30.10.2020 günü, Merkez üssü Ege Denizi'nin İzmir Seferihisar açıkları olan 6,6 büyüklüğünde deprem oldu. 15 saniye süren deprem Marmara Bölgesi’nde de hissedilirken, bazı evlerin yıkıldığı, çok sayıda binanın da hasar gördüğü belirtildi. Özellikle Bayraklı ilçesinde 20 dolayında binanın yıkıldığı açıklandı.

İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında AFAD’a göre 6.6, Kandilli Gözlemevi’ne (Rasathanesi’ne) göre ise 6.9’luk, Amerika’nın Sesi Türkçe’ye göre 7 derece olan depremde henüz toprak altından çıkarılamayan insanlar var.

Manavkuyu semtinde Demirkent Sitesinin çöken binalarının zemininde bulunan söz BİM Market’in kolonları kesildiği ileri sürülmekte.

Yıkımlar yapı yapılan yerlerin zeminlerine uygun yapılar yapılmamasından kaynaklanıyor. Bu olumsuzluğu önlemeye gelince herkesin dili tutulup kulağı sağırlaşıyor.

Verilen bilgilerden anlaşıldığına göre depremde yerle bir olan 9 katlı Rıza Bey Apartmanı'nın sulak bir bostana yapıldığı ortaya çıkmış bulunmakta.

Oturma izinleri

Yıkılan yapıların tümünde oturulabilir izni veren, verilmesine imza atan ya da bunu izlemeyen yönetimlerin, mühendislerin imzaları vardır. Suç doğada, depremde, yıkılan yapılarda değil, düzgün yapı yapmayanlarda, bunlara göz yuman yetkililerdedir.

Depreme dayanıklı konut üretilmesinin kurallarına uymayanları denetleyerek bu durumu önleme çabaları yeterli değil. Yeterince denetim yapılmadığı gibi tüm uygun olmayan yapılaşmaları af yasalarıyla temize çıkarmanın hiçbir mantıklı yanı yok.

Konuşmanın, çıkar sağlamaya yönelik içi boş söylevlerin bir adım önüne geçerek kalıcı çözümler aramak gerekmekte.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar’a göre, kentteki (İzmir) birçok bina deprem yönetmeliğine uygun değil. Ülkenin İzmir’den daha çok uygunsuz yapıları olan kentleri var.

Denetimsizliğin, İmar Barışının acı sonuçları

İmar Barışı adı altında ne kadar çürük, yönetmeliklere, planlara, projelere aykırı yapılmış yapı varsa tümü temize çekildi. Devlete para ver, ne yapmış olursan ol. Parayı verince tüm yaptıkların kötü olsa da iyidir. Böyle bir düşünce yapısı, böylesine mantıksız uygulamaların sonuçlarını yurttaşlar, insanlar canlarıyla, mallarıyla ödüyorlar.

Hiç kimseye bu uygulamayı neden yaptınız, bu insanlara, ülkeye yapılan bir kötülüktür diyemiyor. Sorumsuz olanlar istediklerini yapıyorlar.

İzmir depreminden sonra tüm depremlerde olduğu gibi siyasal partililerin Genel Başkanları, yetkilileri depremde zarar görenlerin yanlarına koştular. “Yıkılan yapıları yapacağız. Yaraları saracağız” türünden söylevler yarışı birbirini izliyor. Bu yarışın onda birini bu yapılar yıkılmadan, insanlar ölmeden, zararlar ortaya çıkmadan önce yapmaya çalışsalar daha iyi olurdu.

Deprem doğanın şakası olmayan bir gerçeği. Dünyanın fiziksel yapısında bir değişim olunca, bu yeryüzüne yansıyor. Bunu önleme olanağı yok. Yapılacak tek iş, depreme dayanıklı yapılar yapmak. Bunu hiçbir yönetim, hiçbir yerel yönetim başaramıyor. Bu başarısızlığın nedeni çıkarların öne çıkması. Merkezden Yönetimin, yerel yönetimlerin siyasal, ekonomik çıkarları, insanların korunmasından daha öne çıkmaya başlayınca, hiçbir iş olması gereken gibi olamıyor.

Depremler din, ırk, cinsiyet, siyasal görüş tanımıyor. Depremlerde insanlar ölüyor, tüm canlılar türlü zararlar görüyor. Depremlerin bedellerini genellikle yoksul halk yığınları ödüyorlar.

Hiçbir farklılık gözetmeden insanları güvence altında yaşayacakları yapılara kavuşturmak gerekmekte. Bu kaçınılmaz bir zorunluluk.