Gazeteci Fehim Işık 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Işık, “Cemaat zamanında hukuksuzluğun en büyüğünü yaptı, bugün hukuksuzluktan en çok çekenler onlar. Ordu mensupları bu ülkede olmadık katliamlara, hak ihlallerine imza attılar, bugün aynısı kendilerine yapılıyor.

“Emin olun bugün güç ellerinde olduğundan olsa gerek her türlü hukuksuzluğu yapma hakkını kendinde görenlere de bir gün hukuk lazım olacak” diye yazdı.

Fehim Işık’ın Haberdar’da yayınlanan, "Hukuk ihtiyacınız olduğunda değil her zaman lazım” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye, daha öncekilerinden farklı bir darbe ile karşı karşıya kaldı. 1962’de Talat Aydemir küçük bir grupla, önemli bir kısmı askeri öğrenci olan yandaşlarıyla bir darbeye yeltendi ve kısa sürede yakalanıp idam edildi. 1960, 1971 ve 1980 yıllarında ise ülkenin geleceğinden on yıllar çalan darbeler gerçekleşti.

Bunlar ise ordunun hiyerarşik düzeni içinde yapılan ve iktidarı deviren darbeler oldu. Son darbenin yüzde 92 ile kabul edilen faşist anayasası hala büyük çoğunluğu ile yürürlükte.
 
15 Temmuz darbe girişimi bunların tümünden farklı oldu. Öncelikle öyle sanıldığı gibi küçük bir grup tarafından planlanan bir darbe girişimi olmadığını söylemek mümkün.

Gözaltına alınan askerlerin rütbelerine ve sorumlu oldukları illere bakınca bile nasıl bir genişliğe sahip olduğunu görürüz. Ancak bu darbe girişimi, hiyerarşik sıralama içinde yaşama geçirilen bir darbe de değildi.
 
Bu genişlikte bir darbeyi ne yalnız başına Fetullah Gülen Cemaati yapabilir, ne de Erdoğan kendi elini güçlendirmek için böyle bir darbenin organizasyonunu göze alabilir. Bunların ikisi de olmadığı kanaatindeyim.

Bir grup asker ki büyük çoğunluğu kanaatimce ulusalcı, hala orduda kalmayı başaran az sayıdaki Cemaat yanlısının desteğiyle iktidarı ele geçirmek için darbe yaptı ve başarısız oldu.

Başarısız olmalarının en önemli nedeni de kendilerine destek vermeyen askerlerdir. Askerlerden destek alamayan darbe girişimcileri karşılarında halkı ve polisleri bulunca da iktidarı ele geçiremedi.
 
Buraya kadar tamam da asıl olan bundan sonrasını konuşmak olmalı.
 
Darbe, iktidarı hedeflemişti, tamam da darbeye maruz kalan iktidar ne yapıyor?
Peki, iktidarın yandaşları!..
 
İktidar, darbenin başarısız olmasını fırsat bilerek yapamadıklarını, yarım bırakmak zorunda kaldıklarını yaşama geçirmeye başladı. Yasal düzenlemeyle yapmak istediği yargı erkini tamamen ele geçirme operasyonunu, önceden hazırlandığı çok belli olan mimli listedeki yargı mensuplarını açığa alarak, gözaltı işlemi uygulayarak tamamladı gibi.

Aynı operasyonu ordu içinde de yaptı. Sıradan rütbelileri, emir erlerini saymazsak bile yüzlerce rütbeli üst düzey subayı gözaltına aldı, tasfiye etti.
 
Yargı mensuplarının, darbeci askerlerin görevden alınması, gözaltı işlemine maruz kalmaları, yargılanıp ceza almaları doğrusu zerre umrumda değil. Evet, bu işlemlerin gerçekleştirilmesinde hukuk kurallarına uyulması, darbeci olsalar bile onlara karşı da haksızlık yapılmaması, işkenceye maruz bırakılmaması esastır.

Amenna. Bundan şüphem yok. Ancak bu durumun iki ucu pisliğe bulanmış değnek gibi görülmesi gerektiğini de unutmayanlardanım.
 
Görevden el çektirilen, gözaltına alınan yargı mensupları, askerler bu ülkede yaşama geçirilen tek haksızlığın karşısında durmuşlar mı? Bırakın 90’lı yıllarda yapılanları daha birkaç ay önce bodrumlarda katledilen insanları görmeyenlerin, hatta o insanları katledenlerin iktidar olmaları durumunda bugünkü iktidarın yaptıklarından farklı bir şey yapabileceğini kim iddia edebilir?

Evet, insan olarak doğmaktan ve suçlu olsalar bile suçları sabit bulununcaya kadar suçsuz oldukları zannı ile tüm haklarının gözetilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak şu da belli, hem darbeyi yapanlar, hem de darbeye maruz kalanlar demokrasinin d’sinden feyz almamışlardan oluşunca başka da şey beklenmezdi.

Emin olun kim iktidara gelseydi, diğerini linç edecekti, cadı avı başlatacaktı, olmadık işkencelere maruz bırakacaktı. Nihayetinde şimdi yaşanan da budur.
 
Durumun bir diğer yönü de var.
 
Sokağa davet edilenler her türlü provokasyona açık bir biçimde sokakta kalmayı sürdürüyorlar. Bunlara laf anlatmak da zor. Bunların gözünde hükümete muhalif iseniz darbecisiniz. Neuzibillah, darbeciliğinize karar verdilerse her an bir linçe de maruz kalabilirsiniz. Bunun yansımalarını sosyal medyada görmek mümkün.
 
Yılların adli tıpçısı, insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı gözaltına alınan askerlere yapılanın insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Ters kelepçe takılamayacağına ve işkence edilemeyeceğine dikkat çekti.

Bir görseniz ona karşı yazılanları. Neler yok ki! Özellikle kendine Reisçi adını takanlar ateş püskürüyor. Bunlar öyle adı sanı gizli troller de değil, aralarında basbayağı bilinen insanlar da var.
 
Aynı içerikte olmasa da özen gösterilmesi gereken benzer bir duruma da ben dikkat çektim. Bu dönemler pusludur ve provokatörlerin mumla arayıp bulamayacakları günlerdir, diye yazdım.

Sokağa davet edilenler arasında Alevi mahallelerine gitmek isteyenler, sayıları az da olsa açık giyimlilere “Bekleyin, sıra size de gelecek” diyenler, her muhalifi darbeci görüp tehdit edenler, geçtikleri güzergah üzerinde bulunan HDP büroları ile Cemaat’e yakın kurumların kapılarını, camlarını kıranların yaptıkları, provokasyon değil mi? T

amam, halkın sokağa çıkması darbeyi önleyen bir etken! Peki, tüm Alevileri, solcuları, AKP’li olmayanları darbeci ilan etmek neyin nesi? Bu yapılmıyor mu?

Hadi yapılmıyor diyelim; peki, kitleler arasında tekil provokatörlerin bulunması olasılğı yok mu? Bunların başarılı olup kitleleri galeyana getirmeleri mümkün değil mi? Nihayetinde 16 Temmuz günü Malatya’da çekilen bir videoda bu durum çok açık biçimde gözleniyor.

Ertesi günü de CHP milletvekili Veli Ağbaba’nın girişimleri olmasa bu provokatörlerin çağrısı karşılık bulacak ve Malatya’da bir mezhep çatışmasının fitili ateşlenecekti.
 
Yönetenlerin şiddetten nemalandığını, şiddetin büyümesinin zararlarına olmadığını artık anlamış olmamız lazım. Bu nedenledir ki porovokatörleri engellemek yerine “İdam isteriz” diyenlere “Bu taleplerinizi de dikkate alacağız” yanıtını veriyorlar.

Halkı sokağa davet edenler sağduyulu davranmaz, intikam histerisi ile hareket ederken kontrolsüz kitlelerden sağduyunun sesi olmalarını, intikamcı duygularla hareket etmemelerini nasıl bekleriz.
 
Yok! Kim ne derse desin doğruyu söylemekten başka çaremiz yok. Cemaat zamanında hukuksuzluğun en büyüğünü yaptı, bugün hukuksuzluktan en çok çekenler onlar. Ordu mensupları bu ülkede olmadık katliamlara, hak ihlallerine imza attılar, bugün aynısı kendilerine yapılıyor.

Emin olun bugün güç ellerinde olduğundan olsa gerek her türlü hukuksuzluğu yapma hakkını kendinde görenlere de bir gün hukuk lazım olacak. Bu ülkenin muhaliflerini, devrimcilerini mi merak ediyorsunuz? Canınızı sıkmayın, onlar hukuksuzluğa da, baskı ve işkencelere de şerbetli. Çünkü tek olağan gün görmediler.

Bu durum elbet direngenliklerini artırdı; beraberinde boyun eğmemeyi de öğretti onlara. Buna rağmen dedikleri de intikamcı davranmaktan vazgeçip hep birlikte özgür yaşanacak demokratik koşulları oluşturmak. Bunu gerçekleştirmek için en geniş biçimde bir araya gelişi başaramamış, böylece günümüz iktidarının ekmeğine yağ sürmeyi becermiş olsalar bile Allah var direnmeyi, boyun eğmemeyi öğrenmişler. Bu avantaj ve deneyimle herkese akıl verme hakları da var. Demokratik hukuk düzeni herşeyin ilacıdır ve bu yalnız muhaliflere değil, herkese lazım...
 
Son bir not da Haberdar sitesinin engellenmesine. Teknolojinin giderek geliştiği bu dönemde engellemelerin işe yaramadığı çok açık. Buna rağmen ortam fırsatı değerlendirilerek onlarca site yasaklandı. Ama şunu da unutmamak gerek; Cumhurbaşkanı bile olsanız yeri geldiğinde onca olanağa rağmen halka hitap etmek için bir facetime’e gereksinim duyabiliyorsunuz.

Biliyorum, bunlar aslında engellemek için yapılmıyor, diyeceksiniz. Doğrudur, dert korkuyu yaymak, herkesi biata zorlamak. Eh! Biat eden varsa önden gitsin, bağlılığını ifade etsin...