İsveççe iki sözcük hakkında çok düşündüm, Tillsammans yani birlikte ve Samarbete yani işbirliği. Lukas Moodysson'un yönettiği 2000 yapımı Tillsammans adında bir film var. Belki o filminde etkisiyle olur olmaz yerde bu sözcüğü çok kullandım. Fakat İsveçliler hayatın birçok alanında Samarbete yani iş birliği sözcüğünü kullanıyorlar.

Birlik mi, iş birliği mi? Bu aslında bir yol ayrımıdır. Tıpkı siyaset ve vicdan gibi. Çünkü birçok kavramı yanlış kullanmış veya Türkiye gerçekliği bağlamını yakalamamış olabilirim. Ayrıca bir özeleştiridir bu. Nasıl ki kendimi ve yazılarımı siyaset ve vicdan meselesinde düzelttiysem, birlik ısrarı konusunda da düzeltmeye çalışacağım.

Birlik kendinden bir nevi feragat etmek ve öteki ile bütünleşmek anlamı taşır.

İşbirliği ise kendi orijinini koruyarak öteki ile belli kaideler esasında bir araya gelmek anlamı taşır. Birçok mesele nedeniyle başkası ile iş birliği yapabiliriz. Bize uzak ya da yakın olsun fark etmez. İlkeler bağlamında bir araya gelmek mümkün. Eski zaman üniversite solculuğu yapmış insanlar hatırlar mesela yemekhane zammına karşı boykot için insanın illa solcu olması gerekmez. Yemekhane zammından kim etkileniyorsa onunla iş birliği yapabilirsiniz.

Bu bizim ülkemize daha uygun.

Antonio Negri ve Michael Hardt’ın yazdığı Çokluk adında bir kitap var. Ayrıntı yayınlarından çıktı. Bu kitabın ne dediğinden çok ne anladığınız önemlidir. Bu meseleyi köşeye yazalım ve demokrasi için çoklu işbirlikleri üzerine düşünelim.

Nasıl Olacak?

1. Adım

Bugün eski yeni 1 milyon CHP'nin solunda yer alan solcu kadro var. Bu eski yeni solcuların her biri birer parti yöneticisidir.

Bu solcular hayatın hiçbir alanında etkin değiller. Hiçbir alanına müdahale edemiyorlar, çünkü küçük küçük öbekler olarak toplanmışlar ya da yalnızlar.

Ana damar sosyalist, devrimci, komünist parti ve örgütler var. Bu yapıların ana damar olanları de ki yüzde 30 geride kalan 60 grup şefleri işsiz güçsüz kalmasın diye zoraki sürdürülen yapılardır. Bu şeflere onurlu emeklilik sağlanırsa Türkiye solu da yüzde 60 oranında rahatlar. Geride kalan yüzde 10 yapılar ise yeni kurulmanın heyecanı içindeler.

Yekûn tüm bu varlığını sürdüren solcuların;

Dünya ve Türkiye analizine dair yeni veya eski dahi olsa sahih, uygulanabilen ve sürdürülebilen bir tek cümle yok.

Türkiye'nin bugünkü sorunlarına dair çözümleri yok. Mesela konut sorunu nasıl olacak? Bu ülkenin en solcusunu getirin size derli toplu bir izah yapamaz. İnşaat mühendisleri, kent planlamacıları, mimarları da öyledir, aynıdır. Tecrübede sabittir. Bir yıl Türkiye'nin konut sorunu üstüne çalıştım. Yana yana bu meseleyi konuşacağım solcu aradım. En mühim bilinen solculara ulaştım ama sonuç sıfır. Hepsinin ortak cümlesi, devrimden sonra...

Eğitim de öyledir. Tarım da öyledir, daha vahimini söyleyeyim isçi sınıfının gündelik problemlerine dair de öyledir. Yeni yeni iş hukuku konusunda uzmanlaşmaktalar.

Durum böyleyken bu solcu gruplarda ne var?

Lideri önemsemek, kimi yerde kutsallaştırıp, süpermenleştirmek var.

Kendi tarihini kutsamak var.

Kendi flamasını görünür kılma derdi var.

Kesin inanç var. Tezleri bir dogma gibi tekrarlama var. Düşünün CorelDRAW diye bir tasarım programı var ben bunun 7. versiyonu ile tanıştım ilk olarak, sonra bu programı CorelDRAW X7 iken kullanmaz oldum, bu süre zarfında yedi kez güncellenmiş ve değişmiştir bu program. Çünkü hayatın akışına uygunluk bunu gerektirir.

Yiğitlik ve hatta kahramanlık var.

Bedel ödemek var.

Esas önemli olan ve solcular ile iş birliği yapma gerekçem ise KADRO var. Eski yeni CHP'nin solunda duran 1 milyon kadro var. İşte bu kadroları demokrasi için kendi aralarında iş birliği yapmaya ikna etmek gerekir. Çünkü bu 1 milyon kadronun oluşturacağı parti, iyi bir güce erişecektir.

Demokrasi Partisi gibi bir işbirliği partisi kurabilirlerse iyi bir güce erişirler.

2. Adım

HDP eş genel başkanı Mithat Sancar sürekli biz bu ülkeyi yöneteceğiz vurgusu yapıyor. Ne diyor Mithat Sancar Hoca? Bu denli asimetrik baskı varken HDP'ye nasıl olacak da Türkiye'yi yöneteceklerin bir unsuru olacak? Boş mu konuşuyor Mithat Hoca? Kendi tabanını ajitemi ediyor?

Hayır!

Son derece makul ve basit bir politik perspektiften bahsediyor. Çünkü partisinin oy oranının ve Türkiye'nin siyasal gerçekliğinin bilincinde.

Ya Erdoğan ile.

Ya da Erdoğan karşıtları ile bu ülke yönetiminde yer alma ihtimali var.

Erdoğan ile mümkün, hayal değil. Erdoğan dediğiniz lider makyavelist popülist bir liderdir. İktidarda kalmak için veremeyeceği ödün, giremeyeceği ittifak, satamayacağı parti veya kişi yoktur. Ayrıca Erdoğan rejimi bu hali ile sürdürülebilir durumda değil. İşlenen büyük suçların Erdoğan bağlantısı yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Erdoğan'a uzanan bütün suçların bağını kesmesi için saha temizliğine ihtiyacı var. Siyasi manevra olarak demokrasi adı altında bütün bu kadroları tasfiye edebilir. Tasfiye ne demek FETÖ'de gördük. Bundan dolayı Erdoğan, HDP'ye doğru bir manevra yaparsa asla şaşırmayın.

HDP ile yeni bir sayfa açması her zaman ihtimal dahilindedir. HDP ise yaşadığı hukuksuzluğun ve baskılarının yekûn bedelini tahsil edecek bir ittifaka niye hayır desin. Üstelik kimsenin de ağzını açmasına hakkı da olmaz. Bu kadar baskı görmüş, yalnızlaşmış, adaletsizliğe uğramış bir parti iken kim yanında ne ölçüde durdu?

Bunu unutmamak lazım. Bu ülke için iyi olmaz. Nihayetinde Erdoğan rejiminin revize edilecek bir yanı yoktur.

Bunun için gerçekten en geniş CHP'nin solundaki kişi ve grupların bir bütün içinde HDP ile ittifak yapmaları gerekir. İkinci adım budur. Bu ittifak HDP'yi Erdoğan seçeneğinden uzak tutacaktır.

Solcuların HDP işbirliği büyük imkân ve olanaklar oluşturacak ve demokrasi inşasında aktif ve kilit rol oynayacaktır.

3. Adım

1 milyon eski yeni solcu ile iş birliği yapmış güçlenmiş HDP, Erdoğan karşıtları ile yapacağı işbirliği ile hem kendini hem solcuları Türkiye yönetimine taşıyacaktır. Bu iş birliğinden demokrasi kazanacaktır.

Asla unutmamak gerekir ki, eğer solcular yasa yapıcı konumunda olmazsa kurumsal bir demokrasi imkânsız gibidir. Niye mi? Deva'nın ikinci adamı Sadullah Ergin, Gelecek Partisi’nin içinde Taha Ün var, CHP'nin içinde ne karanlık karışık adam var. Yani solcuların olmadığı bir demokratikleşme süreci sakattır, eksiktir ve yarımdır.

Siyaset kafa kol ilişkisi, arkadaş abi, dost ilişkisi üzerinden gitmez. Kesin inanç üzerinden de gitmez. Siyaset bir program işidir. Ayrıca siyaset strateji işidir. Nihai amaç ise yasa yapmaktır. Kim yasa yapacak, yapabilecek? İşte kim yasa yaparsa ülkeyi onun programı yönetir.

Durum budur.