Gazete Duvar yazarı İslam Özkan, eski bakan Ali Babacan liderliğinde kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) Kürt sorununa yaklaşımına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Partinin kurucular kurulunda bölgesel temsiliyetin zayıf oluşunu ifade eden Özkan, “Kürt sorununa duyarlılığı beklendiğinden daha düşük, zira Türkiye’nin en önemli ve kronik sorununa ilişkin parti daha kuruluşundan önce iki günlük çalıştay yapmıştı. Ayrıca bölgeden birçok insanın kurucular kurulu içerisinde yer alması bekleniyordu. Ancak şu an için listede sadece iki milletvekili bulunuyor. Partinin bu noktada da beklentinin gerisine düşüldüğü ifade edilmeli” dedi.

“Alevi hareketinden de kimsenin olmaması, yine bir başka eksiklik” ifadelerini kullanan Özkan, “Ancak yine de partiyi salt kurucular kuruluna bakarak değerlendirmek de doğru olmayabilir. Bugün açıklanacak parti programı başta olmak üzere, teşkilat yapısı ve seçimlerde göstereceği adaylar, partinin performansı açısından gerçek kriter olacaktır” diye yazdı.

İktidarın Türk siyasetinde boşluk olmadığını öne sürdüğünü ifade eden Özkan, “Efendim neymiş, siyaset arenasında boşluk yokmuş, Türkiye’de zaten yeteri kadar parti varmış. DP, CHP’den duyulan bıkkınlık ve tek parti diktatöryasının oluşturduğu boşlukta kurulmuş, DEVA hangi boşluğu dolduracakmış? ANAP kurulurken siyasi liderler yasaklıymış, partiler kapalıymış ve ortada siyasi bir boşluk varmış da Özal, mevcut boşluğu iyi değerlendirmiş ama Babacan olmayan boşluğu nasıl dolduracakmış falan filan…. Duyan da her şeyin tıkırında olduğunu, ekonominin şaha kalktığını, Türkiye’nin Avrupa ülkelerini solladığını ve insan hakları alanında en parlak dönemi yaşadığını, hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanında iktidarın Nobel’e aday gösterileceğini, dolayısıyla hiçbir siyasi boşluğun oluşmadığını falan zanneder” ifadelerini kullandı.

İslam Özkan’ın Gazete Duvar’da , “DEVA, AKP’nin sonunu getirebilir mi?” başlıklı yazısının bir bölümü şu şekilde:

DEVA’nın hangi derde derman olacağı elbette tartışılır ve tartışılmalı. Güçlü bir özeleştiri yapmadıkları taktirde maşeri vicdandaki yerleri oldukça tartışmalı olacak, bu gayet net. DEVA’nın halkın teveccühünü kazanıp kazanmayacağı ayrı mesele bunu zaman gösterecek ancak, hareketin geleceğini daha çok muhalefet bloğuyla ve Millet İttifakı'yla ilişkisi belirleyecek gibi görünüyor.

Kamuoyunun merakla beklediği, liderliğini Ali Babacan’ın yaptığı siyasi parti, son derece kritik bir eşikte, Türkiye’nin içeride ve dışarıda kritik bir evreden geçtiği bir süreçte kuruldu.

Tabii parti kurulur kurulmaz yoğun saldırılara maruz kaldı. Zaten adı dahi konmamış, kurucular kurulunun kim olacağı bile belli olmayan bir harekete aylardır saldıran hükümete yakın medyanın bu tutumlarını parti kurulduktan sonra sürdürmemeleri düşünülemezdi.

DEVA’nın hangi derde derman olacağı elbette tartışılır ve tartışılmalı. Merkez siyasetin kan kaybettiği, siyasal aktörlerin tamamen silikleştiği, devlet kurumlarının tek bir kişinin şahsında eritildiği, ortak aklın bütünüyle yitirildiği bir süreçte ülkenin bu noktaya getirilmesine katkıda bulunanların, başta Babacan olmak üzere birçok DEVA kurucusunun hiçbir özeleştiri yapmaması, elbette önemli bir zaaftır. Bunu onlar kabul eder etmez ayrı mesele, ama güçlü bir özeleştiri yapmadıkları taktirde maşeri vicdandaki yerleri oldukça tartışmalı olacak, bu gayet net.

Ama bu hareketin yandaş medyada, aynı anda dört beş yerden aldıkları maaşlar sayesinde elde ettikleri konforu ve toplumsal konumu kaybetmek istemeyen, bunun için de feda edemeyeceği hiçbir değer olmayanların tartıştığı ve ele aldığı şekliyle tartışılmaması gerektiği kesin. Biliyorum, bu onların kendilerine ait orijinal bir bakış da değil. Partinin üst düzey temsilcilerinin orada burada dillendirdiği propaganda içerikli, yeni siyasi oluşumlara yönelik halkın yeşeren umudunu boğmak isteyenlerin meydanlarda söylediklerini tekrardan ibaret. Bu açıdan söz konusu tezler çok da üzerinde durulmayı hak etmiyor.

DEVA’nın daha gerçekçi bir değerlendirmesine odaklanmak gerekirse, öncelikle partinin kurucular kurulu listesi kamuoyundaki beklentiyi her ne kadar karşılamamış görünse de aslında bunun başka bir açıklaması da olabilir. Tanınmamış isimlerin yer alması, DEVA’nın bir taraftan AK Parti’nin tekrarı olmak istemeyişiyle öte yandan da deneyimli siyasilere göre daha yeniliğe açık isimlerle yola çıkma arzusuyla açıklanabilir. Buna bir de kadın ve genç kotasının diğer partilere nazaran yüksek konmasını da eklemek lazım. Bu kota da kurucular kurulunun zayıf görünmesinde etkili olmuş olabilir.

Bu arada AK Parti’den istifa ederek yeni partiye geçen Mustafa Yeneroğlu, Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada “Bu parti kimseyi vatan hainliği ile suçlamayacak, kimseyi düşmanlaştırmayacak, ötekileştirmeyecek” ifadesini kullanmış. DEVA kimseyi hain ya da öteki ilan etmeyebilir belki ama, Babacan ve ekibinin bol bol ötekileştirileceğini ve ihanetle suçlanacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. İhanet suçlaması, en üst düzey isim tarafından daha önce defalarca yapılmıştı zaten.

Bir başka nokta ise Kürt sorunu ve partinin kurucular kurulunda bölgesel temsiliyetin zayıf oluşu. Kürt sorununa duyarlılığı beklendiğinden daha düşük, zira Türkiye’nin en önemli ve kronik sorununa ilişkin parti daha kuruluşundan önce iki günlük çalıştay yapmıştı. Ayrıca bölgeden birçok insanın kurucular kurulu içerisinde yer alması bekleniyordu. Ancak şu an için listede sadece iki milletvekili bulunuyor. Partinin bu noktada da beklentinin gerisine düşüldüğü ifade edilmeli. Alevi hareketinden de kimsenin olmaması, yine bir başka eksiklik. Ancak yine de partiyi salt kurucular kuruluna bakarak değerlendirmek de doğru olmayabilir. Bugün açıklanacak parti programı başta olmak üzere, teşkilat yapısı ve seçimlerde göstereceği adaylar, partinin performansı açısından gerçek kriter olacaktır.

Ekonomi yeni partinin en güçlü yanı olacak gibi görünüyor. Gerek Babacan’ın kişiliği gerekse ekonomist ve teknik uzman yoğunluğu bunun bir göstergesi. Öte yandan bazı aklı evveller Babacan’la Gül arasında köprülerin atıldığı iddiasının tamamen danışıklı dövüş olduğunu, bunun parti üzerinde Gül’ün gölgesi olduğuna ilişkin iddialarını göğüslemek için geliştirilen bir taktik olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki Babacan ve Gül arasındaki soğuk savaş yeni değil ve partinin kuruluşunun bu kadar gecikmesinin nedenlerinden biri de bu ikili arasında partinin işleyişi ve yapısına ilişkin anlaşmazlıklar. Bu iddiayı dillendiren gazetecilerin aslında bu gerçekten haberinin olmaması mümkün değil. Algı operasyonları bir yana, Babacan’la Gül arasında bir takım sorunlar yaşansa da köprülerin atıldığını teyit edecek hiçbir veri yok. Gül’e yakın isimlerin partide yer almadığı doğru olmakla birlikte, parti teşkilatı kurucular kurulundan ibaret değil. Sonraki aşamalarda ise çok daha farklı seçenekler gündeme gelebilir. Bu nedenle aceleci yorumların pek bir anlamı yok.

Sonuç olarak, DEVA’nın halkın teveccühünü kazanıp kazanmayacağı ayrı mesele bunu zaman gösterecek ancak, hareketin geleceğini daha çok muhalefet bloğuyla ve Millet İttifakı’yla ilişkisi belirleyecek gibi görünüyor. Şayet DEVA ve onunla birlikte Gelecek Partisi, muhalefet blokuyla uyumlu bir ilişki geliştirirse Türkiye’nin önümüzdeki süreçte yapılacak ilk başkanlık seçimlerinde mevcut otoriter yapıyı aşma imkânı sağlayacak yepyeni bir siyasi dönemece gireceğini öngörmemek için hiçbir neden bulunmuyor.

Yazının tamamı burada.