Şunu herkes görüyor: Ülke artık tek adam rejimi ile yönetilmek istemiyor.

Çünkü tek adam rejimi özgürlüklerin askıya alınması demek, hukuku yok saymak demek, yoksullaşmak demek...

Demokrasinin askıya alınması ülkenin zenginleşmesine, gençlerin iş bulmasına, yatırımların çoğalmasına, adil bir bölüşüm için kaynakların seferber edilmesine engel.

Bu rejim gücünü koruyabilmek için her geçen gün daha baskıcı olmak zorunda hissediyor kendini.

Gerginlik ve kutuplaşmayı kullanarak iktidarını kalıcı ve kaçınılmaz göstermeye çalışıyor. Hukukun evrensel ilkelerini yok sayarak ülkeyi bir polis devleti gibi yönetmeye yelteniyor.

Sürekli OHAL ile bunun gayreti içinde.

Toplumun büyük çoğunluğu bunu kabul etmiyor, hatta iktidar tabanında bile rahatsızlıklar artmış, beklentiler tükenmiş durumda.

Kul olmayı değil özgür bir iradeyi savunuyor onlar da. Geleceğini kurtarmak için şimdiye kadar güvendiği iktidar onu yoksul, yardıma muhtaç bıraktı. Merak etmeyin herkes farkında bunun.

Yoksulluğunu yaratan, çocuklarının geleceğini karartan bir rejime karşı kenetleniyorlar.

Denizin bittiğinin farkındalar çünkü...

Nerde duracaklarını tam bilmeseler bile bunu anlamaları çok önemli. Bu da iradelerine el koyan baskıcı zihniyeti son derece rahatsız ediyor.

Muhalefet saflarına geçişi sağlayan bir toparlanma bu süreçle hızlanıyor.

Birbiriyle her konuda aynı düşünmeseler bile artık bu rejimi bozmak için bir araya gelmenin önemini kavrıyor insanlar.

Herkes böyle bir sağduyu ile birbirinin gözüne bakıyor.

Şunu da öğreniyorlar yavaş yavaş:

Biz birbirimizle kavga etmeden, birbirimizi yok saymadan, bir arada yaşayabiliriz ancak. Bu ülkenin eşit yurttaşları olarak çare üretebilir, kalıcı bir huzuru getirebiliriz...

Geleceğimizin teminatı bu.

Ülkemizi ve kendimizi kargaşadan, çatışmalardan, tehditlerden korumanın başka bir yolu yok.

Muhalefet saflarını çoğaltırken gerçekçi olmak zorundayız aynı zamanda.

Bu, iktidardan kurtulmak büyük bir yıkımdan kaçınmak demek. İktidar değişmezse gidişatın ülkeyi götüreceği noktayı anlamayan kalmadı. Muhalefetin kendine çeki düzen vermesi bu anlamda çok önemli.

İçine HDP'yi almamanın ittifakın hedefleri açısından bir hata olduğunu bilmeyen yok.

Adını Millet İttifakı diye koyan birliktelik bu eksikliğini kapatmak zorunda. Hala bazı peşin hükümlerin esiri kalarak demokrasi için bir adım öteye yürümek mümkün değil.

Oy kaybetme kaygısını bu iktidardan kurtulma iradesinin önüne koyma çabası geri tepecek bir silah gibi tehlikeli.

Bu seçimler çok katmanlı karar ve tercihlere bizi zorluyor.

Farklı görüşler ittifak yaparken ayrılıklarını da bu beraberlik içinde eritebiliyorlar.

Seçimler hem Mecliste çoğunluk mücadelesi olarak hem de Cumhurbaşkanını seçmek için aynı anda yapılıyor. İkincisi iki turlu olunca ister istemez seçim yarışı farklı düzlemlerde hesap yapmayı gerektiriyor.

Önemli olan farklılıklara rağmen bunu anlayışla karşılamak.

Sonuç herkesi memnun edecekse ezeli itiraza gerek yok!

HDP'yi meclise sokacak bir dayanışma elbette ikinci turda bu kez çoğunluğa uyarak devamını getirmek zorunda.

Zaman öfke ve öç alma günü değil!

Seçim sürecinin farklı katmanlarından geçerken toplam kazancı en çok arttıracak hassasiyeti, beceriyi göstermek zorunlu.

Her aşamanın diyalektiği farklı olsa da.