Ülke sınırları dışında hiçbir şekilde ciddiye alınmama talihsizliği yaşayan Damat Bakan Albayrak’ın son şahlanışı yine gergin yüzlerde anlık tebessümlere yol açtı; “Demir bir yumrukla doları 5 liraya indirdik”. Bu tür açıklamaları Eski Türkiye’de ancak Kuzey Kore, Venezüella ve monarşiyle yönetilen bazı Afrika ülkelerinde görürdük, duyardık, güler geçerdik. Seçimler öncesinde doların hangi yöntemlerle baskılandığını sağır sultanın bile duymuş olması bir yana, sadece bir iki sene içinde Türk Lirasının dolar karşısında 4 kat değil de 3 kat değer kaybetmiş olmasını bir başarı olarak lanse ediyor Sayın Albayrak. Bu basitliğe düşmesi, bu konuya değinmesi ve bununla yetinmesi de akıllara söz edecek bir başka başarı kıstasının mevcut bulunmadığı haklı kuşkusunu getiriyor. Bugün açıklanan verilere göre, yıllık enflasyon oranı %20,35’ten %19,67’ye düştü. Albayrak’tan açıklama gecikmedi; “ÜFE’deki ciddi düşüş enflasyondaki düşüşün güçlenerek devam edeceğini gösteriyor”. Bunu duyan da Ak Partinin enflasyon oranını %30-40’lardan %20’ye düşürdüğünü zanneder. Alemsin Sayın Bakan!..

Son zamanlarda tanzim satış araç kuyrukları tecrübelerimiz bağlamında yepyeni bir açılımı yaşıyoruz. Tanzim satış kuyrukları bir yere kadar haklı görülebilir ve gerekli olduğu kabul edilebilir. Sosyoekonomik bakımdan hastalıklı ve zorlu bir dönemden geçiyoruz. Fakat bir yere kadar... Her haftanın belirli günlerinde semt pazarları açılır. Şimdi artık normalde ilçe merkezlerindeki meydanlarda konumlu olan tanzim satış aracı geliyor ve bu semt pazarlarının girişine ve neredeyse pazar girişini kapatacak şekilde yerleştiriliyorlar. Bunun tam adı kepazeliktir. Hem pazara gelen vatandaş ile dalga geçmek hem de sabahın köründe oraya tezgâhını kuran pazarcıyı aşağılamak ve zulmetmek demektir bu yapılan. Herhalde ilk bakışta bize insafsız ve zalimce gibi gelen bu uygulamada iktidar partisi tarafından yapılan basit hesaplama şöyle bir şeydir; Pazarı kuran ve o gün orada çalışan esnaf sayısı olsa olsa birkaç yüzdür. Fakat o gün o pazarlara gelen ve meyve sebze satın almaya çalışan vatandaş/müşteri sayısı ise birkaç on bindir. Dolayısıyla tanzim satış araçlarını hemen pazarların girişlerine park etmek suretiyle kazanacağımız seçmen sayısı, ürkütüp küstüreceğimiz esnaf sayısından kat be kat fazla olacaktır. Binaenaleyh, ‘beka’ önemli ve durmak yok, yola devam...

Benzetmek gibi olmasın ve sözümüz meclisten de dışarı ama Hitler’in (çöküşe geçtiği son yılları da dâhil olmak üzere) etrafındaki yalaka ve dalkavuk takımı tüm güçleriyle ‘ikinci adam’ olmak için uğraşıyorlar, çalışıyorlar, çabalıyorlar ve itinayla (birbirlerinin de) kuyularını kazıyorlardı. Bu üç beş ismi hepimiz ezbere biliyoruz. Çünkü Almanya’da artık parti yoktu, sadece Hitler vardı. Hitler’e bir adım olsun yakın olmak demek, cennete yakın olmak gibiydi ve dünyanın bütün nimetleri önünüzde serilirdi. Ne yazık ki buna benzer bir durum şimdiden bizde de baş göstermeye başladı. Özellikle Süleyman Soylu ile Berat Albayrak arasında Sayın Erdoğan’ın halefi olmak adına büyük bir savaş ve mücadele söz konusu. Devlet için değil, millet için hiç değil, bu yakınlığı az daha arttırmak adına, her türlü ödün veriliyor, her tür adım atılıyor.

Türkiye’de kamu borcunun milli gelire oranı 2017 sene sonunda %8,4 iken, 2018 yılı 3. çeyrek sonu itibariyle %13,7’ye yükseldi. Böylece %70 oranında bir artış yaşanmış oldu. Ülkenin kamu kaynakları ‘cömertçe’ heba ediliyor, beka meselesi olarak kabul edilen 31 Mart yerel seçimlerine endekslenmiş olarak harcanıyor, saçılıyor ve savruluyor. Mevcut iktidar döneminde yapılan ve düzenlenen kamu ihalelerinde milli gelirimizin dörtte birinden fazlasını on şirket almış, yani 205 milyar dolarlık ihalenin 135 milyarlık bölümünden bahsediyoruz. Ülkemizin övünç kaynaklarından Limak 48,4 milyar dolar, Cengiz 42 milyar dolar, Kolin de 40,4 milyar dolarlık ihale ‘kazanmış’. Sadece 2017 yılında 5.000’den fazla milyoner ve son 13 yılda da 13.000 girişimci ve işveren Türkiye’yi terk etti. Örneğin ABD’de konut sahibi olan Türklerin sayısı 2015’de 1.000 iken, 2016 yılında bu sayı 6.000’e yükselmiş. İngiliz pasaportu almak için başvuru yapan yatırımcı sayımız da %25 artmış.

Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’in Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatması ile tetiklenen ekonomik krizden hemen sonra gidilen seçimlerdeki boşluğu çok iyi bir biçimde değerlendiren, sadece bir yıllık bir parti olan Ak Parti’nin iktidara oturmasından bu yana, Türkiye’de iktidar olma amacını güden hiçbir parti olmadı ve kurulmadı. CHP ile MHP’nin fonksiyonları ve oynadıkları rol malum. Onun dışında kurulanlar ve şu aralar kurulacağı söylentisi yayılanların da tek amacı, açıktan veya gizliden, doğrudan veya dolaylı olarak iktidar ortağı olmak, önce arkadan vurup, sonra yandan cebini doldurmak veya en azından Türk seçmeninin milli, manevi ve ideolojik değerlerini ve zayıflıklarını sömürmek suretiyle %7 barajını aşarak hazine yardımından nemalanmak olmuştur. Ne yazık ki durum böyle ve ne yazık ki bu döngünün değiştiği veya değişeceği yönünden en ufak bir emare bile söz konusu ve mevcut değil… İşte bu karanlık ve kaotik atmosferde 2023 öncesindeki son seçime yaklaşıyoruz. Tabii ki Cumhur ittifakının alabileceği nispeten düşük bir oy oranı neticesinde Bahçeli’nin yine çok sürpriz bir çıkışla erken genel seçim istemesi ihtimalini unutmamak gerekir.

Bugünün özlü sözü dilerseniz Sayın Cumhurbaşkanımızdan gelsin. Erdoğan atanamayan öğretmenler için şu yorumda bulundu: “Herkes hak ettiği hayatı yaşar…”