BirGün gazetesinde bugün Erk Acerer imzasıyla yayımlanan röportaj şöyle: 

Sanki kırk yıllık arkadaşı gibi söz ediyor. Oysa aralarında hiçbir konuşma yok. O, bodrum katta topu topu 40 dakikalık karşılaşma. Hayal meyal bir siluet! “Bütün lavabolarda kan vardı, birinde çok daha fazla. Onu getirmemiş olsalardı, belki ben hayatta olmayacaktım. Metin, hiç alttan almadı, hakkını savundu, korkmadı.”
20 yıllık acıklı hikâye... Katledildiği yerde onunla birlikte polis işkencesine maruz kalan Deniz Özcan, Evrensel Muhabiri Metin Göktepe’nin son anlarını anlatıyor. Söze, o kasvetli İstanbul gününden başlıyor: “Cezaevinde katledilenlerin cenazesine gidiyorduk. Alibeyköy’de aracımızı çeviren polis, bizi kendi minibüsüne aldı, Eyüp Spor Salonu’na götürdü.”

TRAJİKOMİK BİR DURUM 

Deniz Özcan, neden pek çok kişi spor salonuna alınırken, kendisinin Göktepe ile karşılaştığı bodrum kısmına götürüldüğünden söz ediyor: “Trajikomik bir durumdur aslında. Bizi aşağı indirirlerken, oturduğumu koltuğun altında ‘yılbaşı, doğum günü’ gibi kutlamalarda kullanılan kâğıttan, uyduruk bir maske buldular. Buna takıldılar, hesabını sordular. Tartışma yaşandı. Direnince, beni kömürlüğün, lavaboların olduğu zemine indirler.”

HAYALLE GERÇEK

Özcan, “Yaşım 17’ydi diye sürdürüyor: “Tiyatroyla ilgileniyordum. Ne acayip bir tesadüftür; Şilili diktatör Pinochet tarafından tutuklanarak stadyumdan bozma bir cezaevinde tutulan Şair Viktor Jara’nın hayatını oyunlaştırmıştık. Bodruma indirilirken gördüklerim de oyun gibiydi. Her köşede polisin dövdüğü, yere yatırıp üstüne bastığı insanlar vardı. Gerçekle hayal birbirine karıştı.” Özcan, ardından yaşanan o kâbus anları anlatıyor: “Kazma sapıyla, copla dövüyorlardı. Sürekli insan getirip götürüyorlardı. Patırtı koptu. Ardından, sonradan Metin’e ait olduğunu anladım sesi duydum. Gazeteci olduğunu söylüyordu. Polisler ise aralarında konuşuyordu. Biri ‘Buna özel muamele yapın’ dedi. Daha önceden darp edildiği anlaşılıyordu. Aşağıda on beş dakikaya yakın aralıksız dövdüler. Sayısı ondan fazla bir polis grubu vardı. Öyle çok vurdular ki, dayanamayıp araya girdim. Bana da vurmaya başladılar. Metin kendinden geçmişti.”

‘POLİSLER ÇOK TELAŞLANDI’

“Bayıldı mı yoksa hayatını mı kaybetti anlamak zordu?” diyerek sürdürüyor Özcan: “Polisler paniğe kapılınca durum iyi olmadığını anladım. Kimisi ‘Doktor çağıralım’ diyor, bazıları da ‘Niye bu kadar dövdünüz? diye birbirini suçluyordu. Onu, kendinde olmadığı için lavaboların olduğu yere sürüklediler. Beni de oraya aldılar. Metin’in durumunun ağırlaştığını, polislerin artan telaşından ve beni unutmalarından anladım. Metin’i oradan çıkarırlarken ben oraya yöneldim. Her lavaboda kan vardı, birinde çok daha fazla! Bunu gördüm işte! Sonra da Metin’i kömürlüğe sürüklemelerini ve montunun öylece yerde durmasını! Beni yukarı çıkardılar. O getirilmeseydi, beni öldüreceklerdi!”

‘VALİ SELAM SÖYLEDİ!’

Özcan, ‘Yukarıda gördüklerim hayret vericiydi, aklımda ise aşağıda bıraktığım ‘o kişi vardı’ diyor: “Binlerce insan salonda! Başlarındaki polisler kafasını kaldırana tahta copu vuruyor. Kimisi evinden bakkala çıkmış, üzerinde pijama var. Dönem valisi, eylemin yapılmayacağını bildirmişti. Polisler gülüyor, hepinize ‘Orhan Taşanlar’ın selamı var’ diye alay ediyordu.”

***

DAVANIN SEYRİ ETKİLENDİ

Özcan, o gece spor salonunun boşaltıldığını ve polisler tarafından dışarı çıkarıldığını anlatıyor. Hastane, merak eden aile, bir günlük kesintisiz uyku ve Metin Göktepe gerçeği…
“Televizyonda gördüm. Öldürmüşler’ dedim. Aileme haber verdim, arkadaşlarımı aradım ve Evrensel gazetesine gidip olanları anlattım.” O gün Deniz Özcan’ın anlattıklarıyla davanın seyri değişiyor. Vali Taşanlar’ın ‘Göktepe sandalyeden düşüp öldü ifadesi’ boşa düşüyor. Özcan, değişmeyen Metin Göktepe ölürken telaşlanıp beni bıraktıkları için çoğunu teşhis etmiştim. Böylece davanın seyri değişti” diyor. Ne var ki sonrasında yaşadıkları da kâbusa dönüyor. Derin devlet peşine düşüyor… “Beni kaçırdılar, tehdit ettiler, yıllarca peşimi bırakmadılar…”
Türkiye’nin yıllar geçtikçe değişmeyen çirkin yüzü, yüzleri… Onların üzerini Metin Göktepe’nin gülümseyen bir fotoğrafı ve mağdur tanık Deniz Özcan’ın sözleri örtüyor: “Meşru müdafaasını yaptı. Yapamazsınız, ben gazeteciyim’ dedi. İlk defa gördüm… Kafamda cesur, korkusuz bir adam kaldı! Gazeteciymiş sonradan öğrendim.”