Cemalettin Efe

7 Haziran yaklaştıkça seçim heyecanı da artıyor. Hemen her seçim için “tarihi bir seçim olacak” vurgusu yapıldığı için belki pek bir anlamı kalmadı ama yine de 7 Haziran seçimlerinin bu nitelemeyi hak ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim.

Bu seçimde Kürtlerin ve sosyalistlerin yanı sıra diğer laik ve seküler çevrelerle birlikte özellikle de Alevilerin ne yapacağı, nasıl davranacağı büyük önem kazanmış bulunuyor. Şimdiye kadar CHP’ye oy vermiş geniş Alevi kitleler ve İslami etkiler altında AKP’ye oy veren muhafazakar Kürtlerin önemli bir bölümü oylarını yine eskiden beri verdikleri partilere mi, yoksa en azından bazı kesimleri bu kez HDP’ye mi oy verecekler? 7 Haziran akşamı ortaya çıkacak tabloyu tahmin etmek açısından nasıl oy verecekleri en çok merak edilenlerin başında bu kesimler geliyor ve HDP’ye doğru belli bir yönelimin de belirtileri olduğunu söylemek mümkün. Bu arada solun ve liberal diye nitelendireceğimiz kesimlerin, bazı aydınların da bu seçimde HDP’yi destekleyeceğine dair açıklamaları peş peşe geliyor.

Aleviler ve Diğerleri

Aleviler, aydınlar ve seküler kesimler CHP’nin iktidar hedefinin olmadığını görüyorlar. Bu arada CHP’yi iktidara taşımak isteyen, böyle bir kararlılık sergileyen bir kesim de yok. Bu bakımdan CHP’nin üç puan fazla ya da eksik alması hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Ama bir başka durum daha var ki, çok şey değiştirebilir; HDP’nin seçim barajını geçmesi veya altında kalması. Herkes biliyor ki, bu iki ihtimal Türkiye’nin geleceği bakımından çok önemli ve çok farklı perspektifler içeriyor. HDP’nin barajın altında kalması, AKP’nin Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşması demek. Zaten “Cumhurbaşbakanı” Erdoğan’ın seçim stratejisi de bunu hedefliyor.

Erdoğan Gezi Direnişi ve 17-25 Aralık sürecindeki kutuplaştırma politikası ve seçmenlerini tahkim süreci son noktaya getirerek Cumhurbaşkanı oldu. Ayrıca ip sallama benzeri atraksonlu milliyetçi-ırkçı söylemlerle şu ana kadar MHP’den alacağı kadar oyu almış durumda. Bu limitte tüketmiş durumda. Alevi açılımlarının akametiyle de Alevilerin AKP destekleme ihtimali de tamamen ortadan kalkmış, Sukut-u Hayale kapılan birçok liberal aydında elinden kaçmış durumda. Geriye barış süreciyle birlikte Kürtlerden daha fazla oy vardı o da suya düştü. Kobani direnişinde AKP’nin özellikle de Erdoğan’ın sergilediği Kürt karşıtı tutum bugüne kadar gönül rahatlığıyla AKP’ye oy veren mütedeyyin Kürtleri de ciddi düzeyde ürkütmüş görünüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın hedefine ulaşması kolay değil.

HDP’nin parti olarak seçime girmesinin ne kadar akıllıca bir tercih olduğunu her gün biraz daha görüyoruz. Çünkü her şeyden önce önemli bir seçmen kitlesini düşündürmeye, seçimleri politik olarak yeniden anlamlandırmaya zorlamaktadır.

On yıllar boyu zımni ya da içten içe kabul gören % 10 barajının geldiği yer, birçok seçmenin şapkasını önüne koyup düşünmesini zorunlu kılıyor. Özellikle Kürt özgürlük hareketi için yürürlüğe konulmuş bu engel, gelinen noktada ulusalcıların bile hayat güvencesini tehdit eden bir bumeranga dönüşmüş durumda.

Özellikle geleceğin diktatörü için ön görülmüş İç Güvenlik paketinin nerdeyse zorla çıkarılmaya çalışıldığı bu günlerde artık aklıselim hiçbir vatandaşın AKP’den bir beklentisi kalmamış durumda. Muhalif kitleler CHP’nin basiretsizliğinin de sayesinde AKP tarafından kendisini köşeye sıkıştırılmış hissederken, yüzünü tüm Türkiye yöneltmiş ve bir Türkiye partisi olma yolunda önemli adımlar atmış HDP’yi bir umut olarak görmek. Demirtaş gibi herkese parmak sallayan sert mizaçlı bir liderin tersine aklıselim, gerektiğinde kendisiyle bile dalga geçmeyi beceren, gülümsemeyi bilen, nefretten ve kızgınlıktan uzak yeni bir lider olarak kitlelerin gözünde bir umut olarak belirginleşiyor. Demirtaş’ın bu farklı lider profili özellikle kadınlara ve gençlere daha bir sempatik geliyor. Bütün bunlar bize AKP’nin bu sefer seçimlerde birinci parti olarak çıksa da, Anayasayı değiştirebilen çoğunluğa ulaşamayacağını gösteriyor. Bu da AKP’nin resmen inişe geçtiği anlamına gelecektir

Seçim sürecinde HDP

Seçim atmosferinin dalga dalga yayıldığı bu günlerde TV programlarında S. Demirtaş, F. Yüksekdağ’ı dinlerken birçok düşünce ve duygumuzu elbette dile getiriyorlar. Ama yine de yer yer “Yahu keşke şurada şunu şöyle deseydi” demekten kendimizi alamadığımız durumlar oluyor.

Özellikle baraj konusuna ilişkin gazetecilerin ısrarlı sorularını cevaplarken;

“Arkadaş barajı HDP mi koymuş? Neden onu kaldırmayan AKP ve önceki iktidarları sorgulamıyorsunuz da hep HDP’ye soruyorsunuz?” diye insan karşı bir soru sormak istiyor.

Gazetecilerin yine ısrar ettiği, temcit pilavını andıran sorulardan biri de “Batı’ya nasıl açılacaksınız, Yozgatlı vatandaşı nasıl ikna edeceksiniz?” Yozgatlı faşistleri ya da Konyalı İslamcıların hepsini elbette ikna etmek zor, ama milyonlarca aş, iş ihtiyacı olan, pestil gibi ezilen ikna etmemiz gereken Yozgatlı, Niğdelilere diyeceğimiz çok şey olmalı.

Benzeri soruları soran gazetecilerin aklına nedense örneğin şu soru hiç gelmiyor: MHP ya da CHP Kürdistan’a nasıl açılacak? Kürt Memo’yu nasıl ikna edecekler? Yoksa acaba Batı’daki vatandaşı makbul, Doğu’daki mekruh mu?

Ezilenlerin Lehine Yeni bir Türkiye

Barajın aşıldığı ve önemli bir başarıya imza atmış bir HDP, seçim sonrasında yeni katılımlarla birlikte ekonomiye ve sosyal politikalara alternatifler ortaya koymak zorunda kalacaktır.

Özellikle neo-liberal sermayenin şimdiye kadar istediği gibi at koşturduğu alanlardan uzaklaşılarak, gelir dağılımında adaleti hedefleyen, sosyal adaleti önceleyen bir ekonomik politikaya kilitlenerek, boğaz tokluğuna en kötü işlerde ve en kötü şartlar altında yaşayan milyonların sesi olmayı hedeflemelidir. Devlet ve AKP imtiyazlarıyla bedavadan milyarder olan sermayedar guruplarının hesaba çekilmesini ekonomi programının önemli bir maddesi haline getirmelidir. Sadece ekonomik büyümeye endeksli ekonomik politikalar yerine, yoksulluğu ortadan kaldırmayı hedefleyen, insan ile doğayı eşitleyen ve ekolojiyi önceleyen daha eşitlikçi ve adil bir toplum programatik olarak hedeflenmelidir.

Yunanistan, Macaristan, İspanya ve benzeri birçok ülkede uygulanan neo-liberal politikaların vardığı nokta sadece vatandaşları değil ülkelerin tümünü tehlikeye sürüklemiş, bir taraftan faşist ve ırkçı akımların büyümesine yol açarken, diğer taraftan tersi örneklerin de oluşmasına sebep oldu. Özellikle Yunanistan ve İspanya örneğinde görüldüğü gibi, uluslararası finans kapitalin karşısında emekçi yığınlar lehine alternatif politik programlar toplumda büyük destek görmeye başladı. 15-16 Haziran’ı, bir Gezi Direnişi olan Türkiye’de bu neden başarılmasın?

HDP’nin CHP’ye İyiliği Olabilir

HDP sadece 40 yıllık savaşın bitmesiyle yetinmeyerek belki de ilk defa sol, daha doğrusu sosyalist eğilimli bir hareket olarak Türkiye halkları için her yönüyle yeni bir başlangıç yaratma fırsatı olacaktır.

HDP’nin başarısı aynı zaman da sosyal demokratlığı programında bir laf, bir söylem olmaktan öteye gitmeyen ve asıl olarak ulusalcı ve devletçi bir parti olan CHP içinde de yeni bir sürecin başlamasına vesile olabilir. CHP, ya içinden ciddi bir evirilmeyle sosyal demokrat bir çizgiye geçmek durumunda kalacak ya da bölünerek bir bölümünün HDP diğer bölümünün de MHP saflarına katılacağı başka bir sürece doğru ilerleyecektir.

Sözün Özü

HDP’nin baraj altında kalması durumunda AKP’nin üçte iki çoğunluğa ulaşması elbette birçok kişiyi korkutuyor. Merkez Bankası Başkanı’ndan faizi indirmesinden, sokakta yürüyen kadının ne giyeceğine kadar her şeye karar vermek isteyen “Cumhurbaşbakan” adeta bir zombi gibi milyonlarca insanın rüyalarına girmiş durumda. Bu arada IŞİD vahşetinin Türkiye’nin kapısına dayanmasından ve Ortadoğu’da yaşanan cinnetten de AKP’nin tam bir mahalle bakkalı hesabıyla yürüttüğü dış politikanın sorumluluğunu unutmamak gerekir.

AKP iktidarının sürmesinde ikbal beklentisi olanlar, işledikleri çeşitli suçlardan kurtulacaklarını veya yargılanmayacaklarını düşünenler veya bir şekilde AKP iktidarından nemalananlar Erdoğan’a adeta tapıyorlar ve bunun için bir tür “Cumhurbaşbakan” rejimi içinde yaşıyoruz. İşin aslı “Cumhurbaşbakan” bu deli gömleğini andıran rejimi halkın sırtına bile isteye oluşturdu.

8 Haziran günü ya bu günleri aratacak olan bir kaosa ve cehenneme adım atacağız ya da HDP’nin barajı aşmasıyla tünelin ucunda ışığın göründüğü yeni bir sürece gireceğiz.