Cumartesi Anneleri, Kulp'ta gözaltına alındıktan sonra katledilen ve dosyaları Yargıtay'da olan 11 köylü için adalet çağrısı yaptı.  
 
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılmasını talep etmek amacıyla 864’üncü kez bir araya geldi. Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle online gerçekleştirilen bu haftaki eylemde, Diyarbakır’ın Kulp (Pasûr) ilçesine bağlı Alaca (Nederan) köyünde 22 Ekim 1993 tarihinde katledilen Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş’ın hikayesi ve dava süreci anlatıldı. 
 
28 YILDIR DİNMEYEN ACI  
 
Kurşuna dizilen köylülerden Behçet Tutuş’un eşi Hanımşah Tutuş, üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen acılarının taze olduğunu belirtti. Tutuş, “Askerler geldiğinde koyunlarımızı ve ineklerimizi öldürdüler. Top ve tanklarla bizi içeriye soktular. ‘Evin içine ateş atacağız ve sizi de evin içinde yakacağız' dediler. Erkekleri ve çocukları alıp götürdüler. Erkeler 10 gün aç ve susuz bir şekilde onların elinde kaldı. Bir yudum su vermediler. Zulmettiler, öldürdüler. Cesetlerini vadiye atarak ateşe verip yaktılar. 28 yıl gözlerimiz yollarda kaldı, kemiklerini bulamadık. Onlar için bir yerde dua bile okuyamadık" diye konuştu. 
 
CEZASIZLIK
 
Olaya ilişkin açılan davanın avukatlarından CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2004 yılında Kulp’un bir yerinde kemiklerin bulunduğunu, ancak savcının kemiklerin bulunduğu yere gidemediğini aktardı. Tanrıkulu, “İHD üyeleri ve Diyarbakır Barosu'na bağlı avukatlar kemikleri toplayıp savcılığa teslim ettiler. Daha sonra DNA testi sonucunda kayıplardan 9 kişinin cesedi olduğu anlaşıldı. Böyle berbat ve inanılmaz bir vaka yaşandı. Daha sonra davalar açıldı. Ama davalar cezasızlıkla sonuçlandı. Bu katliamı gerçekleştiren komutanlar ise bu hükümet döneminde cezasızlıkla sonuçlandılar. AİHM kararından sonra dava şu an Yargıtay’da. Biz bu davanın peşinde olmaya, adalet aramaya ve hesap sormak için mücadele etmeye devam edeceğiz” diye belirtti. 
 
DAVA SÜRECİ
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri ise, AİHM'de hükümle sonuçlanan davaların Türkiye’de beraatla sonuçlandığına dikkati çekti. Yoleri, davaya ilişkin AİHM’in mahkumiyet verdiğini anımsatarak, “Aileler birçok kurum ve kuruluşa başvurmasına rağmen hiçbir sonuç alamadı. Bunun üzerine aileler İHD’ye başvurdu. Davanın takipçisi olduk. Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, etkin bir soruşturma yapmadan 29 Nisan 1997 tarihinde dosyada takipsizlik kararı verdi. AİHM’in 31 Mayıs 2000 tarihli kararında ise Türkiye’nin 11 kişinin ölümünden sorumlu olduğunun ve etkili bir soruşturma yürütmediği için mahkum etti" diye dava sürecini anlattı. 
 
DOSYA YARGITAY'DA
 
Ailelerin ısrarlı başvuruları sonucunda 2013 yılında yeniden soruşturma açıldığını ve davaya dönüştüğünü aktaran Yoleri, şunları söyledi:

“Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Ancak 11 köylüye ait kemiklerin bir toplu mezarda bulunmasına, AİHM’in mahkumiyet kararına, TBMM raporuna rağmen Ankara 7’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava 19 Eylül 2018 de sanığın beraatıyla sonuçlandı. İstinaf başvurusu reddedilen aileler bu sefer de Yargıtay'a başvurdu. Yargıtay aşamasında olan davada evrensel hukuka uygun bir kararın tesis edilmesini istedi. Kaç yıl geçerse geçsin yaşamını yitiren 11 köylü ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 165 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz."

Kaynak: MA