Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tutuklu olarak yargılandığı davanın duruşması Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.

Demirtaş hakkında 'terör örgütü kurma ve yönetme', 'örgüt propagandası' ve 'suç ve suçluyu övme' iddialarıyla 142 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonuna SEGBİS aracılığıyla bağlanarak savunma yapan Demirtaş sözlerine geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren HDP eski milletvekili İbrahim Ayhan'ı anarak başladı.

Demirtaş, "Savunmama başlamadan önce, yakın zamanda yitirdiğimiz sayın İbrahim Ayhan'ı rahmetle anıyorum, Allah rahmet eylesin. Ailesine, partimize, bütün halkımıza başsağlığı diliyorum" dedi.

'MECBUREN SEGBİS İLE KATILIYORUM'

SEGBİS ile savunma yapmak durumunda kaldığını söyleyen Demirtaş, "Ankara'ya gidiş gelişlerimiz 24 saat sürebiliyor. Bu tür bir seyahate sağlık durumum uygun olmadığı için, duruşmaya mecburen SEGBİS ile çıkmayı kabul ettim. Kayda geçsin diye belirtiyorum" dedi.

Demirtaş savunmasına şu sözlerle devam etti:

"24 Haziran seçimleri, yargılandığım bu dava üzerinde çok büyük bir algı operasyonun yapıldığı, yargı sürecine açık bir müdahalenin gerçekleştiği bir kampanya şeklinde geçti. Bunu, bütün delilleriyle dosyaya sunacağız.

'BÜYÜK ALGI OPERASYONLARI YAPILDI'

İlk duruşmadan bu yana ısrarla şunun altını çizmeye çalıştım: Bizler tutuklanmadan önce çok büyük algı operasyonları yapıldı. Tek tek anlattım örneklerini. 6-8 Ekim vesilesiyle nasıl bir algı yaratılmak istendiğini anlatmıştım. 24 Haziran seçimlerinde, anlatmama gerek bile olmayacak şekilde siz mahkeme heyetinin önünde algı operasyonları yapıldı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan bazen günde 3 defa, bazen 5 defa beni suçlu ilan ettiler. Siz mahkeme heyetinin göreceği, duyacağı şekilde.

'HALKIN UMUTLARINI BIRAKIP KAÇACAK DEĞİLİM'

6-8 Ekim sebebiyle partimizin o dönemki MYK üyesi 32 kişinin tamamı 'asliye cezalık suç'tan yargılanmaya devam ederken, ani bir şekilde beni 'ağır cezalık suç'a soktunuz. Partim, beni Cumhurbaşkanı adayı gösterdi. Avukatlarım da tahliye başvurusunda bulundu. İkiye karşı bir oyla tutuklu kalmam kararı verdiniz. Siz beni serbest bırakıp seçim akşamı yine tutuklayabilirdiniz. Kaçacak halim yoktu. Cumhurbaşkanı adayı olarak partimi, halkın umutlarını bırakıp kaçacak değilim. Kaçacak olsaydım defalarca fırsatım oldu, kaçmadım. Tutuklanacağımı bile bile yurt dışından geldim. Ama siz bir Cumhurbaşkanı adayının içeride kalması kararını verdiniz.

'MAHKEMENİZİN YARGININ ONURUNU KORUYACAĞINA İNANMIŞTIM'

Bir aday devletin bütün olanaklarını kullanarak kampanya yürütürken, her gün 3-5 miting yaparken ben içeride tweet atmak zorunda kaldım. Bunun nedeni mahkeme heyetidir. Her ne kadar yargı üzerinde ağır baskı olduğunu bilsem de mahkemenizin, yargının onurunu ve milletin iradesini koruyacak bir tutum sergileyeceğine inanmıştım ama maalesef tutukluğumun devamına karar verdiniz.

'SEÇİM BİTTİ, AYM BENİM DOSYAMI İNCELEMEDİ BİLE'

Avukatlarım, Anayasa Mahkemesine (AYM) başvuru yaptı. AYM, seçimlerin üzerinden 4 ay geçmiş olmasına rağmen halen başvurumu ele almış değil. Durum bu kadar vahim, bu kadar içler acısı. Seçim oldu bitti, AYM benim dosyamı incelemeye bile almadı.

'EKONOMİK KRİZ BAĞIRIYORDU'

Tabii ki savunma yapacağım. Kendimi anlatacağım ama sonuçlarını da biliyorum. Cumhurbaşkanı adayını tahliye etmeyen bir yargı, bu saatten sonra nasıl adil bir karar verebilir? Halkı savundum, ezilenleri savundum. Bazı muhalefet partileri ekonomik kriz aniden gelmiş diye düşünüyorlar, hayır. Ekonomik kriz bağırıyordu.

'BEN EZİLENLERİN, YOKSULLARIN GEMİSİNDEYİM'

Şimdi muhalefet partileri 'Aynı gemideyiz' diyorlar. Ben de Cumhurbaşkanı adayıydım. Aynı gemide değilim ben. Ben ezilenlerin, yoksulların gemisindeyim. Ben talancıların, rüşvetçilerin gemisinde değilim. Aynı gemide değiliz. Asıl bu ülkenin rantçıları başka bir gemidedir ve lükstür onların gemisi. Onlar batmayacaklar. O nedenle aynı gemide değiliz. Bunları anlatabilseydim 24 Haziran seçimlerinin sonucu farklı olurdu. Seçimin en büyük hilesi, benim içeride tutulmamdır. Ben dışarıda olsaydım sonuçlar farklı olacaktı.

'BEN TUTUKLUYDUM AMA SOMA'DA KEMAL KURKUT DAVASINDA TUTUKLU YOKTU'

Ben tutuklu kaldım da, Türkiye'de yargı tutukluluk konusunda genel olarak nasıldı, ona bakmam lazım. Tutukluluk yaygın bir uygulama mıydı, yoksa acaba siyasi kimliğim nedeniyle bariz bir ayrımcılık mı yapıldı? Buna bakalım. Soma'da 301 emekçi katledildi, mahkeme kararı açıkladığında, yüzüne okuyacağı sanık yoktu. Çünkü tutuklu yoktu. Aladağ'da 12 çocuk yandı. 7 tutuklu sanıkla başladılar, 1 yıl sonra tek bir tutuklu yoktu. Kemal Kurkut davası. Kameralar önünde öldürülen üniversite öğrencisi. Müebbet hapis istemiyle yargılanan polis tutuksuz. Bir tek gün bile tutuklu kalmadı ki, mağdur olmasın. Demek ki Türkiye'de tutuklama yaygın bir uygulama değil. Fatih Oflaz, öz kızına istismardan yargılandı. Tek bir gün bile tutuklu kalmadı. 18 yıl 9 ay ceza aldı. Ne yakalama verildi ne tutuklama ne de yurt dışına çıkış yasağı. Adam şimdi İspanya'da. Ama siz Cumhurbaşkanı adayına, 'sen içeride kalacaksın' dediniz.

'ÇHD'Lİ AVUKATLARI SERBEST BIRAKAN HEYETİN YERİNE BANA CEZA VERENİ GETİRDİLER'

ÇHD avukatları. Bir yılı aşkın süre tutuklu kaldılar. Sonra tahliye kararı verildi, 12 saat geçmeden aynı mahkeme heyeti kendi kararını geri aldı. Aynı mahkeme heyeti, aynı kişileri yine tutukladı. ÇHD avukatlarını önce serbest bırakıp 12 saat sonra tutuklayan mahkeme heyetini ertesi gün dağıttılar. Peki kimi getirdiler? Tesadüfe bakın, 15 gün önce bana 4 yıl 8 ay hapis cezası veren mahkemenin başkanını. Gözlerimizin önünde yaptılar bunu. Alenen.

Dün bir haber okudum, utandım. Gaziantep'te 56 kişinin bir düğünde katledilmesiyle suçlanan tutuklu kişi 1 yıl bile geçmeden tahliye oldu.

MAHKEME 'KONUŞMAN BİZİ İLGİLENDİRMEZ, BİZ İDDİANAMEYE BAKARIZ' DEDİ

İstanbul'daki mahkeme, (Sırrı Süreyya Önder ile birlikte Demirtaş'a hapis cezası veren mahkeme) konuşmamızın çözümünü yaptırmadı. Düşünün ki ‘konuşman bizi ilgilendirmez, biz iddianameye bakarız. Hükmümüzü ona göre veririz’ dedi.

Mahkemeniz İstanbul'daki dosyayı (Demirtaş'a 4 yıl 8 ay hapis cezası verilen dosya) istemeliydi. Siz de benim kadar iyi biliyorsunuz, o dosya sizin dosyanızdı. Ama ayrı tutularak oradan hızlıca ceza verilmek istendi.

'KORKU ÜLKEYİ TESLİM ALACAK VE BİZ SESSİZ Mİ KALACAĞIZ'

İş mahkemesi hakimi bile korkuyor, ne ağır ceza hakimi? Fakat ne olacak? Korka korka nereye? Ne yapacağız? Korku ülkeyi teslim alacak ve biz sessiz mi kalacağız? Olmaz. Cesur olmalıyız. Kararlarımızla. Hukukun üstünlüğünü savunmalıyız, kararlarımızla.

'KORKMUYORUM'

Hepimiz ölümlüyüz, onurumuzla yaşayalım. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Korkmuyorum. Benim Allah'tan başka kimseden korkum yok. Ama bazılarının, haşa Allah'tan başka herkesten korkusu var.

'SEÇİM DÖNEMİNDE DOSYAMA MÜDAHALE EDİLDİ'

Seçim döneminde aleni bir şekilde dosyama müdahale edildi. Tek tek okuyacağım, tutanağa geçmesini istiyorum. 24 Haziran seçimleri öncesinde mahkemenize tahliye başvurusu yaptık, mahkemeniz reddetti. Avukatlarım hemen AYM'ye başvurdu. AYM dosyamı hızla ele aldı, biliyorum. Karara gideceklerdi. Bu duyuldu tabii. Ve hızla aleyhime kamuoyu operasyonu başladı.

SOYLU 'DEMİRTAŞ’IN İÇERİDE OLMASIYLA BİZ HUZURLUYUZ' DİYOR

Süleyman Soylu benim için 'Siz 53 insanı şehit eden insanı nereye koyacaksınız' diyor. Cumhurbaşkanı yine öyle. Yargılanması devam eden, tutuklu bir Cumhurbaşkanı adayı için İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı bunları söylerse bu başka bir şeydir artık. Süleyman Soylu, 'Demirtaş hapisten çıksın da o da kendi propagandasını yapsın. Ne oldu? Bu huzur mu sizi sıkıntıya soktu’ diyor. Yani diyor ki; Demirtaş'ın içeride olmasıyla biz huzurluyuz.

'SÜLEYMAN SOYLU ZATINA SESLENİYORUM'

Süleyman Soylu zatına sesleniyorum; 'HDP 6.5 milyon oy almadı, PKK aldı' diyorsun. PKK 6.5 milyon seçmenden oy alabiliyorsa sen İçişleri Bakanı olarak nasıl o koltukta oturabiliyorsun?"

‘ADAYLIK İÇİN EHLİYETİ OLMAYAN BEN DEĞİLİM, ERDOĞAN'

Erdoğan, 10 Haziran tarihinde Kocaeli’de mümkün olsa beni idam edeceği açıklıyor. ‘Aday olması için ehliyetinin olması gerekir’ diyor. Kendisi en büyük yargıç ya. Ona bu zemini sunan sizin mahkemenizdi. Ama ehliyeti olan bendim ben. Benim üniversite diplomam var. 4 yıllık hukuk bitirdim, bu beyefendinin bir tek üniversite arkadaşı yok, çünkü ehliyeti yok.

'BENİ DAVUTOĞLU’NA SORUN O BENİ İYİ TANIYOR'

Yargı masumiyeti, masumiyet karinesi. Bunların hepsini geçtim ama insan mert olur. Elini kolunu bağlayıp içeriye attığınız bir insan hakkında bunları söylemek mertlik midir? İnsanın düşmanı mert olmalıdır ama bunlar namertçe yaptılar. Dışarıda olsaydım bunların cevabını verirdim. Beni Davutoğlu’na sorun o beni iyi tanıyor. Meydanlarda esip gürlemeye çalışırken her seferinde bize takıldıklarını çok iyi biliyorlar. Buna engel oldunuz."

İçişleri Bakanı Soylu’nun Buldan’ı telefonla aramasını hatırlatan Demirtaş, "Soylu benim eş başkanımı tehdit edemez, onun haddi değildir" dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, Demirtaş'ın sözünü "Dosyaya ilişkin savunmanızı yapmanızı istiyoruz" diyerek kesti.

Görebildiğim kadarıyla yeni birkaç delil var. Konuşmalarıma dair fezlekelere dair savunmamı yapacağım. 1 no’lu fezlekeye dair savunmamı yapacağım. Daha önce bildirdiğim sıralamaya göre genel bir savunma yapacağım.

Hatırlarsanız konuşmalarımın hangisinin sorumsuzluk kapsamına girdiğinin araştırılmasını istemiştim. Siz de bunu yapmayacağınızı söylemiştiniz.

32 fezleke tek bir davaya dönüştürüldü. Tamamına yakını, basın toplantıları, miting, TV konuşmaları ve açıklamalardır. Bu konuşma ve açıklamalar dışında doğrudan bir örgütsel bağ isnadı, bana yöneltilen 3 delil var. 3 delille, örgütle yasadışı ilişki kurduğum iddia edilmiştir. Bu 3 delil hem sizin tarafınızdan hem de avukatlarımız tarafından soruşturuluyor. Mercek isimli bir gizli tanık verdiği bir ifadede “Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk’ün Meclis’teki Kürtçe konuşmalarının talimatını örgüt verdi” dedi. Ben ilk savunmada size anlatmaya çalıştım. Bu dosyada ciddi gizli deliller var. Ben kendimi bildiğim için bunu söylüyorum. Tanığın yalan konuşma ve bunu yapma hakkı da var. Ama ben bu duruşmada tek bir yalan cümle konuşmadım.

OLMAYAN GİZLİ TANIĞI DOSYAYA KOYDULAR

Bu fezlekeleri hazırlayanların Cemaat ile ilişkili olduğunu söyledik. Mercek isimli gizli tanığın aslında olmadığı sizin 3 yazınızda var. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığından belge istediniz. Ne varsa gönderdik dediler. Dediniz ki “ben bu Mercek denilen gizli tanığı dinlemek
istiyorum” dediniz.

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, “böyle bir gizli tanık yok ki” dedi. Cemaat böyle bir tanığı benim dosyama koydu, suç işlediler. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı bu suça ortak oldu. Mercek diye bir gizli tanık yokmuş. Benim dosyama konulması kumpastır, suçtur.

Olmayan bir gizli tanığı dosyama ekleyen Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı ve ilgili merciler hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bir diğer iddia; Kamuran Yüksek ile yaptığım iki telefon görüşmesi. İddianamenin 20-21. sayfaları. Kamuran Yüksek o dönem Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ben Grup Başkanvekiliyim. Eş Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla Yüksek beni arıyor ve Strazburg’daki konferansa iki milletvekili görevlendirmemi istiyor. Konuşmada da geçiyor, Kamuran Yüksek bana diyor; “Sağol ya, sizin Faik ile görüşüp çözdünüz değil mi o işi”. Ben de diyorum ki, “Faik ile görüştüm Sebahat’a ilettim. Halletmişler mi?”. İddia şu ki Kamuran

Yüksek bu arada Sabri Ok ile görüşme yapmış, Sabri Ok bu talimatı Kamuran’a vermiş o da bu talimatı bana vermiş. Bu konuşmada ne Sabri Ok’un iması ne ismi geçiyor. İddianame diyor ki, “KCK arasındaki ilişkiyi Faik Hoca isimli kişi yapıyor diyor. Faik Hoca bizim Avrupa temsilcimizdir. Hem ben hem de Kamuran Yüksek gençliğimizden beri parti çalışmalarındayız ve yaşça bizden büyük olduğunda ona Faik Hoca diyoruz. DTP döneminde Faik Yağızay’ın Avrupa Temsilcimiz olarak atandığına ilişkin yazıyı ibraz ediyorum. HDP tarafından Dış İlişkilerden Sorumlu Hişyar Özsoy’un Faik Yağızay’ı AP temsilcimiz olarak atadığını ibraz ediyorum.

Bazı fotoğraflar sunuyorum. Faik Yağızay Avrupa Parlamentosu Başkanı ile tokalaşıyor. Faik Yağızay bütün görüşmelerimize eşlik ediyor. Yıllardır partimizin Strazburg Temsilciliğini resmi olarak yürüten kişidir. Savcı bu konuda hiçbir delil sunmuyor, Faik Hoca denilen kişiyi sanki illegal kişi olarak sunuyor. İşte kumpas budur. Kamuran Yüksek o dönem beni aramış, hatırlamıyorum aradan 10 yıl geçmiş. Belgeleri geldiği için biliyorum. “Faik Hoca Strazburg’a özellikle seni ve Gültan Hanım’ı istiyor. Etkili bir konferanstır” diyor, ben de “hayır, uygun değiliz” diyorum ve gitmedik. Görev verdiğimiz milletvekili gitti. Kamuran Yüksek benden talepte bulunuyor. Konuşmalardan da tuttuğum evraklardan da net anlaşılıyor. Bana böyle bir talimat verildiğine ilişkin ima bile yoktur, 10 yıl önce yapılmış siyasi çalışmadır, açık bir faaliyettir. Şimdi FETÖ’den tutuklu olan savcı bunu iddianameye sokmuştur. Bu delil de sahte bir delil.

3’üncü İkram Ersöz ile ilgili olan iddia. Ali Oruç isimli kişiye örgütten bir talimat gelmiş. “Elazığ’da Demirtaş ve Gültan Kışanak, örgüt adına ziyarette bulunacak ve ondan özür dileyecek.” Ne böyle bir olaydan haberimiz oldu ne böyle bir şey yaşandı. Fezleke ile haberimiz oldu. Ali Oruç yargılandı ve beraat etti. Buna rağmen savcı bu delili bu dosyaya koydu. Savcı araştırmadı, siz bir yıldır araştırmadınız. Yahu gidin şu İkram Ersöz ailesini araştırın, “gelip bunlar sizinle görüştü mü” diye sorun. Niye almıyorlar, çünkü yalan olduğunu hepsi biliyor. İkram Ersöz ailesini hayatım boyunca ne gördüm ne tanıdım. Böyle bir talimat gelmedi. Aslında savcının delil ortaya koyması gerekiyordu ama ben sunuyorum.

Organik bağ iddiasına dair üç delilin üçü de yalandır, kumpastır Lehime olan bir delili bir yıldır göndermeyen emniyet benimle ilgili olmayan ama ismimin geçtiği ne kadar “delil” varsa dosyaya gönderiyor. Kovuşturma başlamış Muş, Bingöl, Diyarbakır emniyetleri gece gece arşivi araştırıp Demirtaş’ın isminin geçtiği ne kadar dosya varsa gönderiyorlar. Emniyette Demirtaş ile ilgili bir masa vardır. Bu masa özel olarak çalışıyor. Bu delillerin dosyamızla alakası da yok. İkram Ersöz ile ilgili 4-5 yazı gönderdiniz, bu delili gönderin diyoruz ama göndermiyorlar. 3 tane organik bağ iddiasının 3’ü de yalandır, kumpastır.

BALUKEN, YÜKSEKDAĞ VE TÜM ARKADAŞLARIMIZIN DOSYALARI KUMPASLA DOLU

Bu sahte delillerle ilgili sizin suç duyurusunda bulunmanız gerekiyor. Şimdi af gerekçesi için ne diyorlar Cemaat kumpası var diyorlar. Yahu Figen Yüksekdağ, İdris Baluken ve diğer arkadaşlarımızın dosyaları bu kumpaslarla doludur.

Geri kalan tape kayıtları geldi mi gelmedi mi? Cezaevinde 10 binlerce karmakarışık belgeyi takip edemiyorum. Ben dava dosyamda ne oluyor bilemiyorum. Hangisi hangi dosya ile ilişkilidir, hangisi hangi diğer delille ilişkilidir bilemiyorum. Neredeyse 20 bin sayfayı buldu. Benim bunları okumam 5 yılımı alır. Mahkemenizin delilleri yeniden incelemesi gerekiyor.

Mahkeme Heyeti: 9 ve 31 nolu fezlekelere ilişkin ek savunma hakkı vermiştik. Diyarbakır’daki basın açıklamasına ilişkin… Hatırlatayım. İddianame de sizin terör örgütü yöneticisi olduğunuz ve bunları terör amaçlı yaptığınız söyleniyor… Ben kanuni dayanağımızı söyledim Selahattin Demirtaş.

6-8 EKİM KOBANE OLAYLARININ ASIL SORUMLUSU HÜKÜMETTİR

Demirtaş: İlk defa dosyaya giren şey ne onu anlamıyorum. 6-8 Ekim Kobanê eylemleri ilgili savunmamı tekrarlıyorum. Bunun hiçbir şekilde şiddet olayıyla bağlantısı kurulamaz. Bu olayların asıl sorumlusu hükümettir. Bizim hiç bir şekilde dahiliyetimiz olmamıştır. 5 Ekim
akşamı genel merkezimiz tarafından atılan tweet’in saatiyle ilgili iddianame savcısı kasten yanlış bilgi yazmıştır. Bizim iddia ettiğimiz saatin doğru olduğu anlaşılmıştır. Bu atılan tweetin amacı ne şiddete yöneliktir ne de böyle bir sonucu vardır. 32 Merkez Yürütme Kurulu üyesi
ifade bile vermedi.

Doğrusu da budur. Geri kalan arkadaşlarımızdan bir kısmı bu suçtan dolayı tutuklandı ve bununla ilgili AYM iki arkadaşımız hakkında haksız tutuklama nedeniyle ihlal kararı verdi. Sadece mahkemeniz 24 Haziran seçimlerine giderken bu konuda bir zemin hazırlamak için bir karar verdi. Bundan sonra bütün Merkez Yürütme Kurulu üyelerimizin gelip ifade vermesini isteyeceğim. Sayın Figen Yüksekdağ katıldığı duruşmada bunu teyit etti. Ben o saatlerde Başbakan ile görüşme yapıyordum. İşin doğrusu budur. Dağlıca’daki saldırının talimatını benim verdiğimi manşetten veren medya hakkında kimse soruşturma başlatmadı

9 No’lu fezlekede de yaptığımız konuşma ya da basın açıklamasının asıl niyetinin yaşanan çatışma ve şiddeti durdurmak olduğunu basın mensupları ile uzun uzun paylaşmıştım. Demişim ki, “Bir yandan da bu acıların son bulması için ısrarlı bir barış çabası yürütüyoruz.
Halen maalesef sonuç alabilmiş değiliz ve ülkemiz de kan akıyor. Bu ülkedeki medya Dağlıca’daki saldırının talimatını ben vermişim gibi manşetten verdi. Türkiye’de bir arada yaşam söylemlerimize rağmen henüz ateşken devam ederken, 166 yerde partimize saldırı oldu, iki gün boyunca partimizi yakıp yıkanlar ve bunu terör bahanesiyle yapanlar, sizin alçaklıklarınızı 7 Haziran seçimlerinden önce de biliyorduk. O zaman şiddet mi vardı? Herkesin protesto etme hakkı vardır insanların protesto etme hakları vardır. Biz onların protestolarını da bize yönelik eleştirilerini de dikkatlice dinleriz, doğru mudur yanlış mıdır anlamaya çalışırız”.

Parti Binalarımızı yakanları kast ederek, “İki günde 400’den fazla yerde saldırı yaşanmıştır” dedim. Parti binalarımız, Kürtlere ait işyerleri, otobüsler cayır cayır yakıldı ve hiçbiri ile ilgili bir soruşturma yapılmadı. Buna ilişkin açıklama yaptım ve “belirlenen yerler devlet eliyle
organize bir şekilde yakılmıştır, bunun anlamı 400 vekil vermezseniz sonucu budur demek isteniyor.” dedim. Bunu yapanlara “tutuklanıp yargılanacaksınız” dedim. Bu ülkedeki medya Dağlıca’daki saldırının talimatını benim verdiğimi manşetten verdi. Kimse de bunlarla ilgili soruşturma başlatmadı.

Eleştirilerimin tamamı şu paragrafta olduğu gibi; “içeriye girmeye çalışıyorlar diyoruz, girdiler ateşe verdiler saatlerce müdahale edilmedi. Valiliği aradık, terbiyesizce saygısızca konuşulduktan sonra telefonu kapattılar. Bu da gösteriyor ki devlet kararı ile devlet parti binalarımızı ateşe vermiştir”. Bu açıklamaların tamamı eleştiri hakkı kapsamındadır ve ne hiçbirinde şiddet çağrısı vardır ne de buna yönelten bir şey.

Hangisinin 83/1 kapsamında kaldığını, kalmayanlara Anayasa kapsamında olanlara ilişkin savunmamı almanızı talep ediyorum. Bu konuşmaların aynısını ben Meclis’te yapmışım. Usul, adil yargılama açısından bana tanınan hakkın verilmesi için bir ara karar verilmesin istiyorum. Savunma yapacağım, savunma yapmaktan kaçmak için söylemiyorum. “Bunlar geldikten sonra savunma yapmak istiyorum” dedim.

Savcı: İddianame içerisinde yer alan konuşmaların yasama sorumsuzluğu kapsamında kalıp kalmadığının tespitini yapma görevinin, mahkemenin yargı görevi içinde kalması nedeniyle bu değerlendirmenin mahkemece yapılması ve bilirkişiye yaptırılması yönündeki talebin
reddine karar verilmesi talep olunur.

Mahkeme Başkanı: Gereği düşünüldü.

Avukat Mehmet Emin Aktar araya girerek: Yasama sorumsuzluğuna ilişkin herhangi bir tartışma yok. Anayasa açık. Konuşmanın içeriğinde suç olabilir. Anayasa bunu yasaklamış siz bu seçilmişe dokunamazsınız demiş…

Demirtaş: Avukatlar daha açık ifade ettiler. Savcı Bey’in mütalaasından da anlaşıldığı üzere talebim doğru anlaşılmamış. Benim elimde de avukatlarımızın elinde de Parlamentodaki konuşmamın çözüm tutanağı yok. Bilirkişi şu incelemeyi yapar; binlerce sayfalık konuşma
içerisinde yasama dokunulmazlığı kapsamındaki konuşmaları ayıklar ve bunu mahkemeye sunar. Karar mahkemenin takdirine kalır. Benim elimde çözüm tutanakları yok.

Mahkeme Heyeti: Gereği düşünüldü. İddianamede belirtilen konuşma içeriklerinin yasama dokunulmazlığı kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin bilirkişi atanması talebi oy birliği ile reddedildi.

Demirtaş: Grup konuşmalarımda ve Meclis’te yaptığım konuşmaların tamamının dökümünün yapılarak tarafıma tebliğ edilmesini talep ediyorum.

Mahkeme Heyeti: Buna duruşma sonunda karar vereceğiz.

Demirtaş: 3 no’lu fezleke kapsamında çözümler elime ulaştıktan sonra sorumsuzluk kapsamında mı savunma yapacağım yoksa başka türlü mü? 11, 18, 22, 21, 16, 17, 15, 20, 19, 13, 14, 12, 23, 29, 30, 10, 27, 8, 11, 5, 4 no’lu fezlekelere ilişkin bu konuda nasıl savunma yapacağıma karar vereceğim. Bütün fezlekelerde aynı zamanda propaganda suçlaması var. Konuşma içeriklerinin bazıları propaganda olarak isnat ediliyor. Şu anda elimde olsaydı savunmamı çok rahat yapardım. Ben bu konuşmaların büyük bölümünü Meclis Grup toplantılarında ve Genel Kurul’da yaptım.

Mahkeme Heyeti: TBMM’deki konuşmalarınızın çözümü yapıldıktan sonra savunma yapacağım diyorsunuz, doğru mu?

Demirtaş: Doğrudur. Hepsiyle ilgili böyle bir talebim var.

Demirtaş: 10 no’lu fezlekeye ilişkin fotoğraf olduğu için savunmamı yapabilirim. O dönem çözüm süreci kapsamında hem hükümet hem HDP olarak bir çalışma yürütüyorduk. Kamuoyu gözü önünde yapılan çalışmalardı. Bu konuda bir kanun çıkarıldı. Çözüm süreci kapsamında yürütülen faaliyetler hakkında hiçbir şekilde adli, hukuki soruşturmalar yürütülemeyecek dendi. Bizler de zaman zaman İmralı, zaman zaman Kandil’e gittik. Çözüm sürecine desteği artırmak ve gerçekten Kandil’e ve İmralı’ya gittiğimizi göstermek açısından görsel bir çalışma yürütmek açısından bu fotoğraflar çekildi ve bunlar Adalet Bakanlığı bilgisinde kamuoyuna sunuldu. İmralı’da çekilen fotoğraflar resmi bir Adalet Bakanlığı arması olan flash bellekle bana teslim edildi. Kandil ile görüntüleri de çözüm ve barış adına bir fotoğrafla kamuoyuna göstermek istedik. Çözüm sürecinde kamuoyunun desteğini artırmak için çekilmiştir. O fotoğrafla hiçbir şekilde PKK’nin faaliyetini övücü bir faaliyette bulunmadık. O fotoğraf birinin suç duyurusu üzerine fezlekeye dönüştürülmüştür.

Mahkeme Heyeti: Elazığ Ağır Ceza Mahkemesinin, birleştirme kararı ile propaganda yapma ve suçu ve suçluyu övmek iddiasıyla açılan dosya için savunma yapacak mısınız?

Demirtaş: Elazığ konuşmasının bir benzerini grup toplantısında yaptığımı hatırlıyorum. Hangi konuşma olduğu ortaya çıkarsa ona göre savunmamı yapmaya devam edeceğim.

Mahkeme Heyeti: Savunmaya devam etmeyeceksiniz, öyle anlaşıyor.

Demirtaş: Evet Sayın Başkan.