Ermeni soykırımı 1915 senesinde gerçekleşti. Ermeni halkı her 24 Nisan'da yaşanan soykırım için anma gerçekleştiriyor. Ermeni soykırımın üzerinden 105 yıl geçmesine rağmen soykırımı yapanlardan hesap sorulmadığı gibi, soykırımı yapan irade ise bugün hala iktidarda. Soykırımcıların bugünkü temsilcileri olan güçler yüzyıllık projeleri olan coğrafyamızın tümüyle Türkleştirilmesi için geride derli toplu kalan son halka olan Kürt halkına ve Alevî kesimine karşı görülmemiş soykırım politikalarına devam ediyor. Ayrıca yüzyıl önce yaşadıkları soykırım ile coğrafyamızdaki varlıkları yok olma eşiğine gelen Süryani halkına yönelimlerini de unutmamak gerekir. Sudan nedenlerle gözaltına alınan Süryani din adamlarını, toprakları zorla ellerinden alınmak istenen Süryani ailelerini ve son olarak da kaçırılan Diril ailesini, katledilen Şimoni Diril'i ve kaçırıldıktan sonra hala haber alınamayan Hurmüz Diril’i hatırlarsak, var olma mücadelesi veren Süryani halkına karşı yapılanların da bu acımasız politikaların sonucu olduğunu söylemek isterim. Ben de Pontoslu Rum halkının bir parçasıyım. Türkiye'den ayrılmadan önce son dönemde Süryani halkına olan yönelimlere benzer deneyimlere sahip olduğumu aktarmak isterim. Elbette bu yönelim sadece bana değil, Pontos'ta olsun ya da Pontos dışında olsun Pontos Rumlarının temel demokratik hakları için mücadele yürüten herkes için böyledir. İşte son dönemlerde Romeika/Pontiaka diline dönük çalışmalar yapan sanatçılar ve aktivistilr de hedef tahtasına oturtulmuş durumdalar. Tekrar kendi öznel durumuma dönüp de devam edecek okursam, Şırnak'ta 22 Nisan 2017 tarihinde yakalanıp da hapishaneye gönderilmeme neden olan sürecin basamakları Nisan ayının son iki haftasına girdiğimiz günlerde Ermeni ve Pontos soykırımıyla ilgili yazdığım iki yazı ile tamamlanmıştır.

Zaten Pontoslu bir Rum/Elen olarak Kürt halkı ile dayanışmam yüzünden daha önce çok sayıda hakkımda dava ve dosya açılmıştı. Gülenci darbe girişiminin ardından hükümet tüm ülkede OHAL ilan ettikten sonra bu durumu fırsata çevirdi ve ülkede tüm muhaliflere yöneldiler. Roboski katliamının 6. Yıldönümüne sayılı günler kala bizler de yönelime maruz kalanlardandık. O gün gözaltı marifetiyle esir alınmamız da, o süreçte hakkımızda açılan dosyaların davalara dönüştürülmesi de aslında bize verilen gözdağıydı. Hakkımda açılan soruşturmalar, Kürt halkı ile dayanışma için yaptığımız şeyler ve vicdani retçi olduğum için yaptığım çalışmalar üzerinden açılan şeylerdi. O dönemde yeni olan ve OHAL ile ortaya çıkan şey ise Pontos Rum'u olarak yaptığım çalışmalar ve paylaşımlardı. Soykırım sürecinden sonra geride kalan biz Pontos Rumları sessiz kalırsak, kimliğimize dâhil demokratik, anayasal mücadele yöntemlerini kullanmayı tercih etmezsek hiçbir sorun yoktu. Bunu yapmayıp da demokratik, anayasal yöntemler ile kendimize, halkımıza karşı olup bitenleri yüksek sesle dillendirmeye başladığımda, OHAL'i fırsat olarak gören güç tarafıma karşı acımasızca bir yönelime başladı. Süryani halkı şahsında olduğu gibi, tek tük bile kalsak yüzyıllık ırkçı Türkleştirme politikalarını günümüzde yürütenler için bu durum dahi engel olarak görülüyordu. Ne kendi halkına, ailene ne olduğunu soracaksın, ne de kültürümüze, dilimize, tarihimize ilişkin bir çalışma yapacaksın, eğer böyle çalışmalar yaparsanız şahsım örneğinde olduğu gibi ülkeyi terk etmeye kadar varan cezalandırma yollarına maruz kalırsınız. Yukarıda değindiğim gibi bu cezalandırma şahsi değil, benzer yönelimlere maruz kalan başka aktivist ve sanatçılarımız da var. Aslında tüm bu yönelimler 1914 ile 1923 arası süreçte Pontos'ta soykırıma maruz kalmış halkımızın verdiği demokratik hak arama yollarını kapatmak amacını da taşıyor, halkımıza karşı yürütülen soykırım politikalarının devam ettiğinin bir göstergesi durumunda.

Geçmiş soykırımcı güçlerin günümüzdeki temsilcileri sürece göre politikalar üretmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Pontos soykırımının yıl dönemi seçim çalışmaları dönemine denk gelmişti ve biz Pontoslu Rumları, Yunanlıları bir kere daha denize dökmek hükümetin seçim vaatleri arasında yer alıyordu. Ayrıca Mustafa Kemal'in muhafız alayı komutanı ve Ermenilerin, Pontos Rumlarının, Kürt halkının kanlı katili çeteci milis albay Topal Osman paylaşılamıyordu . Çeteci milis albayı aklamaya çalışanlar mı dersiniz, yoksa balmumu heykeli yarışına girenler mi dersiniz , konsept inkar ve savaş konseptiydi, her şey, her kampanya ona uygun ilerledi . Aralık 2019 süreciyle birlikte ilk Çin'de ortaya çıkan #Colvid19 virüsü bugün nerdeyse tüm dünyayı etkisi altına almaya başladı. Türkiye de virüsün en yoğun yaşandığı ülkelerden biri ve maalesef İtalya benzeri gevşek bir politika izliyor. Bu yazının konusu elbette virüs değil ama tam bu sürecin ortasında hükümetin başı olan kişi yine bir zor durumu 'fırsat' olarak gördüğünü açıkladı. 24 Nisan yaklaşırken Covid-19 ile ilgili ilginç bir şey yaşandı. Hükümete yakın medyada Ermenistan'ın Covid-19 yüzünden Türkiye'den tıbbı yardım istediği yazılıp çiziliyordu. Herkes bir anda şok oldu. Tabi bu haberin doğrulanması için gözler Ermenistan'a çevrildi. Neyse ki bir süre sonra Ermenistan yetkilileri açıklama yaparak böyle bir şeyin söz konusu olmadığını açıkladı. Peki resmî olarak böyle bir şey söz konusu değilse bu durumun açıklanması ne olabilirdi. Daha önce de birçok kez benzeri durumda yaşandığı gibi, Türkiye devletinin en hayati tehlikeleri yaşadığı dönemlerde, AKP hükümetleri bu dönemleri kendinden yana kazanca dönüştürmek için süreci istismar eder. Hükûmetin başı olan taraflı cumhurbaşkanı RTE bizi şaşırtmayarak Covid-19 virüsüyle ilgili bu durumu 'fırsata' çevirebiliriz demişti. Hazır 24 Nisan yaklaşırken de fırsatlardan yararlanma için bir algı operasyonu için start verildi. Bu algı oyununu patrik seçimlerinde oldukça etkili olduğu Ermeni kilisesi ve din adamları üzerinden yaptı. Bu sefer geçtiğimiz seneden farklı bir yol izlendi, bu süreçte sözde iyi polisi oynuyorlardı. Fırsat da ele geçmişken bu adımla ulusal ve uluslararası kamuoyu manipüle edilerek 24 Nisan anmalarının etkisi kırılmak isteniyordu.

Bu soykırımcı güçlerin neler yapabileceğini, yukarıda izledikleri bazı politikaları irdeleyerek göstermek istedim. Bu hastalıklı yapının ne kadar tehlikeli olduğu gün gibi ortada, şimdi bu modern Abdülhamitlerin, Enverlerin, Talatların, Mustafa Kemallerin politikalarına karşı çıkmayanların Ermeni soykırımına karşı dayanışması da sahtedir, yalandır ve iki yüzlüdür. Yüzyıllık soykırım politikalarını boşa çıkaracak bir dayanışma ruhu gerekmektedir. Ancak o zaman ilk etapta Ermeni halkına, Pontos Rumlarına, Süryani halkına yapılan ikinci etapta Kürt halkı ve Alevî kesimiyle devam eden bu coğrafyanın ırkçı manada Türkleştirilmesi politikaları boşa çıkarılmış olur. Ermeni soykırımın 105. yıldönümü vesilesiyle soykırım mağduru olan mazlum Ermeni halkının acılarını paylaştığımı bir kere daha belirtirken, dayanışma duygularımı da iletmek isterim.