Türkiye, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ve sonrasında yaşananlardan sonraki en karanlık dönemini yaşamakta. Darbe sonrası nasıl hukuk askıya alınmışsa, insan hakları nasıl hiçe sayılmışsa, muhalefet nasıl susturulmuşsa, demokrasi nasıl rafa kaldırılmışsa AKP iktidarının da aynı yoldan gittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Emin olun aradaki tek fark günümüz Türkiye’sinde idam cezasının kaldırılmış olması. 12 Eylül Askeri Darbesi döneminde on binlerce insan tutuklandı. Elliyi aşkın insan idam edildi. Yazarlar, aydınlar, gazeteciler, siyasi liderler işkenceye maruz bırakıldı. İnsanlar işsiz, aşsız bırakıldı. 16 yıllık AKP iktidarının sözde “Ustalık” döneminde farklı olan hiçbir şey yoktu. Yine demokrasi, hukuk, adalet yok edildi. Yine Ohal dönemi askeri dönemi aratmayacak şekilde uygulandı. Yine insan hakları ihlalleri yaşandı. Yine medya tek tip hale getirildi. Yine muhalefet susturuldu. Yine seçilmiş milletvekilleri hapse atıldı.

Hatırlayalım lütfen... Hiçbir mahkemeye çıkarılmadan ve iddianame bile hazırlanmadan bir yılı aşkın cezaevinde tutuklu kalan Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel bir pazarlık sonucu bırakıldı. İddianamesi de bırakıldığı gün alelacele yazıldı. Bu örnek bile Türkiye’de hukukun olmadığını gösterdi.

 12 Eylül Askeri Darbesi’nin belki de en önemli kırılma noktası 1987 yılında yapılan eski siyasilere yeniden siyaset yapabilme hakkının verilmesine dair uygulanan referandumdu.  12 Eylül iktidarına bir anlamda sırtını dayamış bulunan Turgut Özal ve darbenin bir numarası Kenan Evren referandumda Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş gibi liderlerin siyasete dönmesine şiddetle karşı çıktılar. Ama her şeye rağmen çok az bir farkla bu liderlerin siyaset yapabilme yolu açıldı. Yani bir anlamda 12 Eylül Faşizminde ilk gedik açılmıştı. O dönemin solcuları, sosyalistleri bu liderlerin görüşlerine hiç katılmasalar bile büyük çoğunluğu evet oyu vermişti. Amaç 12 Eylül Faşizmini geriletmekti. Başarılı da olundu.

Bu örneği vermemin nedeni ise günümüz Türkiye’si ile ilişkilendirmemden kaynaklı. 2019 yılında eğer bir değişiklik olmazsa önce yerel seçimler daha sonra da başkanlık seçimi yapılacak. AKP iktidarı MHP ile “Cumhur İttifakı” adı altında seçime girecek. BBP de bu ittifaka destek vereceğini belirtti. Yani Cumhur İttifakı’nın dindar kanadını AKP, milliyetçi kanadını MHP, hem milliyetçi hem dindar kanadını BBP oluşturacak gibi gözüküyor. Ben bu ittifaka Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’nin de katılmasını normal buluyorum. Çünkü Doğu Perinçek birçok kez Recep Tayip Erdoğan’ın kendi görüşlerine yaklaştığını ve aralarında büyük paralellikler olduğunu ifade etmişti. O zaman “Cumhur İttifakı” formülünü şöyle yazalım mı? AKP+MHP+BBP+Vatan Partisi yani Tek adam dindarları + Tek adam milliyetçileri + Tek adam dindar milliyetçileri + Tek adam ulusalcıları.

Türkiye 2019’da belki de tarihinin en önemli dönemecine girecek. Ya tek adam rejimi kazanacak ya da demokrasi kazanacak. AKP iktidarı seçimi kazanmak için şimdiden şaibeli adımlar atmaya başladı. Sandık başkanlarının kamu görevlilerinden seçilecek olmaları, mühürsüz zarfların geçerli sayılacak olmaları bile yeterli örneklerdir. Peki böyle bir seçim ikliminde hakkaniyet duygusunu, aklını, vicdanını demokrasi tarafına yansıtacak kesimler neler yapmalı?

Öncelikle seçimi boykot etmek, sandığa gitmemek gibi açıklamalar yapan kişi ve kurumlar vebal altında kalırlar. Daha sonra şikayet etmeye hiçbir hakları kalmaz. Böyle duyarsız açıklamalar tek adam rejiminin işine yarar. Aksine 2019 seçimlerinin Türkiye tarihinin en yüksek katılımlı seçimi olmasına azami gayret göstermek gerekir. Demokrasinin kazanmasını isteyen herkesin varını yoğunu ortaya koyması gerekir.

Bu durumda “Demokrasi İttifakı”na da bakalım. Adından da anlaşılacağı gibi haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, tek adam rejimine karşı çıkan herkesin bu ittifakta yer alması gerekir. Peki bu ittifakın formülü ne olabilir? CHP + HDP + İYİ PARTİ + SAADET PARTİSİ + SOSYALİSTLER yani sırasıyla Sosyal Demokrat Atatürkçüler ve Demokrat Ulusalcılar + Demokrat Kürtler + Demokrat Milliyetçiler + Demokrat Dindarlar + Demokratik Sosyalistler.

Hem Cumhur İttifakı’na hem de Demokrasi İttifakı’na baktığımızda iki ittifakta da aynı sosyolojik katmanları görmekteyiz.

Yani iki ittifakta da dindar da, milliyetçi de, ulusalcı da, solcu da var. Tek ve en önemli fark ise “Cumhur İttifakı”nın tek adama dayanıyor olması. Ayrıca Cumhur İttifakı’nın ortakları içerisinde daha şimdiden homurdanmalar başladı bile. AKP’nin MHP ile ittifak kurmuş olmasına parti tabanından büyük eleştiriler var ve bu seçime olumsuz yansıyacak gibi gözüküyor. İslamiyet özü itibarıyla etnik farklılıkları reddettiği için MHP ile yapılan ittifak, AKP tabanını pekala daha demokrat görüntü veren Saadet Partisi’ne yönlendirebilir. Yine AKP’nin MHP ile yaptığı ittifak Kürt oylarını da eskisi gibi alamayacağını gösteriyor. MHP’nin durumu da çok farklı değil. MHP tabanında da huzursuzluklar var. Devlet Bahçeli’nin “Tek adam” rejimine biat etmesi de tabanda karşılık bulmadı. Bahçeli’nin geçmişte hanesinde bulunan milliyetçi oyların daha demokrat görüntü veren İYİ PARTİ’ye geçmesi sürpriz olmayacaktır.

Demokrasi İttifakı’na baktığımızda CHP zaten tek başına kendi adayını çıkaracaktır. Dolayısıyla seçim pusulasında bir ortağa ihtiyacı olmayacaktır. HDP’nin de ciddi bir baraj sorunu olmayacaktır. HDP de kendi adayını çıkaracaktır. Ülkemizdeki tüm Demokrat Sol Partilerin de sadece bu seçime mahsus olmak üzere CHP veya HDP’yi desteklemeleri elzem gözüküyor. Daha sonra üzülmenin hiçbir karşılığı olmayacaktır. İYİ PARTİ her ne kadar barajı geçmeye adaysa da barajı geçmeye yakın gözükmeyen ama çok önemli bir konumda bulunan SAADET PARTİSİ ile bir ortaklık kurabilir. Bu birleşme Demokrat Milliyetçilerle Demokrat Dindarların ortaklığı anlamına gelir ki “Cumhur İttifakı”ndaki AKP-MHP ortaklığının alternatifidir.

2019 başkanlık seçiminin dört veya beş adayla yaşanacağını düşünüyorum. Cumhur İttifakı’nın adayı baştan belliydi. Demokrasi İttifakı’nın adayları ise partiler nezdinde süreç içerisinde belirlenecektir. Burada önemli olan Demokrasi İttifakı’nda son aşamada tüm partiler arasında görüşmeler yapılarak Recep Tayip Erdoğan karşısına kimin çıkarılacağına karar verilecek olmasıdır.

“Demokrasi İttifakı her daim adaleti, hukuku, insan haklarını, özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği, barışı ve çoğulculuğu öne çıkarmalıdır. Çünkü bu ülke insanları hangi etnik, dini, ideolojik aidiyette olursa olsun seçim dönemi gelip çattığında özünde tek şeye karar verecektir: YA TEK ADAM REJİMİ YA DA DEMOKRASİ.