Dünyanın uzak bir köşesinde iklim krizinin sonuçlarını yaşayan insanları gördükçe içleri acıyor. Aksiyon alıyorlar, gösterilere katılıyor, iklim kriziyle ilgili gelimeleri takip ediyorlar. Korkuyorlar, öfkeliler, bazen de çaresiz hissediyorlar.

İklim krizinin ortasında, sonuçlarından en çok etkilenenler, çocukların yaşadığı bu yoğun duygunun bir adı var: Eko-anksiyete.

Amerikan Psikoloji Derneği eko-anksiyeteyi ‘kronik çevresel kıyamet korkusu’ olarak tanımlıyor.

Derneğin çevre örgüleri Climate for Health ve Eco-America ile birlikte hazıladığı rapora göre eko-anksiyete ‘kişinin iklim değişikliğinin yavaş ve geri döndürülemez görünen etkilerinin ortaya çıkmasını izlemesi ve kendisi, çocukları ve sonraki nesiller için endişelenmesi‘nin verdiği stresli ve korkutucu deneyimden kaynaklanıyor. Kayıp yaşama, çaresizlik, öfke, suçlu hissetme gibi duygular eşlik ediyor.

Çocuklar daha fazla yaşıyor

Aslında eko-anksiyete yeni bir kavram değil. 19’uncu yüzyılda Britanya’da yaşayanlar kömür dumanının akciğerlerini boğmasından endişeleniyordu. Ancak insan edimleri sıcak dalgası, kuraklık sel gibi ekstrem hava olayları riskini artırdıkça, Birleşmiş Milletler insanlık için kırmızı alarm verdikçe anketler çocukların yetişkinlerden çok daha yüksek düzeylerde eko-anksiyete yaşadığını gösterdi.

Yüzde 60’ı endişeli

BBC’ye konuşan Bath Üniversitesi’nden psikoterapist Caroline Hickman çocukların anne-babalarının sandığından çok daha bilgili olduğunu söylüyor. Hickman 2021’de 10 ülkeden 10 bin 16-25 yaş arası çocuk ve gencin katıldığı küresel bir anket düzenledi.

Katılımcıların yüzde 60’a yakını iklim değişikliği hakkında çok ya da aşırı endişeli olduğunu belirtti. Yüzde 75’i geleceği ürkütücü bulurken yüzde 56’sı insanlığın sonunun yaklaştığı görüşünde. Yüzde 39’unun çocuk sahibi olmak konusunda tereddütleri var. Yüzde 58’i hükümetlerin kendilerine veya geleceklerine ihanet ettiğini düşünüyor.

Yarısı gezegen için endişeyle geçen hayat

Glasgow’dan 16 yaşındaki Amy O’Brien ‘Cumalar, Gelecek İçin’ İrlanda grubundan bir aktivist. Hayatının yarısını gezegen için endişelenerek geçirmiş. Önceleri hayvanlara ve doğanın insanın yaptıkları sonucu değişmesine üzülmüş. 13-14 yaşına geldiğinde Hindistan, Filipinler gibi ülkelerde hava felaketleri nedeniyle yerlerinden olan insanları gördüğünde korku devreye girmiş: “Hayatları mahvoluyor ve onlar aslında bu krize en az katkısı olan insanlar.”

Bir yetişkinin hayatının yarısını iklim krizi için, dünyanın geleceği için endişelenerek geçirdiğini düşünün. Bu ağır yük O’Brien gibi pek çok çocuğun omuzlarında.

Dünyanın sonu mu geliyor sorusuna ne yanıt vermeli?

Peki bu çocukların endişelerini gidermek için ne yapmalı? Korku dolu bir ifadeyle “Dünyanın sonu mu geliyor” diye soran küçük bir çocuk karşısında nasıl bir tavır izlemeli, ne yanıt vermeli?

Çocuklara dürüst cevaplar vermek her zaman kolay değil. Hickman anne-babaların içgüdüsel olarak çocuklarını acı veren, korkutucu, travmatik şeylerden korumak istediğine dikkat çekiyor. Eko-anksiyete her ne kadar zorlayıcı bir duygu olsa da aynı zamanda rasyonel bir endişe. Hickman 10 yaşında bir çocuğun “100 yıl sonra dünya yanıp kül mü olacak” sorusunun fantezi ürünü olmadığını söylüyor: “Anne, köpekbalıkları uçabilir mi’ gibi bir şey değil. Gerçeğe dayanıyor.”

Hickman iklim değişikliğiyle ilgili soru soran çocuğunuzla konuşurken öncelikle konuyla ilgili ne bildiğini öğrenmenizi öneriyor: “Sonrasında bunun zekice bir soru olduğunu söyleyin. ‘Bunları hissettiğin için kendinle gurur duymalısın. Çünkü bu endişe veya anksiyetenin nedeni gezegeni önemsiyor olman’ diyebilirsiniz.”

Gerçeği söyleyin

Küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerine çalışan örgüt Climate Mama’nın direktörü Harriet Shugarman, ebeveynlerin çocukların sorularını yanıtlarken yaşına göre denge kurmasının önemine dikkat çekiyor.

‘How to Talk to Your Kids About Climate Change’ (Çocuklarınızla iklim değişikliği hakkında nasıl konuşmalısınız) isimli kitabında anne-babalara anasınıfından itibaren gençlik yaşlarına kadar çocukların anksiyetesini azaltmak ve iklim değişikliği konusunda aktif rol almaları için neler yapılabileceğini anlatıyor: “Çocuklar size sorularla geldiğinde onlara gerçeği söylemelisiniz. Çocuklar güçlüdür. 10-13 yaşlarına geldiğinde iklim değişikliğini öğrenmiş oluyor. Onları öğretmenleri, komşuları, aile üyeleriyle iklim değişikliğini konuşmaları için teşvik edin. Dünyanın her yerinde iklim krizi üzerine çalışan bilim insanları, iş insanları, örgütler, hükümet yetkilileri olduğunu hatırlatın.”

Potansiyel seçmenler

14-16 yaş aralığındaki çocukların oy verme yaşına yaklaştıklarını anımsatan Shugarman “Seçilmiş yetkilileri, söyleyecekleriyle ilgileniyor çünkü onlar geleceğin seçmenleri. Pek çok genç belki de demokrasilerimiz konusunda hayal kırıklığına uğramış görünüyor. Ama onlar kırılganlar ve katılımcı olmalarına ihtiyacımız var” diyor.

‘Eko-felç’ riski

University College London’daki Risk ve Felaket Enstitüsü’nden profesör Ilan Kelman eko-anskiyetenin çocuklarda ‘eko-felç‘ durumunu besleyebileceğinden korkuyor. ‘Eko-felç‘ duygusal yükün çok ağır gelmesi durumunda harekete geçemeyeceklerini hissetmeleri hali.

Kelman en kötü senaryoda bile dünyanın yanıp kül olmasının olası bir sonuç olmayacağı görüşünde: “Bir sonraki yüzyılda hatta bin yılda iklim değişikliği nedeniyle insanlığın neslinin yükeneceğine dair bir senaryoya henüz rastlamadım. İnsanlığın ne kadar yol aldığınıdan ilham almayı da ihmal etmemeliyiz.”

İklim konusunda endişeli gençlere, bilime odaklanıp gerçek endişelerle insanlığın yıllar boyunca elde ettiği bütün bu ilham verici gelişmeler arasında bir denge kurmayı tavsiye ediyor.

Kelman ayrıca iklim konusunda harekete geçmenin yalnızca protestolarla sınırlı olmadığına dikkat çekiyor, gazetecilik, bilim teknoloji, tıp, sağlık veya siyasi bir kariyer de seçebileceklerini hatırlatıyor. İklim değişikliğine karşı hareket geçmeleri için hükümetleri ve şirketleri dava eden ve giderek sayıları artan gençlere gönderme yaparak “Bu ilham verici ve başarılı oldu. Fosil yakıtları sona erdirmek, hükümetlerin verdikleri taahhütlere yasal olarak bağlı kalmalarını sağlamak için enerjinizi yasal sisteme harcayın” diyor.

Çocukları asıl korkutan başka

Hickman da hükümetlerin rolüne işaret ederek iklim değişikliğine karşı mücadele etmenin endişe kadar öfkeden de kaynaklandığını anlatıyor: “10 yıl önce iklim değişikliği konusunda çocuklar ve gençlerle araştırmalara başladım; Maldivler, Nijerya, Bangladeş, Brezilya, Fransa, Britanya ve ABD’de beş yaşından küçük çocuklardan 20’li yaşların ortalarına kadar gelen gençlerle çalıştım. Çocuklardan tekrar tekrar duymaya başladığım şey, ‘Beni korkutan çevre sorunları değil, evet onlar da üzücü ama beni asıl korkutan hükümetin bu konuda harekete geçmemesi‘ oldu.”