Recep Güven, Diyarbakır’da bir emniyet müdürü, “dağda ölen terörist için ağlamayan insan değildir, hepimizin kendine sorması gerekir, neden dağa çıkıyorlar diye, bu durumda hepimizin dağa çıkan o insanlara karşı sorumluluğu var” dedi.

 

“Neden onların dağa çıkmalarını engelleyemedik diye kendimize sormamız lazım!” dedi.

 

Aslında bütün bunları büyük ihtimalle bildiğimiz "iyi polis-kötü polis", "havuç-sopa", "papaz-cellat" politikalarının bir gereği olarak söylüyordu. Devletin böyle politikalar ve söylemlerle halkı kandırabileceğine inanıyordu.

 

“Hepsi bizim insanımız,” dedi, başka şeyler de dedi, bu kadarına bile tahammül edemeyip insanlar onu topa tutmaya başladı.

 

Hangi topları attılar?

 

En sert yaklaşım sayın başbakanımızdan geldi, “ölen terörist için ağlamadık ve ağlamayız biz, bu bizim insani ve vicdani görevimizdir. Birilerini sevindirmek için o sözleri söylemeyiz” dedi.

 

Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi? “Bu bir ayrıştırmadır, o sözlere şehit yakınları ne der? Herkes işini yapsın, o bir emniyet müdürüdür, güvenliği sağlasın yeter!” dedi.

 

Bahçeli çok kızgındı. “Bu küstahlıktır” dedi.

 

Dün Valinin sözlerine tek arka çıkan Arınç oldu, bir de BDP fazla derine inmeden destek verdi.

 

Vali Recep Güven’in sorduğu soruyu sormak lazım, “Dağda ölen için kim ağlar?

 

Ağlamayla ilgili hepimizin aklına gelen ilk söz, “ağlarsa anam ağlar…” değil mi?

 

Gerçekten de kaybedilen tüm canlar bu ülkenin analarının evlatları.

 

Ölen düşman değil, dağdakini bitirmeye çalışmak çözüm değil, ki o bile gerçekleştirilemiyor.

 

Asıl çözüm, dağa gidişleri engellemektir, o yolu kapatmaktır, onları dağa götüren tüm nedenleri ortadan kaldırmaktır. Yani eşit yurttaşlıktır.

 

Yoksa analar ağlamaya devam eder, kimi dağdaki için ağlar, kimi askeri için.

 

Bu toprakların evlatlarının kurtuluşu ancak ve ancak analar ağlamasın diyerek dağa giden yolları kurutmakla mümkündür. Bu demokrasidir, insan haklarıdır, saygıdır, kabuldür.