

E.Ö: Neden olduğunu söylemiyorlar tabii, sadece listede adınız oluyor. Ben de bunun üzerine “devlet Ortadoğu ve Balkanların en tehlikeli ailesini ihraç ederek büyük bir tehlikeden kurtuldu” dedim.

Eskişehir’de olağan bir hayat yaşarken bir anda kendinizi Türkiye’nin gündeminde olan bir direnişin içinde buldunuz ve şu anda açlık grevindesiniz. Son birkaç aydır yaşadıklarınızı nasıl tarif ediyorsunuz?

S.Ö: 50 yaşımda ilk kez bana gözaltı yaşattılar. İlk gözaltında, saldırmasınlar diye direniyorsunuz. Etkiye tepki gösteriyorsunuz. Direnmek çok güzelmiş diyorum. Eskişehir’de yakın veya uzak çevre, “oğlunuz FETÖ’cü mü” diye sorduğunda çok ağırıma gidiyordu. “Mutlaka bir suçu vardır” diyorlar. “Çocuğumun hiçbir suçu, hiçbir davası yok” diyorsun ama yine de ikna edemiyorsunuz insanları.

Öyle bir zihniyet var. Bu zihniyete karşı dil dökmek çok zor bir şey. Çocuğunun hiçbir suçunun olmadığını bilmen, sadece işi, ekmeği, öğrencileri ve onuru için savaştığını bilmen sana bir direnme gücü veriyor. Ben Semih’in yanından ayrılmak istemedim ama 17 yaşında, lisede okuyan bir oğlum daha var. O zaman ikiye, Esra da olduğu için üçe bölünüyorum. Ama ben Semih’ten direnme gücünü, güçlü olmayı öğrendim.

E.Ö: Faşizm kapınıza gelene kadar yokmuş gibi davranırsınız. Bizim de kapımızı faşizm çaldı. Belki izole hayatımızı bir süre daha yaşardık ama başka bir şekilde yine karşımıza çıkacaktı. Eşim bir mücadele kararı aldı, buna destek oldum ve kendimi açlık grevi yaparken buldum. Açlık grevi yapmaya gerçekten yakın olan bir insan değildim. Ama hem eşimin mücadelesindeki haklılığı, meşruluğu, hem ona sevgim, iradesine olan saygım bende de bir irade yarattı. Bunu hangi devlet, hangi iktidar kırabilir? Kendimizi eskisinden daha güçlü, daha sevgi dolu, daya iyi bir yerde görüyoruz. Aç da olsak, ruhumuz doyuyor.

SÖZYLEŞİNİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ