Krematoryum; cesetlerin yüksek sıcaklıkta yakıldığı yer olup, iktidar hastası Hitler'in dünyaya kötülük armağanı olarak bıraktığı mirastır.

Cizre'de ne olup bittiğini anlamak için sanırım geçmişe odaklanmak gerekiyor. Yapılanlar muazzam bir deneyimden örnek alındığını bize gösteriyor çünkü.

Cesetlerin parçalanması köklü bir gelenektir buna alışığız, lakin toplu halde bodrumlarda yakma girişimi farklı bir yol ve yöntemin denenmekte olduğunu bize göstermektedir.

Bu bakımdan Aushwitz'i hatırlamakta fayda var. Sıradan bir Yahudi'nin Aushwitz'e gelişi ile öldürülmesi arasındaki süre sadece bir kaç saatti.

Durumdan haberdar olan ve henüz çıldırmamış olanlar kendilerine soruyorlardı; insanlar bitimsiz bir kararlılıkla gece gündüz inançları dolayısıyla diğer insanları öldürmekle nasıl uğraşabilirler?

Bunları yapanların birer canavar olduklarını düşünüp rahatlamaya çalışıyoruz ama tanık olduğumuz olaylar, gördüğümüz yüzler bunu anlamsızlaştırıyor. Daha üstün niteliklere sahip olduklarını düşünen insanlar yapıyordu bunları.

Aushwitz'e günlük yaklaşık 8 bin insan getiriliyordu. Bunların yüzde sekseni aynı gün bir kaç saat içerisinde öldürülüyordu. Gaz odaları ve  krematoryumlar yeterli gelmiyordu. Çoğunu açık havada yakmaya başladılar.

SS subaylarının her biri yetkisiz birer Tanrı gibiydi. Bu yetkisiz canavarlar ölüme doyumsuzdu. En acımasız olanları en yetkili kişi olabiliyordu. Naziler bir yandan yaptıklarını gizlemeye çalışırken, diğer taraftan neler neler yaptık der gibiydiler. Zaman zaman görsel fotoğraflar bıraktılar. Kimi SS subayları bu vahşeti akademik kariyerlerinde kullanmak üzere kayıt tutuyordu.

Mesai saatleri içinde çocukları öldürüyorlardı, akşam gidip kendi çocuklarını kucaklıyorlardı. Gündüz öldüre öldüre bitiremedikleri kadınlarla gece sex yapıyorlardı.

Bu katillerin acımasızlığını, hem canavar hem insan olma durumlarını düşündükçe öfkeleniyor, ıstırap çekiyor insan.

İnsan nasıl bir başkasını öldürmek için bu kadar nefret dolu, bu kadar acımasız ve kana susamış olabilir?

Mutlak iktidar hırsıyla şuurunu yitirmiş bir diktatör, canavarca hislerle cinayet işleyen eğitimliler ve cehalet etrafında kenetlenmiş, nefreti mukavim bir halk bu vahşete sebep oldu. Bir hayalleri vardı onların da, güçlü liderleri sayesinde güçlü toplum inşa edeceklerdi. Bunu yapmaları için Yahudileri çocuk, kadın, yaşlı demeden yakmaları gerekiyordu.

İnsanları yakarak ve parçalayarak öldürmenin ne tür bir geleneğin nefret objesi olduğunu az çok bildikten sonra Cizre'de olan biteni anlatabiliriz artık.

Önceden 130 bin insanın yaşadığı Cizre şehri şu an; 1945 yılında Rus ve Amerikan hava kuvvetlerinin bombardımanı sonucunda yerle bir olan Berlin'den farksız. Tabi Berlin'in ve bütün Alman İmparatorluğunun yerle bir olmasına sebep olan da Alman halkının şuursuzca uğruna canını verdiği diktatör Hitler'di.

Dicle nehrinin kıyısındaki kadim "Cizîra Botan" şimdi dumanı üstünde tüten, yıkıntı ve harabelerden ibaret bir krematoryumu andırıyor. Nüfus 20 binin altına düşmüş. Sağlam yapı yok denecek kadar az. Kurşun yememiş duvar, tahrip edilmemiş yol kalmamış.

İnsanı dehşete düşüren bir manzara var. Öyle ki Dicle nehri bile bu vahşetten payını almış. Nehrin kenarına dökülen moloz yığınları ceset parçalarıyla dolu. Kanı kendi evinin toprağına dökülen Cizreli'nin, cesedi de Dicle'nin suyuna karışmış.

Türk usulü krematoryumlarda (evlerin bodrumlarında) yakılmış, parçalanmış 160'tan fazla ceset çıkarıldı.

"İnsanlar yanmış kemik parçalarını evlat diye bölüşüyorlar."

Nazi kamplarında insanlar gaz odalarına girinceye kadar öldürüleceklerinden habersizdi. Temizlenmek için alındıkları söyleniyordu. Tabi bu insani bir duyarlılıktan dolayı değil, kargaşayı önlemek ve öldürme işlemini kolaylaştırmak için yapılıyordu.

Yine de bir teselliydi. Çalışma kamplarında çalışanlar bunu böyle görüyordu. Öldürülen insanların bundan bihaber olmasıyla teselli buluyorlardı. Bu acılarını hafifletiyordu.

Oysa Cizre krematoryumlarında bekleyenler öldürüleceklerini biliyordu. Umutsuz bir tedirginlikle günlerce ölümü beklediler. Tek yapabilidikleri su istemek oldu günlerce.

Peki Cizre krematoryumlarında insanlar yanarken, siyaset ve medya ne yapıyordu?

Hitler'in yaptıklarını tekrarlamak dışında hiçbir duyarlılık göstermediler. Memleketin batısı propaganda medyası sayesinde olan bitenin farkında bile değildi. Az buçuk haberdar olanlar da Türk'ün Türk'e propagandasıyla hareket ettiler. Bir ülke insan bu vahşete seyirci oldu.

Doğrusunu isterseniz Nazi Almanyası ve Türkiye arasındaki toplumsal olaylar ve buna kayıtsızlıktaki benzerlik beni dehşete düşürüyor. Bundan dolayı Nazileri anlatıyorum, bilen bilir ki Cizre'de de benzer şeyler yaşandı.

Türkiye'de olduğu gibi bombardıman sürdüğü halde ve Nazi Almanyası yıkılırken bile bir çok Alman için savaş hâlâ çok uzaklardaydı.

Bütün tavsiyelere kulağını kapatan Hitler, savaşın sonlandırılmasını öneren generalleri ve istihbarat birimlerini akıl hastanesine kapatmakla tehdit ediyordu. Koca bir İmparatorluk yerle bir olmuştu, imparatorluk halkı yok olmuştu, şehirler yok olmuştu ama Hitler'in kararlılığı bitmemişti. Müttefik kuvvetleri Berlin kapılarındayken bile o zaferden bahsediyordu.

Cizre'yi, Sur'u kararlı bir müdahaleyle huzura kavuşturmak isteyen güzide siyasilerimize ne çok benziyor değil mi?

Tıpkı savaşa karşı koyanların akıbetleri gibi... Kimi hain ilan ediliyor, kimi işinden oluyor, kimisi de hapsi boyluyor.

On yıl için gelmişti, bin yıllık hayali vardı Hitler'in... Rus Kızılordusu Aushwitz'i bulduğunda henüz öldürülmemiş 7 bin insan vardı. Bir milyon insandan geriye bu 7 bin insan kalmıştı. Ve bir barakada depolanmış 7 ton insan saçı bulunmuştu. Bin yıllık hayalden geriye bunlar kalmıştı.

Cizre'deki açık hava krematoryumlarında insanları yakıp, parçalayanlara sormamız gereken soru şu; İnsan nasıl bir başkasını öldürmek için bu kadar nefret dolu, bu kadar acımasız ve kana susamış olabilir?