1950’lerin bir çok nitelikli ve nicelikli yapısı gözümüzün önünde çığlıklar atarak yıkılıyor. Yerlerine çoğu yarım günde projelendirilmiş iklim, çevresel veri, duygu, estetik kaygı taşımayan binalar inşa ediliyor. Zamanla yarışırcasına, fast food gibi... Çoğu örnekte sadece ve tamamen duygusal sebeplerle müteahhit tarafı için de, binalarda yaşayan ve yaşayacak kullanıcılar için de tamamen duygusal. Deprem korkusu içine işleyen insanlar bu eski yorgun yapıları birer düşman gibi görürken gözü ranttan başka bir şey görmeyen bazı yatırımcılar kullanıcının bu zaafını süper bir fırsat bilip ona göz açıp kapanıncaya kadar, yeni, depreme dayanıklı bir yaşam sunuyor.



Bağdat Caddesi üzerinde yapılan ilk yıkımdan görüntüler. (Milliyet Gazetesi)

Şöyle bir uzaktan bakarsak, herkes halinden memnun, bize ne! diye düşünmek gerekiyor belki, ama değil... Anlaşılması güç olan şey, bir binanın yıkımına karşı durmayı olanaklı kılan tek şey onun anıtsal bir değerinin olması mıdır? Belli bir yaşın üzerindeki nitelikli ve geleneksel yöntemlerin ustalıkla uygulandığı yapıları bakanlık-anıtlar kurulu- titizlikle koruyorlar, sözüm ona bir çivi bile çakmanıza müsaade etmiyorlar. Her ne kadar “anıtlarımıza titizlikle sahip çıkıyoruz” görüntüsü sergilenmek istense de görünen köy de kılavuz istemiyor.

Burada arzulanan şeyin bir nostalji olmadığını belirtmek gerek, elbette ki günün şartlarına uygun, sağlıklı yapılarda yaşamalı, ancak ada ada- parsel parsel her gün indirilen kütlelerin yerine yükselen, ve genellikle çok daha fazla yükselen bu binaların kütle- renk – çevreye uyum – nitelik – nicelik özellikleri bu kadar önemsiz olmamalı.

Örneğin Kadıköy ilçesine bağlı Bağdat Caddesi’ni aks alarak çevreye baktığınızda, belli bir döneme damgasını vurmuş, cephe oranlarıyla, doluluk boşluklarıyla, yoldan geri çekilip önünde bıraktığı bahçeleriyle etrafa tebessüm eden ve kendisini izleyen yüzlere huzur veren bu yapıların değerli görülmemeleri onların anıt olmayışlarından mı kaynaklanıyor. Korumak ve onarmak için kaçıncı derece anıt oldukları mı sorgulanmalı? Bu noktada bir açık yok mu?

Varsayalım bu binaları koruma kararı alınsa, bu defa da depreme karşı dayanıklı değildir raporunun çıkacağı aşikar. Bu durumda önümüze gelecek güçlendirme projesi hem yeni yapma maliyetinden fazla bir meblağ olacak, hem de iç mekan kullanımını yerle bir edecek kolon, perde ve kirişler getirecek beraberinde...





Restorasyon ve işlevsel değişikliğe uğrayarak mevcudiyetini sürdürebilen ahşap yapılardan bir kaçı

Bu noktada bir çıkmaz ile karşılaşmış oluyoruz. Bu bir paradoks belki ama görmezden gelmeyip çözmeye çalışmak daha manidar olmaz mı ? Bir zamanlar bu eskimiş ve korusak mı diye yaklaştığımız binaların yerinde ahşap köşklerin varlığını da unutmamalı. Maalesef yakın mimarlık tarihimize baktığımızda belki yapım teknolojileri ve malzeme çeşitliliği anlamında çok gelişmiş olduğumuzu ama yapı tasarlama konusunda ne kadar az hassasiyete doğru gidildiğini görüyoruz.





Mimar Melih Koray Yapıları (mimdap)(mevcut)

Kentsel dönüşüm ilan edildikten sonra sadece Bağdat Caddesi özelinde bile mevcut yapıların yüzde sekseninin yapı ömürlerini doldurdukları raporlarla açıklanmıştır. Birçok binanın afet riski taşıyor olduğunun ilanı doğal bir reaksyionla hızlı bir yenilenmeyi de beraberinde getirdi- alelacele. Buna dönüşüm demek çok da yerinde değil bu durumda, şuursuzca olduğu hızından ve ortaya çıkan görüntülerden okunur durumda.

Yeniliğe, yapısal sağlamlığa sağlıklı binalarda yaşamaya ihtiyacımız var, böylelikle sağlıklı bir toplum olacağız, ancak, kimileri sanat eseri sayılacak çok değerli mimarların tasarladığı binaların önemlerinin farkındalığına varılmalı. Bu binaların da tescillenip korunmasına ihtiyacımız var. Yenilenmeleri ile ilgili teşvikler verilebilir, özel fonlar oluşturulabilir. Kültür varlığı ilan edilebilirler. Böylelikle binaları insana yaklaştırmak, insan – bina arasındaki uçurum yabancılaşmayı ortadan kaldırmak mümkün olabilir. Bunu bir dönemin ahşap köşkleri için yapmamış olduğumuzun pişmanlığı ile nasıl tek tük kalanların değerini fark edip teşvik ederek birer heykel gibi ortaya çıkarmaya çalışıyorsak, ruh taşıyan dönem yapılarına da aynı titizlikle yaklaşmamız gerek. Aksi durumda taze gömülen Erenköy Apartmanı gibi arkalarından bakakalırız.



Erenköy Apartmanı (Yeni Yıkıldı)