Cumartesi Anneleri/ İnsanları, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için her hafta düzenledikleri eylemin 925'incisini online yaptı. Gülseren Yoleri'nin okuduğu açıklamada, "Artık yeter 'insan haklarını koruyup geliştirme, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için azim ve kararlılıkla çalışma, dünyanın neresinde olursa olsun hak ihlallerine karşı durma' açıklamalarını değil, köklü değişim adımlarının atıldığını görmek istiyoruz" denildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

"Gözaltında kaybedilen insanlarımız için sürdürdüğümüz hakikat ve adalet arayışımızın 925. haftasındayız.

925 haftadır söylüyoruz: gözaltında kaybetme suçunun araştırılmaması, suçun fail ve sorumlularının soruşturulmaması ve cezalandırılmaması; hukukun etkili bir şekilde uygulanmamasının sonucudur. İşletilmeyen yargı mekanizmasının yarattığı cezasızlık geleneği ise, adaletsizliğin derinleşmesi demektir.

Etkili bir ceza adalet sisteminin yokluğunda 925 haftadır zorla kaybetmelerle ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz.

Cezasızlığın önlenmesi için iktidarı, adli ve idari makamları yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Çünkü; bağımsız bir yargı olmadan, adil ve hukuka uygun kararlar verecek mahkemeler olmadan, zorla kaybetmeler gibi ciddi insan hakkı ihlallerinde maddi gerçeği açığa çıkartacak, suçun faillerini sorumlu tutacak etkili bir ceza adaleti sistemi de olmaz.

925 haftadır güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak resmi ya da gizli gözaltı merkezlerine götürülen ve bir daha geri dönemeyen yüzlerce insana ne olduğunu soruyoruz. Ancak Devletin bu insanların kaybedilmesindeki rolü, etkin soruşturma ve kovuşturmaların yürütülmesini engellediği için sorularımız karşılıksız bırakılıyor.

İnsan haklarından yana, hukuktan yana adli ve siyasi bir irade olmadığı için 226 haftadır barışçıl toplanma özgürlüğümüzü kullanarak kamuoyu yaratma hakkımız hukuksuz yasaklarla engelleniyor.

Yasaklar ülkesi haline getirilen bu topraklarda yaşanan hukuksuzlukların ve hak ihlallerinin gölgesinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünün 74. yılına girdik.

Geçtiğimiz 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde yetkililer ard arda açıklamalar yaptı. “Bir bütün olarak insan haklarının, insanların acılarını azaltmayı amaçlayan barış projesi olduğunu” söyleyen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı: “Her insan hakkı ihlalinin bu projeye karşı geliştirilmiş bir saldırı niteliğinde olduğunu, insan hakkı ihlallerinin aynı zamanda başta insanlık onuru olmak üzere insanlığın, vicdani ve ahlaki değerlerinin reddi ile eşdeğer” olduğunu söyledi. Öyleyse söyleyin bize, en ağır hak ihlali olan gözaltında kaybetmeler karşısında neden suskunsunuz? Bizden kayıplarımızı aramamamızı, Galatasaray Meydanını bize yasaklayarak susmamızı isteyenlere itirazınız yoksa siz neyi inceliyorsunuz?

Yine 10 Aralık İnsan Hakları Gününde, Türkiye’nin “her türlü insan hakları ihlallerine karşı mücadelesiyle uluslararası topluma örnek olmaya devam ettiği”ni söyleyen Dışişleri Bakanına sesleniyoruz; hükümetiniz dönemi boyunca hak ihlallerinin arttığı, hukukun askıya alındığı ve adaletsizliğin derinleştiği tüm gerçekliğiyle ortada duruyor. Dört yılı aşkın zamandır Galatasaray Meydanı hükümetiniz tarafından kayıp yakınlarına ve tüm topluma çelik bariyerlerle kapatılmışken; toplumun her kesiminin hak talebi baskıyla, şiddetle engellenmeye çalışılırken insan haklarından yana görünmeye çalışmayın. Hükümetinizin uygulamalarıyla bağdaşmayan açıklamalarınızın inandırıcılıktan uzak olduğunu artık görün.

Artık yeter “insan haklarını koruyup geliştirme, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için azim ve kararlılıkla çalışma, dünyanın neresinde olursa olsun hak ihlallerine karşı durma” açıklamalarını değil, köklü değişim adımlarının atıldığını görmek istiyoruz.

Kaç yıl geçerse geçsin tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan 226 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz."