Bırakalım hukuk devletini, Kanun devletinin dahi yerinde yellerin estiği bir süreç yaşıyoruz. Dersim’de, Kulp’ta, Lice’de ormanlar yakılıyor. Tarihi, kültürel eserler, anıtlar yok ediliyor. Yerli halkların toplumsal hafızası kazınarak bitirilmek isteniyor.

Kürdistan’da öyle de, batıda farklı mı? Cumartesi hakikat arayıcıları Cumartesi İnsanları, çeteleşen devlet güçlerince hunharca saldırıya uğruyor. Hesap vermekten korkmanın, kaçmanın vahşi çılgınlığı.

Cumartesi Anaları toplumun hafızasıdır. Unutturulmak istenen, hesap vermekten kaçınan devlet suçlarının sicil kitabıdır. Hesap verilene kadar her daim yüksek sesle okunacak. Onlar hakikatin yaşayan tarihidir. Devletin utanmaz yüzünü görmesi için tutulan bir aynadır.

Cumhuriyet tarihi boyunca sayısız faili meçhul cinayetler(kuşkusuz belli), gözaltında kayıplar yaşandı. Lakin hiçbirinin katili yargı önüne çıkartılamadı. Bir devlet politikası olarak failler korundu. İNSAN KAYBETMEK BİR KİRLİ SAVAŞ YÖNTEMİDİR. Ne yazık ki bu coğrafyada devlet hak arayanlara karşı, eşitlik ve özgürlük arayıcılarına karşı hep kirli savaş yürüttü. Yürütmeye de devam ediyor.

Cumartesi analarına saldırı emrini vermek, barbarlığın ta kendisidir. Faşizmin salyalı çılgınlığıdır. İçişleri bakanı gözaltında kayıp 'devlet suçunu' savunuyor ve teşvik ediyor. Hakikat arayışını engellemek istiyor. Gözaltında kaybolanlar yargı önüne dahi çıkartılmadıkları halde suçsuzluk karinesi ihlal edilerek 'terörist' ilan ediliyor. Devletin resmi belgeleri dahi gözaltındaki kayıplarda devlet rolünü kerhen de olsa işaret ettikleri halde, içişleri bakanı devlet hafızasını da silmeye çalışıyor.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun faili meçhullerden Cemil Kırbayır ile ilgili hazırladığı raporda şu saptamalar yapılmıştı:

"Komisyonumuz, Cemil Kırbayır'ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır. Olayda adı geçen kamu görevlilerince ileri sürülen 'şahsın sorgu için getirildiği Dede Korkut Eğitim Enstüitüsünün 2. veya 3. katından pencereden atlayarak kaçtığı' şeklindeki iddianın, ortaya çıkan ölüm olayını örtbas etmeye yönelik bir senaryo olduğu kanaati komisyonda oluşmuştur".

Keza TBMM'nin Susurluk ve Faili Meçhul Cinayetler raporunda da devletin bu suçlarda fail olduğu işaret edilmişti. Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, Susurluk raporunda, faili meçhul cinayetlerin arşivinin devletin elinde olduğunu belirtmişti. Savaş, Mesut Yılmaz’a ilettiği Susurluk Raporu’nda, 1994’te Diyarbakır cezaevinde tutuklu bulunan Muhsin Gül’ün verdiği ifadelerde, "Batman’da Milletvekili Mehmet Sincar’ı Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil kod adlı Ahmet Demir’in birlikte planlayıp öldürdüklerini, bu olaydan sonra Kanat'ın 'kendisinde garantili imzalı kağıt olduğunu' söylediğini" belirtmişti. Devlet arşivlerinde olayların ve bu olayları gerçekleştirenlerin isimlerinin olduğunu söyleyen Savaş "işlenen bütün cinayetlerden devletin bütün kademeleri başbakan, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı, MİT-herkesin haberi vardı" demişti. 1995’te yayınlanan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yüzlerce kaybın işkence ile öldürüldüğü ortaya konulmuştu.

Hasan Ocak'ın kaybolduğu dönemde koalisyon hükümetinde "İnsan Haklarından Sorumlu Bakan" olarak görev yapan Algan Hacaloğlu 28 Ağustos 2018 günlü Cumhuriyet’in internet sitesinde "Çekin haksız, hukuksuz elinizi 81 yaşındaki Emine Ocak'ın üzerinden" başlıklı yazısında Soylu’yu tekzip ederek, Hasan Ocak'ın nasıl devlet güçlerince öldürüldüğünü ve dönemin İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü tarafından kendisinin nasıl yanıltıldığını anlatıyor. 1995 Aralık İnsan Hakları Haftası’nda Algan Hacaloğlu ile İstanbul İHD başkanı sıfatıyla bir panelde birlikte konuşmacı olmuştuk. Konuşmamda gözaltında kayıpları ve Hasan Ocak olayını dile getirdiğimde Algan Hacaloğlu "Devlet adam kaybetmez" diye bana cevap vermişti. Demek ki daha sonra araştırmaları sonucu gerçeği anlayabilmiş.

Gözaltında kayıplar, Arjantin ve Meksika’da da çok yoğun yaşandı. Meksika’da hala sık sık yaşanıyor. Nasıl oralarda hakikat arayıcıları ve insan hakları savunucuları diktatörlüklere boyun eğmedilerse, bizim coğrafyada da toplumsal hafızanın temsilcileri Cumartesi Anaları ve insan hakları savunucuları diktatörlüğe, iktidar paçozlarına boyun eğmeyecektir.