Her yerimiz, her günümüz trajedi valla. Ben amcaoğlum ile büyüdüm. Amcaoğlum dünya tatlısı ve sessiz sakin biriydi. Büyürken aramızda farklılaşmalar oldu. O liseden sonra polis okulunu kazandı. Tabii bir süre sonra da polis oldu. Ben de askerlik yaşım gelince Türkçü ve muhafazakar değerler ile donanmış biri olarak seve seve askere gittim.
 
Orijinali "wenn du lange in einen abgrund blickst, blickt der abgrund auch in dich hinein." olan nietzsche'nin güzel bir sözü var. Türkçesi 'Uzun süre uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar". Bu söz tam da benim polis olan kuzenim için geçerli, kötülüklerle o kadar yanyana yaşadı ki zaman içerisinde tam bir işkenceci polis oldu çıktı. Ben ise hiç aklımın ucuna dahi geçmeyecek bir şey ile yüzleştim. Savaşmak için gittiğim Kürdistan'da PKK'ye esir düştüm. Yaşadığım bu olay benim miladım oldu. Tüm ezberim ile bu süreçte yüzleştim, yani PKK uzun süre baktığım uçurumun da bana bakmasını engelledi.
 
Tüm iyileşmelerin bu coğrafya da bedeli var. Bir şeyleri sormaya -soruşturmaya başladığında devlet de her şeyi ile bana yöneldi. Hapishaneler ve işkenceler sanki dostum oldu. Fakat yine de her şeye rağmen barış aktivisti ve insan hakları savunucusu olarak yaşamımı sürdürdüm.
 
Polis olan amca oğlumu her gördüğümde dikkatli olması konusunda uyardım. Sen devlet içerisinde memursun dedim. Amcaoğlum ise ben devletim dedi, her seferinde bu tutumunu sürdürdü. Zaman içerisinde Türk ve Müslüman olan nüfus hariç herkese düşman oldu. Bir gün sırf Kürt olduğu için bir kişiye işkence ettiğini söyleyince yollarımız ayrıldı. Kürt halkına karşı hükümetlerin hep gönüllü jopu oldu.
 
Birkaç gün önce ailemin bayramını kutlamak için eve telefon açtım. Bayramlaşma ve hal hatır faslı sona erince annem biliyor musun amcaoğlun Fethullahçı olmaktan açığa alındı dedi. Bu olay geçmiş bir yarayı da deşmiş oldu. Annem amca oğlumun babasını hatırladı, oğlum dedi sen PKK'ye esir düştüğünde ve oradan geldiğinde amcanlar bizden zatürreliyiz gibi kaçıyordu. Neden diye sorduğumda, oğlu polislikten atılmasın diye cevap vermişti. Annem deyince fark ettim ki benim olduğum dönemlerde amcam ve ailesi bize fazla gelmez ve benim yanımda görülmek istemezlerdi.
 
Ben yine de ailem ile olabilmek, kalabilmek için çok uğraş verdim. 'Terör' ile anıldığım için bu hiç kolay olmadı. Karadeniz'de Kürt halkı ile dayanışma içerinde insan hak ve mücadelesi yürüttüğümü anlatmak deveye hendek atlatmak kadar zordu. Neyse onlar beni 'beyni yıkanmış' akrabaları olarak kabul ettiler. Hiç kolay olmadığını söylemek gereğini bile söylemek istemiyorum.
 
Bana bu şekilde davranmalarına o kadar içerlemiş olacak ki annem, bana Bafra'dan ilk haber olarak bu açığa alınma olayını anlattı. Umarım bu olaylardan amcaoğlum ders çıkarmıştır, devlet değil de devlette memur olduğunu bilince çıkarmıştır. Tabii devletin de ne olduğu, ya da en azından devlet için çalışan memurların olmadığını biraz anlamış olmasını diliyorum.
 
Kendisine ya da arkadaşlarına yapılanlardan empati kurar da, nelere yol açtığını, Kürt halkına ne tür acılar yaşattığının muhasebesini yapabilir belki. Aslında amca oğlumun hikayesi babasının aç gözlülüğünde, hırsında, despotluğunda yatıyor.
 
Üniversite sınavını kazanıp kendini kurtarmak ister fakat bu olmayınca kendini tanınmayacak hale getiren polisliğe başvurur, kazanır ve zaman içerisinde de uçurum ona bakmaya başlar, yani kapitalizmin acımasız jopu haline döner.
 
Kapitalizmin körelttiği kişiliklerimizi yıllardır onun etkisinden kurtarmaya çalışan kişileriz, fakat her şeyimiz ile kurtulduğumuzu söylemek zor. Neden mi bu lafları ediyorum şimdi, çünkü annem bana amca oğlumun bu durumunu söylediğinde gülümsemedim desem yalan olur. Nedenini burada paylaşmayacağım, bilerek bir kötülüğe ortak olmayı seçti ve bunu en acımasız şekilde sürdürdü, bu yüzden ne olursak olalım duygularımıza hakim olamıyoruz. Bir süre sonra yaptıklarımdan utandım. Yıllardır kapitalizm bize bu kötülükleri yapıyordu, biz yıllardır bu kötülüklere karşı mücadele yürütüyoruz. Kendimi toparlar toparlamaz bu trajediyi anlatmak ve bu vesile ile bu cadı avı üzerine iki kelam etmem gerektiğini düşündüm.
 
Kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın, adil sorgu ve yargılama hakkı insanın en temel hakkıdır. Bu yüzden değil miydi AKP'nin ajitatörü Cemil Koçak'ın beni 'Gülenci' ilan etmesi. Ne olmuştu polisler darp ederek nezarethaneye götürdükleri askerlerin videolarını kamuoyuna servis etmiş ve lehte ve aleyhte bir çok tepki gelişmişti. O dönemde bir barış ve insan hakları aktivisti olarak bu görüntüde olanlara karşı çıkmıştım ve Koçak işkenceye karşı çıktığım için beni Gülenci ilan etmişti.
 
Darbe ya da OHAL bahene edilerek kimse kovuşturma, soruşturma ya da yargılama olmadan öyle gayri ciddi listeler ile kimseyi görevinden uzaklaştıramaz, ayrıca gözaltı ya da tutuklananları peşinen suçlu ilan eden listeler kamuoyuna servis ederek teşhir edilemez bu tam bir insanlık suçudur.
 
Bana anlattıkları işkence hikayeleri olsa da, yaşam tarzını ve dünya felsefesini bilsem de, herkese karşı bilinçli bilinçsiz de olsa düşmanlık gütse de amcaoğlum diğer tüm göz altına alınanlar, tutuklananlar ve işinden uzaklaştırılanlar kadar adil bir idari ya da adli soruşturmayı hak ediyor. Bir soruşturma olmadan kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen listeler ile bir insanın memuriyet hayatı sona erdirilemez.
 
Her zaman söylüyorum, adalet herkes için gerek, yıllar önce devlet himayesindeki memur için bu komik gelebilir ama bugün hiç komik değil tabi.
 
Amca oğlum ve benim hikayem biraz bu coğrafyanın özeti gibi, fakat asla tek olduğuna inanmıyorum. Bizim gibiler ve hikayeleri ile dolu bu coğrafya, şimdi günahlarımız ile yüzleşme için belki bir şans, ben zamanında kendi yanlışlarım ile yüzleşme şansı buldum. Bu yüzleşme iş olanaklarımı biraz sınırlasa da, dönem dönem hapishane ve işkenceler görsek de vicdanım rahat, gece yastığa başımı koyduğumda rahat uyuyorum. Bu huzurun tarifi yok, para pul bunu size sağlayamaz tavsiye ederim.
 
Sağı solu suçlayıp kendinizi avutmak yerine dediğimi yapın, o zaman biraz huzura kavuşabilirsiniz ki bunun bir de topluma yansımasını düşünün, kul köle olduğunuz devlet aygıtı hiç düşünmeden sizi kullanıp, son kullanma zamanınız geldiğinde çöp tenekesine attı, unutmayın. Ben tam öyle bir yerden çıkış yaptım sıra sende amcaoğlu, ne dersin sağa sola kılıf bulup kendini temize çekmeye mi çalışacaksın, yoksa dürüst olmaya mı çalışacaksın? Yani her şey bittiğinde bile merak ediyorum hala kendini devlet olarak mı göreceksin, yoksa memur olmak sana yetebilecek mi?