Ankara Katliamının ardından seçim mitinglerini iptal eden, örgütlerine, STK'lara, emek örgütlerine de ‘kendi güvenliğinizi alın, sadece emniyet güçlerine bırakmayın’ çağrısı yapan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Çılgın bir siyasi anlayış ve çılgınlaşmış bir IŞİD anlayışı iç içe geçmiş durumda” değerlendirmesinde bulundu. “Bakanlar Kurulu, Başbakan, Cumhurbaşkanı oturup, 'HDP mitingi bombalanacak ne yapacağız, kararlaştıralım' demez” diyen Demirtaş, “Nasıl olur? Cumhurbaşkanı, başbakan söylemleri ile bizi hedef gösterir, açık hedef haline getirir. Hiç kimseye talimat vermesine gerek kalmaz artık. Devletin alt birimleri bu mesajı alır” diye konuştu.

Meclis'te bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan Demirtaş'ın açıklamaları şöyle:

KATLİAMIN ARKASINDA NEDEN 'DEVLET VAR' DEDİM

Açıklamamın ardından 'Nasıl devlet dersin?' diyorlar ya... 1999'dan beri avukatlık yapıyorum bu ülkede, insan hakları savunuculuğu yaptım, 8-9 yıldır da siyasetçiyim, parlamenterim. Çok iyi biliyorum devletin bu durumlarda nasıl davrandığını. Son bir yıldır da başımıza gelmeyen kalmadı, hepsinde devlet refleksini gördük. Adana, Mersin teşkilatımız bombalandığında, Diyarbakır mitingi, Suruç... Hepsinden sonra devlet,  savcılar, kolluk nasıl davranıyor gördük... Soruşturmanın tarzı bile, bize deneyimlerimizden kaynaklı bir netlik verir. Orada gördük ki devlet var işin içinde. Bize karşı öyle bir mücadele ediyor ki bunun milyonda birini IŞİD'e yapsa anlarız.

BÖLGESEL GELİŞMELERDEN DE BAĞIMSIZ DEĞİL

'Ben terörle mücadele ediyorum, IŞİD teröristir demiş ve mücadele etmiş olsaydı bahsedilen dinlemelerden sonra anında onun yedi sülalesini içeri alırlardı. Oturduğu ev, yaşadığı yer; annesi, babası... Suruç ve Diyarbakır patlamalarından sonra gördük ki burada hiç bir şey yapmıyorlar. Dosyayı kapatıyorlar, gizlilik kararı, dinleme kayıtları, kamera görüntüleri ellerinde olmasına rağmen... Diyarbakır patlamasındaki çocuk, Antep'ten Adıyaman'a Adıyaman'dan Diyarbakır'a kim seni getirdi? Bir kişiyi bulamaz mıydı, bulabilirdi. Çocuk, içerde, tek başına tutuklu. O yüzden Ankara patlamasını duyduğum anda, hele sonrasında gaz atılıyor, polis müdahalesi var... Diyarbakır'la tıpa tıp aynı. Anladım ki aynı senaryo. O yüzden tereddütsüz dedim ki bu bir devlet saldırısıdır. Devlet içinden destek almadan güç almadan, devletin içinden birileri bunun önünü açmadan yapamazlar, mümkün değil.

Bölgesel gelişmelerden de bağımsız değil. Tek başına bir istihbarat örgütünün işi değil gibi görünüyor. Başka güçler de işin içine girmiş olabilir. Daha kirli ilişkiler girmiş olabilir.

CUMHURBAŞKANI HEDEF GÖSTERİR, DİĞERLERİ MESAJI ALIR...

Bakanlar Kurulu, Başbakan, Cumhurbaşkanı oturup, 'HDP mitingi bombalanacak ne yapacağız, kararlaştıralım' demez. Nasıl olur? Cumhurbaşkanı, başbakan söylemleri ile bizi hedef gösterir, açık hedef haline getirir. Hiç kimseye talimat vermesine gerek kalmaz artık. Devletin alt birimleri bu mesajı alır. Binalarımızın yakıldığı gibi... HDP'ye olası bir saldırı ihtimali varsa altta görev yapan istihbaratçı, güvenlik gücü yukarıdaki siyasi mesaja göre hareket eder.  'Bana verilmiş olan kapalı emir şudur; 'karışma, engelleme...' der. Devletin önemli bir kesimi bu şekilde işler. İstihbaratı alır ama engellemez. Bunun siyasi sonuçlarını bürokrasi hesaplamaz. İkincisi, bizzatihi bu işi örgütleyen MİT, istihbarat veya emniyet elemanları vardır. HDP'ye saldırılara hoşgörü gösterenlerin haricinde, ayrıca bire bir ilişkide olanlar vardır. Suriye'ye kaç kişi gitmiş, kimlerdir; geri döndüler mi, neredeler, hücre evleri nerde, ne yapıyorlar, kiminle ilişkideler? Hatta aralarında MİT elemanları vardır. Rakka'da da, Halepte'de vardır. Türkiye'de de içlerinde vardır. Sürekli bilgi alırlar, bunları yönlendirirler. 'Şura bombalanacak, şura vurulacak, şura yapılacak...'  Bizzatihi belki emirleri bunlar belirler. Mekanizma böyle işliyor. Ben buna devlet diyorum. Yoksa Cumhurbaşkanı, Başbakan oturdu, karar aldı 'şurayı bombalayın' değil.

DEVLET AKLI, HDP'NİN OYLARININ ARTMASINI TEHDİT OLARAK GÖRÜYOR

HDP Türkiye'de birleştirici role soyundu; kamplaşmayı, kutuplaşmayı düşüren, kimlik ve mezhepler arası eşit bir yaklaşımla yeni bir siyasi çizgi ortaya koydu ve ilk defa Kürtler, Türkler, Alevi, Sünni, Hıristiyan ilk defa HDP'de bir araya geldi. Bunu devletin kendisi tehlike olarak görüyor. Vurulduğumuz yerler çoğu zaman tam da HDP'nin gücünü ortaya koyduğu yerlerdir. Dikkat edin cenazeler Türkiye'nin her yerine gitti. Orada herkes vardı, sadece Kürtler yoktu. HDP'nin çok renkliliği vuruldu. Bizimle birlikte hareket etmek isteyen herkesi korkutmak istiyorlar. Kimse HDP'nin yanında durmasın istiyorlar.

HDP gibi bir partinin oylarının artması sadece AKP açısından değil, devlet açısından da tehdit olarak görülüyor. O nedenle bir devlet aklı olarak bu saldırılar devreye giriyor. Yani sadece bir siyasi iktidarın göz yumması ile olmuyor.

PATLAMALAR BİZE YARAMIYOR, AKSİNE...

Deniyor ya 'Patlamalar hep HDP'ye yarıyor.' Hayır! İddia ediyorum; 7 Haziran öncesi anketlerin hepsini gün be gün takip ettim. Bizim de araştırmalarımız vardı. Diyarbakır saldırısı bize oy getirmemiştir. Bir çok insanda kaygı yaratmıştır. Seçime iki gün kala şiddetle, ölümle, patlama ile iç içe anılan bir parti görüntüsü çizmemizi istemişlerdir. Ankara da öyledir.... Biz kendimizi şiddetten uzak tutmaya çalıştıkça ısrarla bizi kan, gözyaşı, ölümle aynı gösteren ve bizden kaynaklıymış gibi bir algı yaratılıyor. Ankara patlamasında da HDP'yi bu tablonun, bu fotoğrafın içine, tam ortasına koydular. HDP demek ölüm demek, HDP demek kan demek... Bunlar büyürse ülke her zaman böyle olacak...

Çünkü ortalama yurttaş saldırının nasıl olduğuna, kimden geldiğine çok bakmıyor. HDP ve ölüm, HDP ve kan, HDP ve parçalanmış cesetler... HDP ise 'benim evladım aman ordan uzak dursun’, ‘aman sen ondan uzak dur’...  AKP'ye, şuna buna yarıyor mu? Bilemem. Ama HDP'ye yaramadığı, siyaseten de yaramadığı, insani, vicdani olarak da en çok bizi paramparça ettiği bir gerçektir.

BİR ADIM SONRASI İÇ SAVAŞTI

Patlama ve şok, acı karşısında iç savaş tetiklensin istiyorlar. Niye Suriye gibi olmuyoruz peki? Çünkü biz inanılmaz bir denge yakaladık HDP olarak. Türkiye'de barış isteyen demokrasi çevreleriyle hep birlikte bir denge yakaladık. Saldırı ne kadar ağır olursa olsun, iç savaşa izin vermiyoruz. Toplum da bu konuda çok duyarlı, tabanımız özellikle.

Herkes Konya'daki o bir grup seyirci gibi olsaydı... Patlama sonrası Kürtler, Aleviler, patlamadan zarar gören kesimler, demokratlar, ilericiler diyelim ki, büyük bir öfke ile hareket etse ve bundan dolayı toplumun geri kalanını suçlasa, AKP'ye oy vermiş olanları sorumlu tutsa ne olurdu? Bir adım sonrası iç savaştı. Onlar gibi davransaydık, Başbakan veya Cumhurbaşkanı'nın ya da Bahçeli'nin yaptığı gibi yapsaydık ondan sonrası iç savaştı. Bunun olmamasına bizim duruşumuz vesile oluyor. İyi ki de öyle oluyor. Biz öyle durmaya devam edeceğiz.

TOPLUMDA PANİK, ŞOK DALGASI YARATMAK İSTİYORLAR

İktidarı kaybetme riski ile karşı karşıyalar. Devlet içerisindeki AKP'ye yakın mekanizmalar bir iç savaş olgusu ortaya çıktığında istikrarı sağlayabilecek en yakın gücün AKP olduğunu topluma empoze edeceklerdir. Öyle bir toplumu yönetmek, tek başına iktidar olmak ya da toplumu ona mecbur etmek çok daha mümkün ve kolaydır. Aksi durumda büyük bir oy kaybı var ve hükümet elden gidiyor, devlet yönetimini kaybediyorlar ve toplum yeniden bir panik, şok dalgası ile karşı karşıya kalmadıkça da tek başına bir partiye yönelmiyor. Bunu düşünüyorlar.

TÜRKİYE’DE KONTROL EDEMEDİKLERİ BİR IŞİD GERÇEĞİ VAR ARTIK

Mitiglerimizi iptal ettik; büyük, kitlesel mitinlere gerek yok dedik. Toplumu bir daha germenin bir anlamı yok. Güvenlik önlemlerinin arttırılması konusunda daha önce, 'herkes kendi savunmasını yapmalı, dikkat etmeli' demiştim. 'Demirtaş silahlanma çağrısı yaptı' denmişti... Parti binalarımıza giriş çıkışlar arama ile olacak artık. Oraya babanız gelse arayacaksınız çantasını, valizini, kimdir, nedir bakacaksınız. Koruyacaksınız kendinizi. Her kurumun; caminin de cemevinin de  bu dönemlerde özelllikle kendi güvenliğini alması lazım. Bu işi sadece kamu görevlilerine bırakmasın kimse. Herkes dikkatli olmalı bulunduğu yerde.

Ancak bir panik, korku havası ile de olmamalı. Seçime kadar patlamalar, cinayetler, katliamlar olur gibi bir panik korku havası ile hareket etmemek lazım. Ama çılgın bir siyasi anlayış ve çılgınlaşmış bir IŞİD anlayışı iç içe geçmiş durumda. IŞİD Suriye ve Türkiye'de tümüyle AKP'nin kontrolündedir de demiyorum. Türkiye'de onların kontrol edemediği ve edemeyeceği bir IŞİD gerçeği var artık. Allah korusun AKP'ye bile saldırır, vururlar. O yüzden herkesin dikkatli olması lazım. Afganistan'da bu gerçeği gördük, El Kaide kendisini besleyen güçlerden bağımsız bütün insanlığın başına bela oldu. IŞİD de böyle bir örgüttür. El Nusra, oradaki El Kaide bağlantılı güçlerin hepsi öyledir. Türkiye'de de devlet onları kontrol altında tuttuğunu düşünebilir, hiç öyle değil. Sadece Türkiye'nin taşeronu değil ki bunlar; herkesle çalışıyorlar. Parasını, silahını, istihbaratını veren herkes için eylem yaparlar. Başka uluslararası güçler, komşu devletler için IŞİD Türkiye'de eylem yapar.

2 KASIMDAN SONRA YARGIDAN CESUR HAMLELER BEKLİYORUM

Kobanê'deki IŞİD-PYD savaşı iki aydan fazla sürdü. Suruç ve Akçakale bitişik iki ilçedir. Suruç'tan Kobane'ye bizler birer kamyon insani yardım gönderene kadar canımız çıkıyordu. Ankara'da görüşmeler, grup başkanvekilleri sürekli bakanları ziyaret, telefon, taciz... Şanlıurfalı milletvekillerimiz valiyle, kaymakamla görüşe görüşe, zor bela günlük bir iki kamyon gönderiyorduk. Onlar da halkın topladığı yardımlardı. Bitişiğinde Akçakale sınır kapısı var. Sınırın öbür tarafı o zaman IŞİD'in denetimindeydi. Oradan 24 saat kamyonlar, tırlar rahatlıklı giriş çıkış yapıyordu. Biz hemen bitişik ilçede PYD, IŞİD'e karşı zafer elde etsin diye bir siyasi tutum ortaya koyarken hükümet Akçakale'de IŞİD'i besliyordu. Silah, gıda, istihbarat, eleman; lojistik hep Akçakale üzerinden aktarıldı. Bu ilişkiler soruşturulsa... Bir savcı gitsin oradaki güvenlik kameralarını geçmişe doğru bir incelesin; kim, neler girdi çıktı... Hükümetten sağımsız IŞİD'e bir tek silah gidebilir mi? Halep'e, Şam'a kadar nasıl gidiyor bu silahlar, eleman geçişi nasıl gerçekleşiyor, hangi siyasetçilerin bilgisi dahilinde oluyor? Ankara'da bu emri kim veriyor, hangi güvenlik bürokrasisi bundan sorumlu? Bir savcı çıksa, cesaretli davransa... ki bu ortamda çok zor, üstüne giden savcı ve hakimleri içeri atıyorlar.

Ama 2 Kasım'dan itibaren bunlar mümkün olabilir.  Yargıya bu konuda bir can gelebilir. Bunlar tek başına iktidar olursa hepimizin burnundan getirecek her şeyi yaparlar' diye herkes biraz sinmiş durumda. 2 Kasım'da bunların tek başına iktidar olamayacağı ortaya çıkarsa yargı içerisinden çok cesur hamleler çıkacağını düşünüyorum.

Siyasi iktidarın baskısı ve yarattığı korku şöyle bir dağılmaya başlarsa her yerden bilgi belge akmaya başlayacak... Gazetecilerin elinde var, savcıların, emniyetin... Herkesin elinde var, fakat herkes korkuyor. Sadece bunların iktidardan düşüp düşmeyeceklerinin netleşmesini görmek istiyor bir çok insan. Bunlar da bunu bildikleri için amansız, orantısız, hukuksuz bir şekilde iktidarı kaybetmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.

ATEŞKES İLANINDAN SONRA OPERASYONLAR DAHA DA ARTTI

Ateşkes kararı ile ilgisi mutlaka ki var. Karar  bekleniyordu çünkü. bir gün sonra yapmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bizim de tahminlerimiz açıklamanın o gün olacağı şeklindeydi. Onunla da doğrudan bağlantısı var gibi görünüyor.

Ateşkes ilan edildi o günden beri operasyonları hızlandırdılar. Karşılıklı ateşkes yokken bu kadar operasyon yapmıyorlardı. İnanın Lice'de, Sur'da, Silvan'da, Şırnak'ta... Şunu yapmaya çalışıyorlar; Aman ölümler durmasın, ateşkes ilan edildi diye ortalıkta rahatlama olmasın, bu HDP'ye yarar. Her  gün ölüm olsun, her yerden ölüm haberi gelsin. İster PKK'li, ister asker, polis; fark etmez. Cenaze olsun da...Toplum o travmayı kesintisiz yaşasın!.. Ateşkes var ama her gün yine cenaze var. Niye? Çünkü AKP öyle istiyor, AKP ısrarla ölümlerin, kanın gözyaşının siyaseti dizayn etmesini istiyor.

Özellikle son bir kaç gündür yaşanan, güvenlik güçlerinin yaralanması, ölüm olayları PKK saldırıları ile ortaya çıkmıyor. Hükümet ölümler durmasın diye operasyonları durdurmadı. Başbakan demişti zaten; 'Biz ateşkesi tanımayacağız, operasyonlara devam edeceğiz...' Şu günlerde yaşanan ölümlerin tek nedeni hükümetin operasyonlarıdır. Hükümet de desin ki 'ben operasyonları durdurdurdum...Bu durumda ölümlerden kim sorumludur ortaya çıkar.

Kaynak: Evrensel