Denge ve Denetleme Ağı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrası yargının durumuna ilişkin rapor yayımladı.

Raporda, 2017'deki referandumla kabul edilen sistemin uygulanmasıyla birlikte yürütmenin yargı üzerindeki kontrolü derinleştiği; yargıya güvenin partiler üstü sorun haline geldiği ve yargı reform paketlerinin yargıdaki temel sorunlara çözüm olmadığı belirtildi.

Sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu "Denge ve Denetleme Ağı, yaklaşık 2,5 yıldır uygulamada olan "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" olarak adlandırılan sisteme geçişten sonra yargının durumunu mercek altına alan rapor hazırladı.

294 sivil toplum örgütünün oluşturduğu Denge ve Denetleme Ağı, hazırladığı raporla, yargıdaki sorun alanlarına ilişkin tespitlere yer verdi.

Denge ve Denetleme Ağı'nın, "2021'e Girerken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Yargı" başlıklı raporunda, yargının temel sorun alanları "Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıda liyakat ve etkinlik, temel haklar ve özgürlükler açısından tutukluluk süreleri, adil yargılanma hakkı ve savunma, yargıya güven" olarak sıralandı.

BBC Türkçe'den Ayşe Sayın'ın haberine göre, raporda, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü alanındaki bu sorunlu durumunun, uluslararası saygınlığa sahip endekslere de yansıdığı vurgulandı.

'YÜKSEK YARGI YÜRÜTMENİN KONTROLÜNDE'

16 Nisan 2017'deki anayasa değişikliği referandumda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ilişkin değişikliklerin yanı sıra Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) üye yapısı ve üye seçim sisteminin değiştirildiğine dikkat çekilen raporda, durumun yarattığı sakıncalar şöyle anlatıldı:

"Yapılan değişikliklerle HSK'nın üye yapısının belirlenmesinde yasama ve yürütme erklerinin etkisi belirleyici kılınmıştır. Türkiye'deki aşırı disiplinli ve lider kontrolündeki siyasi parti örgütleri dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı'nın siyasi partisiyle olan liderlik düzeyindeki kurumsal ilişkisinin devamı, yürütme erkinin HSK üzerinde tam kontrol sağlamasına olanak vermiştir. Demokratik bir denge ve denetleme için vazgeçilmez olan ve kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) yapısına ilişkin yeni sistemde üye sayısının 17'den 15'e düşürülmesi dışında bir düzenleme getirilmese de, yürütmenin AYM üzerindeki etkisi Cumhurbaşkanı'nın 12 üye atama yetkisiyle korunmuştur. Cumhurbaşkanı'nın partili liderliği 1 statüsü sonucu Meclis'in 3 üye belirleme yetkisi de fiili olarak yürütmenin kontrolüne geçmiştir. Yapılan değişikliklerle, demokratik başkanlık sistemlerinde görülen ve yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında sert kuvvetler ayrılığı ve denetlemenin bulunduğu bir sistem yerine, yüksek yargı organlarının yürütmenin kontrolüne girdiği bir yapı oluşmuştur."

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesinden iktidarın açıkladığı, "Yargı Reformu Strateji Belgesi" kapsamında iki ayrı yargı paketi ile baroların yapısına ilişkin yasa değişikliğinin TBMM'de kabul edildiği anımsatıldı.

Strateji belgesi kapsamında çıkarılan yargı paketlerinin kimi olumlu adımlar içermesine karşın, söz konusu düzenlemelerin yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirici etkilerinin oldukça sınırlı kaldığı vurgulandı.

Raporda, yargı reformu strateji belgesi kapsamında, hakim ve savcıların kendi rızaları dışındaki yerlere atanmasına ilişkin düzenleme yapılacağı sözü verilmesine karşın, bu konuda henüz bir adım atılmadığına da dikkat çekildi.

'MAHKEMELERE SAYGI AZALDI'

Raporda, yeni hükümet sistemine geçişmesinden sonra mahkeme otoritesine ve kararlarına saygının azaldığı ifade edilirken, bunda siyasilerin mahkeme kararlarına ilişkin siyasi gerekçelerle yaptıkları yorumların etkili olduğu belirtildi.

Hukukun üstünlüğü prensibini zedeleyen bir başka etkenin Anayasa Mahkemesi (AYM) ve yürütme arasındaki "kutuplaşma" olduğu vurgulandı:

"Bağımsız ve tarafsız bir üst mahkeme olarak AYM, sağlıklı işleyen bir yargı sisteminin vazgeçilmez bir unsurudur. AYM ve yürütme erki arasında çıkan tartışmalar sonucu AYM'nin yapısına yönelik değişiklikler gündeme gelmiştir. Değişikliğin gündeme geliş biçimi göz önüne alındığında, içeriği daha belirlenmemiş bu olası değişikliğin, yargı erkini daha bağımsız ve tarafsız kılmasını beklemek zordur. Özellikle kamuoyuna mal olmuş yargılama süreçlerinde siyasiler tarafından yapılan açıklamalar yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını hem algısal seviyede hem de filli olarak olumsuz etkilemeye devam etmiştir."

'KAYYIM ATAMALARI YSK'YA GÜVENİ SARSTI

Raporda, hukukun üstünlüğünü zedeleyen uygulamalardan birisinin de 31 Mart 2019'daki yerel seçimlerden sonra belediyelere yapılan kayyım atamaları olduğu ifade edildi.

Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK), yerlerine kayyım atanan belediye başkanlarının adaylıklarında bir sorun görmemesine karşın İçişleri Bakanlığı'nın kayyım kararları aldığı ifade edilen raporda, şu görüşlere yer verildi:

"Bu şekilde yapılan kayyım atamaları YSK'nın seçim süreçlerinde zaten yıpranmış olan güvenilirliğini daha da sarsmış ve hukuksal gerekçelendirme gerektiren kararlarda yargı organının "hukuka aykırılık iddialarını kesin olarak çözme" işlevini zedelemiştir. Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi, hukukun üstünlüğü, adaletin gerçekleştirilmesi ve temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korunması açısından yaşamsal öneme sahiptir."

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının alt mahkemeler tarafından uygulanmadığı kaydedilen raporda bu durumun "normlar hiyerarşisi"ni bozduğuna dikkat çekildi. İş insanı Osman Kavala ve eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmamasının örnek gösterildiği raporda, "Önceden soruşturulmuş ve haklarında AYM tarafından beraat kararları verilmiş bazı siyasilerin tekrar aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınmaları da hem toplum nezdinde yargıya güveni sarsmaya devam etmiş, hem de yargı erkinin bağımsızlığı ve siyasi tarafsızlığı ilkelerine zarar vererek yargı erkinin siyasi olarak araçsallaştırıldığı algısını arttırmıştır" denildi.

'YARGIYA GÜVEN PARTİLER ÜSTÜ BİR SORUN'

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını güvenceye alacak, yargıda likayat ve yetkinliği arttıracak, adil yargılanma ve etkin savunma başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlayacak düzenlemeler yapılması istenen raporun sonuç bölümünde şu tespitlere yer verildi:

-Cumhurbaşkanının siyasi parti liderliğinin devamı, yasama üzerinde incelenen dönemde, özellikle yargı erki içerisinde hukuk devletinin temel prensibi olan normlar hiyerarşisini bozan bazı kararların alındığı görülmektedir. Özellikle ceza yargılamalarında üst mahkemelerin verdikleri kararların tersi yönde kararlar alınmış ya da üst mahkeme kararlarının alt mahkemeler tarafından uygulanmadığı durumlar ortaya çıkmıştır.

-Hakim ve savcıların mesleki kararlarında tek yetkili merci olan HSK'nın üzerindeki yürütme etkisine hakimlerin ve savcıların mesleğe girişlerinde nesnel, liyakate dayalı, yeknesak önceden belirlenmiş kriterlerle karar verilmesi önünde engel teşkil etmeye devam ediyor.

-Yargı alanında devam eden liyakat sorunu uzun tutukluluk sürelerinde, toplum vicdanını sarsan yargı kararlarında ve vatandaşların yargı sistemine olan güvenlerinin azalmasında etkili oluyor.

-Yargının temel bileşenlerinden olan savunmanın meslek kuruluşu olan barolara ilişkin düzenleme, her ne kadar barolar içerisinde çoğulcu bir yapı oluşturmak amacıyla yapılsa da, barolar tarafından yoğun tepkiyle karşılaşmıştır.

-Yargı alanına ilişkin raporda tespit edilen sorunlar vatandaşların yargı sistemine olan güvenini azaltmaya devam ediyor. Yargıya güvendeki bu azalış, vatandaşların siyasi parti tercihlerinden görece bağımsız gözükmektedir. Türkiye'deki siyasi kutuplaşma seviyesi göz önüne alındığında, bu veriler yargıya güven probleminin partiler üstü bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır.