Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, Türkiye’de Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı gibi birçok siyasi cinayetin işlendiğini fakat bu kadar ayan beyan devletin işin içinde olduğunu anladığımız bir cinayetin olmadığını söyledi.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink suikastinin üzerinden 12 yıl geçti. Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, yargılamada gelinen süreci Filiz Gazi'ye  değerlendirdi. Danzikyan'ın Gazete Duvar'da yer alan söyleşisinin bir bölümü şöyle:

‘BÜTÜN CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA YÜRÜTÜLEN BİR POLİTİKADAN BAHSEDİYORUZ’

Hrant Dink’in öldürüldüğü 2007 yılında, dönemin Başbakanı Erdoğan “Hiçbir cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” demişti. 2014’te ise bir demecinin arasında kendisine yapılan ithamları sıralarken “Afedersiniz bana Ermeni bile dediler” dedi. Böyle bir sarkaç var. Ne denirse densin, Ermeniliğin durduğu yer sabit. Kaç kuşak daha böyle gidecek?

Cevabı hiç de kolay olan bir soru değil. Çünkü biz olaylara kısa kısa dönemlerde bakmaya çok alışkınız. Yani işte Erdoğan dönemi, Özal dönemi, 12 Eylül sonrası, 12 Mart sonrası, Demokrat Parti dönemi gibi… Geniş kronolojiyle düşünmek gerekiyor. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar giden bir olaydan bahsediyoruz. 1915 soykırımından sonra da Ermenileri ve Rumları bu topraklardan uzaklaştırmaya dayalı politika devam etti. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ermeniler, Rumlar, Yahudiler bırakın devlet memuru olmayı bazı özel meslekleri dahi yapamazlardı. Devletin bütün kollarında bu benimsendi. Sırayla gidelim.

1930’larda “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyası, 1940’larda Varlık Vergisi uygulaması 1950’lerde 6-7 Eylül pogromu, 60’larda Rumların sürgün edilmesi, 1971’de azınlık vakıfların elde ettiği mülklerin bir kısmına el konulması, 1974’te Kıbrıs Harekatının yine Ermeni ve Rumlara fatura edilmesi… Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen bir politikadan bahsediyoruz. Bütün bir toplum Ermenilere karşı düşmanlaştırıldı. Bu düşmanlaştırmaya merkez sağ da iştahla yaklaştı. CHP’de. MHP zaten bu işin içindeydi.

Devletin kuruluş mantığını muhafazakarıyla, milliyetçisiyle, ulusalcısıyla, merkez soluyla bütün partiler, düşünceler benimsediler. Biz “1915’te Ermenilere bir kötülük yaptık” yüzleşmesi olmadıkça, bu tip sarkaçlar, savrulmalar göreceğiz. Hatırlayalım. Hrant Dink öldürüldükten sonra yüzbin kişi Osmanbey’den Kumkapı’ya kadar “Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrantız” sloganlarıyla yürüdüler. Bu slogan AKP çevrelerini ve merkez sağı rahatsız etti. O dünyanın sinir ucuna dokunmuş bir slogandı. Devletin temeli varsaydıkları çimentoyu kıracak bir şeydi.

‘HRANT DİNK MAHKEME SALONUNDA DAHİ FİZİKİ SALDIRIYA UĞRUYORDU’

Öldürülmeden 2 yıl önce Hrant Dink’e “Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek” suçundan dava açıldı. Bu bir şey anlatıyor mu?

Meşhur 301. madde. Hrant öldürülmeden önce çok etkindi ve bir sürü insan bundan tahkikata uğradı. “Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek” diye bir şey yarattılar. Çok insanın canını yaktı ama hâlâ daha işliyor. Hrant Dink öldürüldükten sonra 301. maddeden soruşturma açılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlandı. Çünkü devlet, 301’den birilerini otomatikman hedef haline getirdiğini fark etti.

2002’lerden beri Hrant Dink’in hedef haline gelmesi için çalışan bir yapı vardı. 301. maddenin de yardımıyla oldu. Her duruşma öncesinde toplanıyorlardı. Agos gazetesinin önünde bir iki defa “Bir gece ansızın gelebiliriz” diye gösteri yapıldı. Hrant Dink mahkeme salonunda dahi fiziki saldırıya uğruyordu. Düşünebiliyor musunuz? Kafasına çakmak atılıyordu. Çok büyük bir eziyetti gerçekten. Yargı süreci de anlamlıdır. Hrant’ın mahkum olduğu yazıda, bilirkişi “suç yoktur” raporu vermesine rağmen mahkeme suç vardır hükmüne vardı. Yargıtay bunu onadı. Sonrasında Agos gazetesi olarak yargıtay üyeleriyle konuştuk. Suçluluk kararını almasaydık, belki terfi de edemeyecektik diyen yargıtay hakimleri oldu.

‘SÜREN DAVADA MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI HİÇ SORGULANMIYOR’

Süren dava için fikriniz ne?

İki ayda bir duruşma oluyor, biliyorsunuz. Herhangi duruşmaya gitseniz, ilk yarım saatte anlayacağınız şey şudur: Trabzon Emniyet İstihbarat Şubesi, Şubat 2006 yılında Hrant Dink’in öldürüleceğinin istihbaratını elde etmiş ve İstanbul Emniyet İstihbarat şubesine göndermiş. Bilgi ne? Yasin Hayal grubu, her ne olursa olsun Hrant Dink’i öldürmeye kararlı. Emniyet ayağı 11 ay öncesinden Hrant Dink’in öldürülmek istendiğini biliyordu. Yasin Hayal de öylesine bir kişi değil. 2004 yılında Trabzon’da bir fast-food restoranında altı kişinin yaralandığı bombalamasının faili olan bir kişi. Aynı tarihlerde Trabzon Jandarmasına da böyle bir istihbarat geliyor.

Hrant Dink’i öldürmeye yönelik bir yapılanma var diye. Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz bu bilgiyi sümenaltı etmekle yargılanıyor. Şu an bir sürü istihbarat görevlisi, polis, bürokrat kimi tutuklu, tutuksuz çoğunluğu da sanık olmak üzere yargılanıyor. Ancak anladığımız şu: Devlet jandarmasıyla, polisiyle, yargısıyla Hrant Dink’in öldürülmek istendiğini biliyordu. Milli İstihbarat Teşkilatı ise hiç sorgulanmıyor. Hrant Dink öldürülmeden önce valiliğe çağrılmıştı ve orda iki MİT görevlisi vardı. Kendisi bir anlamda tehdit edildi. Bu haberlere devam edersen, sıkıntı olur anlamında. Dolayısıyla MİT’te işin içerisinde. Hrant’a koruma sağlamayan İstanbul Valiliği de. Ben en basit şeyleri söylüyorum size.

‘BU KADAR AYAN BEYAN DEVLETİN İŞİN İÇİNDE OLDUĞUNU ANLADIĞIMIZ CİNAYET HATIRLAMIYORUM’

Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Çetin Emeç… Saymakla bitmez. Bunların bir kısmında ‘devlet de bu işin içinde olabilir mi acaba’ diye düşündüğümüz oldu. Hatta bu şüpheden ziyade kanaate kadar gitti. Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya söylediği “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” lafı var. Fakat Hrant Dink cinayetine gelene kadar bu kadar ayan beyan devletin işin içinde olduğunu anladığımız başka bir cinayet hatırlamıyorum. Türkiye toplumunu bunun üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Devlet politikalarıyla uyumlu olmayan bir Ermeni öldürüldü. Üstelik de diyalogdan yana olan bir Ermeniydi. İnsanları ikna edebilen, sabırla anlatan, şiddetten her zaman kaçınan, Türkiye toplumunun gönlüne hitap etmeye çalışan ve bunu da beceren bir Ermeniydi.