HDP'nin İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi'nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, iki gün süren konferans sunumların ardından son buldu.

Konferansın sonuç bildirgesinin yarın açıklanması bekleniyor.

Konferansın öğleden sonraki oturumunda, kadınların, emekçilerin, Alevilerin ve Kürtlerin ne istediği konuşuldu.

‘KÜRTLER, ÇEVRECİLER, FEMİNİSTLER ARASINDAKİ ÇAPRAZ ÖRGÜTLENME BAĞLARI’

Konferansın öğleden sonra yapılan üçüncü bölümünde, Sosyal Bilimci Aslı Odman, “Emekçiler ne istiyor” başlıklı sunumundaki verilerle, işçilerin hangi şartlarda çalıştığına, ülkenin doğusundan batısına, kurulabilecek mücadele ortaklığına ve emekçilerin görünmeyen sorunlarını eksene aldı.

Odman, işçi eksenli yaptığı sunumda diğer başlık ve alanlarla bütünsel bir ilişki kurarak; Kürt meselesinden, çevrecilere, feministlere kadar ayrım yapmadan farklılıklar arasındaki çapraz örgütlenme bağlarına işaret etti.

Artı Gerçek’ten Osman Çaklı’nın haberine göre, Odman’ın konuşması özetle şöyle:

“Şırnak’tan Edirne’ye kadar Türkiye’deki can ve yaşam mücadelesinin ortaklığını kuracak, bunu yaparken de işçi sağlığı ve güvenliğini örgütlenme gücü olarak görüyorum. Mekanı, bedeni ve yaşamsallığı kimlik dışında özdeşleşebileceğimiz sevdiğimiz bir işçici kategori dışında; içinden geçtiğimiz akut ekolojik yıkımla, şirketlerin yeşile boyama meselesinden kurtararak, çevreciler, feminist mücadele, Kürt meselesi var diyerek ayırmadan bunların arasındaki çapraz mücadele hatlarını maya olarak kullanabilirim. Biz İSİG raporlarında buz dağının görünen kısmını gösterebiliyoruz. Uzun çalışmaya bağlı kalp krizi, beyin kanaması geçiren insanlar var. Günde 20 insan meslek hastalıklarına bağlı olarak ölüyor. Günde 20 insanın öldüğü yerde bir politika olmalıdır değil mi? Olağan şiddetle, olağanüstü şiddetin, bölgesel şiddetle gündelik olağanlaştırılmış çalışma şiddeti arasında bağlantı kurmak gerekiyor. Biz acılarda, kayıpta kardeş olduk. En büyük gücümüz aslında en zayıf görünen yanımız.”

‘DEVLETİN ALEVİLİK VE CEMEVLERİYLE İLGİLİ SORUNU VAR’

Aynı oturumda, “Aleviler ne istiyor?” başlığıyla Mustafa Aslan sunum gerçekleştirdi. Alevilerin nasıl bir demokratik Cumhuriyet istediğine dair konuşan Aslan, Alevilerin aslında Cumhuriyetin ilk yüz yılında, sürekli yok edilen, katliamlara maruz kalan, ülkede tehlikeli-güvenlik sorunu olarak görüldüğünü söyledi. Eşit yurttaşlık talebine karşı devletin kulağını tıkadığı sistemde, Alevilerin ne yaşadığına tanık olduklarını sözlerine ekleyen Aslan şöyle devam etti:

“Farklı toplumsal kesimler ya da inanç toplulukları arasına serpiştirilmek istenen Alevilik, güvenlik sorunu olarak algılandı. Oysa Aleviler güvenlik sorunu değildi. Cemevleriyle ilgili devlete söyleyeceğimiz, bizi tarif etmekten, bize öğretmekten vazgeçin. Tıpkı Kürtlere, sosyalistlere ve öteki tüm dinamiklere karşı yaptığı gibi elbise dikmeye çalıştı. Alevilerin cemevleri sorunu yok. Devletin böyle bir sorunu var. Devletin Alevilikle ilgili sorunu var. Çünkü Alevilerin kendi inançlarıyla ilgili sorunu yok. Yüzyıllardır bütün zorluklara rağmen bunu aktarıp yaşadılar. İnanç hala bu topraklarda filizlenmeye devam ediyor. Cumhuriyetin ilk yüz yılında yaşadığımız bu inkar ve tekçi anlayışa karşı yeteri derecede ses duymadık.”

‘EKOLOJİ HAREKETLERİ SİYASALLAŞTI, SİYASAL ALANA EKOLOJİK OLAMADI’

Konferansın son oturumunda, “Ekolojik toplum imkanı” başlığıyla ekoloji aktivisti ve araştırmacısı Ecehan Balta, konuşma gerçekleştirdi. Türkiye ekoloji hareketlerinin geçtiğimiz hafta düzenlediği konferanstaki sonuç bildirgesine atıfla konuşan Balta, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına iyi bir başlangıç yapmak için seçimlerin bir başlangıç olabilmesi umuduyla ekoloji hareketlerine kulak verilmesi gerektiğini belirtti.

Balta ekolojik yıkımın ortasında olduğumuzu şöyle anlattı:

“İmdat frenleri çekilmiş, alarm zilleri çalıyor. Bizim acilen, bugünden başlayarak bir şey yapmamız gerekiyor. Ekolojik yıkım artık herkes tarafından kabul ediliyor. Ekoloji hareketleri, artık özü itibariyle anti kapitalist hareketlerdir. Glasgow zirvesinin karşısında örgütlenen tutumun verdiği güvenle bunu söyleyebilirim. Yeşil boyama, orta üst sınıfa daha pahalı ve yeni mallar satmak için kullanılıyor. Biz ekoloji hareketleri olarak siyasallaştık. Siyasi hareketleri ekolojik hale getirmek için zorluklar çekiyoruz. Bu hareketlerde ekoloji ana akımlaştırmak gerekiyor fakat bu anlamda zorluklar yaşıyoruz. Bugün yaşanan ekolojik krizin temel nedeni insanın bir bütün olarak doğayla ilişkisinin niteliğinin dönüşmüş olması. Bu yıkım toplumsal, siyasal tüm faktörleri içine alıyor. Gereksinimimiz olmayan ya da hileli gereksinim gibi yaratılan metaların sürekli üretilmesine ve sürekli hızlı şekilde tüketilmesini sağlayan tarz. Sermaye yıkımın nedeni olarak Ayşe teyzenin elektriklerini söndürmemesi olarak görüyor. Yani tekilleştiriyor. Hükümetin ekolojik yıkımla mücadele programı yok. Hatta tam tersine bir işleyiş var.”