Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlamasıyla kısa sürede çok sayıda kişi tutuklanırken aralarında gazetecilerin de bulunduğu birçok kişiye dava açıldı. Böyle bir suçlamanın hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta herhangi bir karşılığının bulunmadığını belirten hukukçular ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlaması ‘katalog suç’ kapsamında değerlendirildiğini ifade etti.

Uygulamayı, Birgün gazetesinden Can Uğur’a değerlendiren Avukat Ercan Kanar ile Avukat Benan Molu verilen kararları hem Yargıtay kararlarını hem de Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından örneklerle karşılaştırdı.

‘PARTİ BAŞKANI GİBİ’

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylem ve uygulamalarıyla bir cumhurbaşkanından çok bir parti başkanı gibi davrandığını” belirten Ercan Kanar “Yargıtay 8. Dairesi’nin içtihat haline gelmiş kararları var. Topluma mal olmuş toplum önünde bulunan kişilerin özel hayatı da düşünceleri de dahil olmak üzere kamuoyu tarafından eleştirilebilir. Bunu hakaret kapsamında ele alamazsınız. Hukuki olarak böyle bir eleştiri yapılabilir. Bu konuda ‘hakaret’ kavramı üzerinden bir suç eylemi ortaya koyamazsınız” diye konuştu.

‘BİRÇOK ÜLKEDE YOK’

“Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçunun birçok ülkede suç olmaktan çıkarıldığını” ifade eden Kanar, ‘Böyle bir suçlamanın Türk Ceza Sistemi’den de kaldırılması gerekiyor’ dedi. Kanar, “Erdoğan’a katil ve hırsız denildiği için tutuklama kararlarının verilmesinin Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası tüm sözleşmelerin ihlali olduğunu” belirtti. Kanar, Erdoğan’ın söz ve uygulamaları nedeniyle ‘plebisiter diktatör’ olduğunu savundu.
‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlamasıyla gerçekleştirilen tutuklamaların uluslararası hukukun ihlali olduğunu ifade eden Avukat Benan Molu, konuyla ilgili AİHM kararlarının açık olduğunu Türkiye’dekine benzer birçok yerde bu tarz suçlamaların beraatle sonuçlandığını ifade etti.
Molu, Avrupa Konseyi üyelerinin bu konuda uzun yıllardır Türkiye’yi uyardığını ve ‘Cumhurbaşkanı’na ya da kamu görevlilerine hakaret’ suçlamasının kaldırılması gerektiğini söylediğini belirtti.

‘HAZIRLIKLI OLACAKSINIZ’

‘Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da siyasetçiyseniz eleştirilere, -bunlar ağır da olabilir- açık olmanız gerekiyor. Bulunduğunuz konum itibariyle böyle durumlar olacaktır’ diyen Molu “Tartışmasız biçimde ‘Katil ve Hırsız Erdoğan’ ifadesi ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmadır” ifadesini kullandı.

‘ELEŞTİRİYE AÇIK OLUNMALI’

Molu, konuyla ilgili AİHM’in kararlarında ‘Devleti ve siyasetçileri olduğundan daha kötü bile gösterseler siyasetçilere yönelik ifadeler ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır. Siyasetçilerin eleştirilme eşikleri toplumun diğer kesimlerinden çok daha yüksek olmalıdır’ denildiğini hatırlattı. 

SARKOZY ÖRNEĞİ

Konuyla ilgili Avrupa’da da birçok örnek bulunuyor. Bu örneklerin en çarpıcısı ise Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy ile ilgili verilen karar. Fransa’da Sarkozy’e “defol git pezevenk” diyen bir kişi söz konusu olayla ilgili davayı AİHM’e taşıdı. Davayla ilgili kararında AİHM ‘somut olayda olduğu gibi, başvuranın davranışına benzer davranışları cezalandırmanın, demokratik toplumların olmazsa olmazı olan genel nitelikli tartışmalarda çok önemli bir rol oynayan toplumsal tartışmalara ilişkin hiciv yoluyla yapılan çıkışlar üzerinde caydırıcı bir etki doğurma ihtimali olduğu kanaatindedir’ görüşüyle söz konusu ifadeleri eleştiri sınırları içerisinde değerlendirmişti.

AİHM’İN ERBİL TUŞALP KARARI

BirGün Gazetesi yazarı Erbil Tuşalp 6 Mayıs 2006 tarihli bir yazısında dönemin başbakanı Erdoğan için “psikopatik agresif” demesi üzerine Erdoğan, Tuşalp’e dava açmış ve Tuşalp’e para cezası verilmişti. Daha sonra kararı AİHM’e taşıyan Tuşalp mahkeme tarafından haklı bulunmuş ve Türkiye mahkûm edilmişti. AİHM kararında ise şöyle denilmişti:

“Başvuru sahibinin, yayıncı şirket ile birlikte çarptırılmış olduğu tazminat cezasının miktarı kayda değerdir ve bu gibi miktarlar, başkalarını, kamu görevlilerini eleştirmekten caydırabilir ve bilgi ve fikirlerin serbest dolaşımını kısıtlayabilir. Hükümetler, hem en ağır eleştirilere hoşgörü göstermek zorunda hem de sınırlayıcı önlemlerin ifade özgürlüğünün kullanımı üzerinde caydırıcı etki doğurmasını engellemelidir.”