Devletler, önemli gördüğü günleri unutturmamak ve bilişsel şekillendirmeler için, ideolojik harcın içine ulusal, dinsel günleri özellikle koyarlar. Hatta değişen koşullarla birlikte kendileri için birtakım günler uydurur ve gazete, radyo, televizyon okullar, v.b. vasıtasıyla beyinleri iğdiş ederler.

Devleti etkileyen, devletin unutmadığı kimi olaylar vardır ki, her şeyden çok o olaylardan, yani gerçeklerden korkarlar. Resmi olarak ifade edilmeseler de, o tarihin unutulmaması için topluma değişik biçimlerde sinyaller verilir.

Sömürgeci gemi kaptanları için en ufak isyanın, en büyük salgın hastalıktan daha tehlikeli olması gibi, devlet de, kendisine karşı yapılan en ufak itirazı ve direnişi, kendi varlığına yönelik tehdit olarak görür, yok edilmesi için elinden geleni yapar. Daha sonraki potansiyel kalkışmaları daha başından bertaraf edebilmek için, her türlü yöntemi kullanır. Yöntemlerden birisi de, planlı operasyonların bazı özel tarihlerde yapılmasıdır.

11 Eylül 1973: Şili'de seçimle iktidara gelen sosyalist Allende, ABD destekli General Augusto Pinochet askeri cuntası tarafından devrildi ve Allende dahil binlerce Şilili katledildi. Şili, onlarca yıl faşizmin pençeleri altında ezildi.

11 Eylül 2001: İkiz Kuleler'e ve Pentagon'a saldırı gerçekleştirildi ve binlerce kişi hayatını kaybetti.

12 Eylül 1980: Evren önderliğindeki askeri faşist cunta, iktidara el koydu. (Cuma gününe ve hafta sonuna denk getirmek için, 1 gün geciktirilmiş olmalı), CIA'nın "bizim çocuklar başardı" diye haber verdiği darbe sonrası, yüzlerce kişi işkencede öldürüldü, 50 kişiyi idam edildi, Türkiye işkencehane haline getirildi, v.b.

19 Aralık ise, toplumsal mücadeleye karşı T.C.’nin gizli ajandasında özel bir yere sahiptir: Maraş Katliamı, Cezaevleri Katliamı ve Cizre, Sur, Nusaybin katliamları.

19 Aralık, devletin bilinçli bir seçimidir. Söz konusu katliamlar, kitlesel uyanışa set çekmek, devrimcilerin etkisini yok etmek üzere derin devletin emir ve kumandası altında, uzun uzun planlanarak tasarlanarak gerçekleştirilmiş, katliamlardan sonra devrimciler ciddi kayba uğramışlardır.

Kitleleri pasifize etmeyi hedefleyen Kürt coğrafyasındaki katliamlar olsun, 12 Eylül'e gidişte kilometre taşı olan, kaç yüz kişinin öldüğü bilinmeyen Maraş katliamı olsun, hapishanelerde kimyasal bombalarla yakarak, yıkarak, vurarak 28 devrimciyi öldürerek gerçekleştirilen katliam olsun, hepsinin fitilleri 19 Aralık’ta ateşlenmiştir.

Cezaevlerindeki katliamlar, devrimcilerin gündemden çıkartılması, ülkenin oligarşik hakimiyet açısından dikensiz gül bahçesi oluşturması yönünde kalıcı etkilere sahiptir. 19 Aralık Cezaevi katliamları sonrası bugün 1300'lerden fazla ölümcül hastanın ölümü beklediği, 300.000’lere ulaşan mahpusu barındıran hapishaneler zindana dönüştürülmüştür.

Türkiye Cumhuriyetinin resmi ideolojisinin temelini Türk-İslam ideolojisi oluşturmaktadır. Kimi zaman Türklüğün, kimi zaman İslamın ağır basması söz konusu olsa da, devletin temeli değişmemektedir. Devletin kara kaplı kitabının kararlarını uygulama açısından, hükümetteki partilerin belirleyiciliği yoktur ve tüm partiler, temel konularında aynı nakaratı tekrarlamak durumundadırlar. Farklılıklar (örneğin HDP gibi v.b) elbette, hemen bertaraf edilmektedir.

Maraş'ta tezgahlanan katliamın, planlanandan erken uygulanmış olduğu söylenebilirse de, Cezaevlerinde ve Kürt coğrafyasında uygulanan katliamların, aylarca planlanarak, tatbikatlar yapılarak sahnelendiği ortaya çıkmıştır. Cezaevi katliamları için, dönemin Ecevit hükümeti Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün dediği, "asıl amaç, devletin otoritesini sağlamaktı" lafı, katliamların yaşama geçirildiği 19 Aralık'ların, özünü oluşturmaktadır.

Maraş ve Cezaevi katliamında Kemalist Ecevit'in iktidarda olması manidardır. Cizre, Sur, Nusaybin katliamlarında ise neo-kemalist Erdoğan'ın iktidarı malumdur.

1970'lerin sonlarına doğru, toplumsal mücadelenin gelişmesinin önünü alamayan hakim sınıflar, güneyden kuzeye, Maraş, Malatya, Kayseri, Sivas, Erzincan, Çorum, v.d. hattı çizip, doğu batı sınırı oluşturmayı hedefleyerek, emperyalist "yeşil kuşak" projesi doğrultusunda, karşı devrimci planlarını uygulamaya koyarak, devrimci mücadeleyi engellemeye çalışmışlardır. Maraş'ta uygulanan katliam, bu projenin bir parçasıdır,

Maraş’ın tarihsel geçmişi, Anadolu'nun birçok bölgesi gibi, kitleleri faşist güruhun etkilemesini kolaylaştırıyordu. 20. Yüzyılın başında, Maraş’taki nüfusun üçte birinden fazlası Ermeni idi ve ekonominin yarısı Ermenilerin kontrolü altındaydı. Sürgün, katliamlar, malların ve hatta kadınların çocukların gasp edilmesi sonucu Maraş’ta Ermeniler her yönden, Türk-İslam temelinde tarumar edilmişti. (1920’lerin Ankara hükümeti, “bizi desteklemezseniz, Ermeniler gelir karılarını, mallarını geri alırlar” diyerek kitleleri harekete geçirmeye çalışmıştır. Maraşlı Sütçü İmam ve onun gibiler, esas olarak, Ermeniler'den gasp ettiklerini vermemek için harekete geçmişlerdi).

Diğer yandan, daha önce Maraş'ın Ermenilere ait Pazarcık gibi kırsal yörelerinde ikamet ettirilen/eden tarih boyunca ezilmiş, baskı altında tutulmuş, baraj yapılmasıyla ekonomik durumu nispi gelişme gösteren Aleviler ve Kürtler, şehir merkezinde ve Maraş'ın genelinde demokrat devrimci sosyalist saflarda saf tutmaya başlamışlardı. (Ezilen, baskı altında tutulan tüm ulusal, dinsel, cinsel v.b. kesimler, demokrat taleplere sahiptirler.)

Maraş'ın tarihsel geçmişi ve o günkü durumu, kontrgerilla için uygun bir zemin oluşturmaktaydı.

Resmi rakamlara göre 111 kişinin (kimi cenazelerin gizlice gömülmesi nedeniyle, gerçek rakamlar, bu sayının çok çok ötesindedir) öldüğü Maraş, sadece katliamın yaşandığı yer değil, aynı zamanda halk güçlerinin direndiği bir yer olmuştur. Eğer devrimcilerin ve halkın direnişi olmasaydı, emekçi halktan katledilenlerin sayısı kat kat fazla olurdu. Derin devletin kışkırttığı gericiler, devrimcilerin ve halkın savunduğu mahallelere giremedikleri için, oralarda katliam gerçekleştirememiş, buralardaki cinayetleri çok sınırlı kalmıştır ve hatta ciddi kayıplar vermişlerdir. Gericiler, daha çok, kendi mahallelerinde, kendilerine saldırının yapılacağını düşün(e)meyen savunmasız emekçi halktan insanları katletmişlerdir.

Örneğin, devrimcilerin öncülüğünde örgütlenerek savunulan Yürük Selim ve Karamaraş mahallelerine yapılan faşist saldırılar püskürtülmüş buralarda katliam yapmak bir yana, faşistler ciddi zayiatlar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır.

Yoldaş Mehmet Mengücek, Karamaraş Mahallesine yapılan saldırılara karşı halkı direniş saflarında örgütlemiş, direnişin en önünde günlerce çatışmış, örnek devrimci tavır sergilemiş bilinçli bir sosyalisttir. Almanya'da iken Mahir Çayan'ın fikirleri ve ilişkileriyle tanışmış devrimci olarak, Pazarcık'a gelince, kendi ideolojik konumuna uygun bulduğu "Devrimci Savaş" yapılanması ile ilişkilenerek, ideolojik, politik, örgütsel alanlarda faaliyette bulunmuştur. Aynı zamanda, kendi köyü olan Xıdırhanlı (yeni ismi: Yolboyu) muhtarı olması nedeniyle, kitlesel alanda kayda değer izler bırakmıştır. Devrimci tavrını yaşamının her alanında ifade etmeye özen göstermiştir. (Sanırım bu nedenle olsa gerek, kızlarına, "Nicel", "Nitel", “Dönüş" isimlerini vermiştir.)

Mehmet Yoldaş, Maraş’ta faşist saldırıların başladığını, köyündeki kız kardeşinin düğününde öğrenir. Devrimci kişiliği gereği, saldırıya uğrayan halkın yanında olmayı, kız kardeşinin düğününden önemli görür ve yakınlarının tüm itirazlarına karşın, silahını alıp derhal motosikletiyle Maraş'a gider. Gider gitmez, Karamaraş mahallesinde halkı direniş saflarında örgütleyerek, en ön safta yerini alır ve saldırıları püskürtür. O'nun önderliğinde, O'nun ve arkadaşlarının örgütlediği direniş - mücadele sayesinde faşistlerin Karamaraş'a sayısız saldırıları, tıpkı Yorükselim mahallesindeki saldırılar gibi püskürtülür, olası katliamlar engellenir. Her iki mahallede de faşistler ağır zayiatlar vererek geri çekilmek zorunda kalırlar.

O zamana kadar, halkın katledilmesine müdahale etmeyen askerler, faşistlerin giremediği Karamaraş'a, Yörükselim'e direnişi kırmak üzere girmişler ve kendilerini savunan halka ve devrimcilere saldırmışlardır. Bu süreçte Karamaraş'ın savunmasını örgütleyen ve en ön safta çatışan Mehmet Yoldaş çatışmalarda yaralanmış ve bir eve sığınmak zorunda kalmıştır. Faşistlerin giremediği Karamaraş'a giren askerlerin başındaki subay, teslim olmayan Mehmet Yoldaş'ı G-3 mermileriyle kendi elleriyle katletmiştir.

Mehmet Mengücek yoldaş, faşist saldırılara karşı direniş saflarında halkı örgütleyerek kanının son damlasına kadar savaşmış, teslimiyet göstermemiş, gelişmiş insanlığın ve devrimciliğin örneği olmuştur.

Maraş Katliamı esnasındaki devrimcilerin önderliğinde sürdürülen direniş, teslimiyetin bir işe yaramadığını, faşizme karşı direnişten başka yolun olmadığının kanıtıdır.

Anısı önünde eğilmek, her sosyalist, her devrimci, her insan gibi, bizlerin de görevidir, sorumluluğumuzdur, vicdan borcumuzdur.

Unutursak, yüreğimiz kurusun.