CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, siyasi krizden çıkışın yeni bir rejimle değil iktidarla mümkün olacağını söyledi. Anayasa değişikliği teklifi için “Birinin sorgulanmadığı liderliği, kim olursa olsun reddediyoruz” diyen Altıok, Kılıçdaroğlu dahi olsa bu sistemi reddettiklerini vurguladı. 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Zeynep Altıok, 2016’da yaşanan hak ihlalleri ve hafta başında görüşülecek olan Anayasa değişikliği teklifine ilişkin dihaber'den Selami Aslan'ın sorularını yanıtladı. 

* Sürekli artan hak ihlalleri 2016 darbe girişimi sonrası tavan yaptı. AK Parti’nin 14 yılını hak ihlalleri boyutuyla nasıl okumak gerekiyor? 

Bu dönem “Başkanlık sistemi” dememek için önümüze “Cumhurbaşkanlığı sistemi” denilen bir acayip isimle aslında bir rejim değişikliği çalışması yapıyor. Bu sistemi de 14 yıllık kendi becerisizliklerini örtecek bir sistem sorunu gibi gösterme arzusundalar. Dolayısıyla tüm bu süreç boyunca AKP’nin yanlış politikaları ve bilinçli bir şekilde toplumun belli kesimlerini reddeden, onların haklarını yok sayan anlayışla yönettiği bir Türkiye’de hak ihlalleri her yıl artarak önümüze gelmekteydi. Ama 2016 yılı, bu 14 yıllık blok iktidarı reddediş ve kısıtlayıcı politikaların her geçen gün artarak önümüze geldiği süreçte aslında AKP’nin ülkeyi getirmiş olduğu sınırın, bir darbe ile somut olarak önümüze geldiği bir yıl oldu. Yani hem 14 yıl içinde artan bir hak ihlali süreci hem de toplumun her kesimini mağdur eden bu yaklaşımın elbette ki bu ülkeyi yok etmek isteyen anlayışa da olanak sağlayacak bir kontrolsüzlük yarattı.

‘AKP TOPLUMUN MUHALİF KESİMLERİNİ HEDEFİNE ALDI’

Darbe girişimiyle birlikte önümüze daha farklı bir tablo çıktı. AKP zaten toplumun kendisinden olmayanları ayrıştırmak üzerine bir yönetim anlayışı benimsemiş. Bu yönetim anlayışını aslında kalıcı bir sisteme evirtmek için yıl yıl hem kamuda hem de toplumun tüm kesimlerinde sistemli bir kadrolaşma, nüfuz etme çalışması gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda da elde ettiği gücü başkanlık olarak önümüze getirmiştir. Bu anlayışın ayrıştırdığı toplum kesimlerinin yerine bir de kendi yetiştirdiği, kendi içinde çıkardığı, kendisini iktidara taşıyan, o iktidarda iken tüm bu hak ihlalleri yapmasına olanak sağlayan siyasal İslam ideolojisinin temsilcisi darbe girişiminde bulundu. Kendisini hedef aldığı noktada, “Onunla hesaplaşıyorum” diye yeni bir koridor açmış ve onunla hesaplaşmak adına şiddet ve baskı unsurlarını daha da artırdı. Hem Fethullah Gülen cemaatinin kendisini hedef alan tüm unsurlarına karşı hem de yine elbette kendisini ve Fethullah Gülen anlayışını reddeden toplumun muhalif kesimlerini de hedef alan bir sistem getirmiş oldu.

‘DİNİ VE MİLLİ OLMAYI REDDEDENE YAŞAM HAKKI TANINMIYOR’

* Karşılaştırıldığında 1980 Askeri Darbesi sonrası yaşanılanları da aşan bir tablo duruyor karşımızda... 

Evet, 80’lere çok benziyor bu dönem ama gün gelip 80’leri arayacağımız aklımıza gelmezdi bizim. “Darbelere karşıyız, bu ülkenin sorunlarını görüyoruz, bu ülkedeki özgürlük sorunlarıyla mücadele edeceğiz” diyerek iktidara gelen bir AKP var karşımızda. Ama onların özgürlük anlayışı sadece ve sadece kendi dini ve milli görüşünün çerçevesinde bir özgürlük anlayışıdır. Milli ve dini olmayı reddeden hiç kimseye bir özgürlük hakkı tanınmıyor. AKP böyle bir yaklaşım getirdi önümüze. “Darbelere karşıyız” deyip geçmişteki acıları insanların önüne hesaplaşmak, yüzleşmek gibi safsatalarla getirip ama o darbe anayasasının bütün nimetlerini kendi darbesi, kendi dikta ve baskısı için kullanan bir iktidardan bahsediyoruz.

OHAL KALICI BİR SİSTEM HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMEKTE’

* OHAL ikinci kez uzatıldı, ne düşünüyorsunuz? 

Aslında şimdiki Anayasa değişikliği, mevcut durumdaki OHAL sisteminin kalıcı bir sistem haline dönüşmesinden başka bir şey değil. Şu anda nasıl ki OHAL kapsamında bir kişinin emri ile on binlerce kamu çalışanı bir gecede işinden edilebiliyorsa, bir sosyal medya ihbarı üzerinden İçişleri Bakanlığı ertesi gün Halkevleri’nin laiklik savunucusu gençlerini tutukluyorsa, oysaki günler boyunca Reina saldırısını doğurabilecek bir ortam hazırlayan nefret söyleminden bir kişi bile müdahale ile karşı karşıya kalmıyorsa, böyle bir çifte standart varsa bunu başka bir gözle değerlendirmemiz gerekiyor.

Hem bugünkü şiddet sarmalının, can güvenliksiz Türkiye’nin sorumlusu AKP’dir hem de bu yarattığı koşullar üzerinden her türlü mağduriyetin bunların olanaklarını sağlayan kendisidir. Ve bunun oluşu ile ilgili süreçte de buradan el yükselterek toplumu daha da kutuplaştıran nefret iklimi, nefret söylemi, ihbar mekanizması, sivil silahlanma, kendisinden olmayana karşı tutum alma ve eyleme çevirme dolayısı ile suç işleme zeminin yaratan yine AKP iktidarıdır.

‘AKP, ORTADOĞU SAVAŞINI BURAYA TAŞIYAN BİR İKTİDAR OLDU’

* AK Parti, 14 yıl önce mağduriyet üzerinden iktidara geldi. Bugün bu iktidar nasıl bir karaktere sahip? 

Alevilerin hedef alınması ile Maraş, Çorum ve Sivas katliamıyla yüzleşmeyen, Dersim ile yüzleşmeyen, yine farklı grup ve etnik yapıların hedef alınması sonucu yaşanan katliamlarla yüzleşmeyen bir rejim kendi için rejim dönüşümü için çok büyük bir olanak sağlıyor. Çünkü oradan aldığı sistemi içselleştirmiş birileri ile iktidara gelmiş oldular. Dolayısıyla biz hiç boşuna söylemedik, Sivas katliamı sonrası tüm sanık avukatlarının AKP iktidarında iktidar mekanizmalarının kilit noktalarına yerleştirilmiş olmasını. Katliamcıları savunan tüm sanık avukatlarının belli mertebelerde ödüllendirilmiş olması, belli kademelere yerleştirilmiş olmaları ve karar verici mekanizmaların başına getirilmiş olmaları tam da bu katliamı gerçekleştiren zihniyetin devlet yönetiminin kilit noktaların yerleşmiş olması anlamına geliyor.

İşte böyle bir yaklaşım üzerinden yönetilen bir Türkiye’de insan hakları ihlallerinden bahsediyoruz. Elbette yıl ve yıl artıyor. Ve önümüze böyle bir karanlık çağ geliyor. İşte bu yüzden de bizler için sistem değişikliği, rejim değişikliği bir sürpriz değil. 14 yıl boyunca tüm parlamenter sistem mekanizmaların doğru kullanan bir iktidar bugün son derece çağdaş, Avrupa Birliği’ne çoktan girmiş belki de ekonomisi yükselen büyüyen, dünyada Ortadoğu’nun lideri olmak yerine Avrupa’nın kilit ülkesi olmayı sağlayabilirdi. İktidar bu fırsatı kaybetmiş değil, elinin tersi ile itmiş bir iktidar anlayışından bahsediyoruz. Fakat becerisizlikleri yöneldikleri cephede de başarısız olmalarına neden oldu. Ortadoğu’nun lideri olmaya çalışırken, şimdiler de Ortadoğu’nun tüm ülkeleri ile sorunlu bir politik durum içerisindeler. Ortadoğu savaşını kendi ülkesinin içerisine taşımış bir iktidara dönüştüler.

‘LAİKLER VE DİNLİLER DİYE BİR KUTUPLAŞMA YARATILDI'

* Halkevci gençler laikliği savundular diye tutuklandı. Laiklik artık bir suç haline mi geliyor? Sanırım artık laikliğin salt bir CHP önceli olmadığı açığa da çıkıyor.

Bu zihniyet en başından “laiklik elden gidecek” endişesi duyan kesimleri üstencilikle ve baskıcılıkla suçluyordu. Halbuki o kaygı yersiz bir kaygı değildi çünkü tam da dediğimiz gibi kademe kademe yükselen bir siyasi İslam ideolojisinin bir iktidarı ele geçirme, iktidara yerleşme ve iktidarın karar mekanizmalarını ele geçirme durumundan endişe ettiği için bugün olabilecekleri öngören kaygılardır. Ama Türkiye’de laiklik biraz da toplumun farklı kesimleri tarafından yanlış dillendirildiği, tıpkı Atatürk’ün putlaştırılması gibi laiklik kavramının içi doldurularak gerçek anlamda laikliğe sahip çıkmak yerine farklı bir dillendirmeye kurban edildiği, laikliğin kendi içerisinde Türkiye’de mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllardaki toplum yapısının ihtiyacı olan bir Diyanet İşleri Başkanlığı mekanizmasının zaman içerisinde 93 yıllık cumhuriyet boyunca sağ iktidarların olduğu süreçlerde iyileştirilmemesi ve aksine kaosa hizmet edecek maşayı yaratacak güçlendirmenin cemaatlere yapılması kaynağın ayrılması ve bunun üzerinden de ideolojik bir dini anlayışın yaygınlaştırılması, eğitim sistemine sirayet edilmesi için sistemli bir süreç yönetildi. Dolayısıyla laikler ve dinliler diye bir kutuplaşma yaratıldı. Oysaki laiklik “laikler” diye bir ayrıma yol açmayacak kadar çağdaşlığı içselleştirdiği herkesin eşitliği için kullanılan bir noktada olmalıydı.

‘KILIÇDAROĞLU DAHİ BAŞKAN OLSA REDDEDİYORUZ’

* Hafta başında Meclis’te Anayasa değişikliği görüşülmeye başlanacak, değişikliğin çerçevesi ne anlam ifade ediyor? Parti olarak nasıl karşı bir mücadele biçimi gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Biz tam demokrasi, gerçek bir demokrasi ve demokrasinin güvencesi olan bir parlamenter sistemin savunucusuyuz. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu dahi başkan olacak olsa bu sistemi reddediyoruz. Çünkü hiç kimse sorgulanamaz değildir. Birinin sorgulanmadığı liderliği, kim olursa olsun reddediyoruz. İleri demokrasi dedikleri kendi iktidar sistemlerinde Türkiye demokrasi konusunda 167 ülke arasında 97’inci sırada yer alıyor. Bu çok vahim bir tablo. Dolayısıyla hiçbir şekilde gerçekçi olmayan bir yönetim biçim önümüze getirdikleri ve üstelik de şu anda yandaş buldukları MHP’nin nasıl bir saikle destek olacağına bakacak olursak, diyor ki “Bir fiiliyat var ve bunu resmiyete dönüştürmemiz lazım.” Biz bunun fiiliyat durumuna yüzde 100 katılıyoruz. Fiili bir baskı ve şiddet ortamı var. Biz tam da bu fiiliyatın resmiyete dökülmesine karşıyız zaten problem de bu. Bunun kalıcı kılınması üzerine geliştirilen bir sistem var. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin tamamen reddeden ve başa getirilecek olan kişinin Sivas örneğinde olduğu gibi anlayışın, tek adamın atadığı kişiler üzerinden yapıya evirtmektir. Bu nedenle de biz mevcut cumhuriyet rejimine, gerçek bir demokrasiye ve kendi içinde içselleştirilen bir laikliğe sarılacağız.

‘YENİ BİR İKTİDARA İHTİYACI VAR

* HDP Eş Genel Başkanları ve vekilleri tutuklandı, yine CHP’nin vekillerine soruşturmalar açıldı, sizce bu siyasi kriz nasıl aşılmalı?

Bu krizi çözmek için yeni bir Türkiye değil, yeni bir rejime değil, yeni bir sisteme değil, yeni bir iktidara ihtiyaç var. Eşitlikçi, özgürlükçü ve barışçı bir iktidara ihtiyaç var. Parlamentonun tüm mekanizmaları aslında çözüm için gerekli araçları barındırıyor. Bu ülkede adına ne denilecekse ‘Kürt sorunu, Güneydoğu sorunu, eşitlik sorunu var. Bu ülkenin özgürlük, eğitim, işsizlik, ekonomik sorunu var. Şiddet sorunu, can güvenliği sorunu var.

Tüm bu sorunlar için CHP olarak bir de diğer muhalefet partilerinin desteklediği koşulu da ortaya koyalım, Meclis aritmetiği bu iktidarın anlayışı nedeniyle yeterli olmadığı için devreye alamadığımız çözüm önerilerimiz, araştırma komisyonlarımız, kanun tekliflerimiz ile sağlayabileceğimiz kalıcı barış ortamının salt AKP direniş ve baskısı ile yok edildiği bir yerde duruyoruz. Dolayısıyla bizim talebimiz gösterildiği gibi koalisyon da öcü değildir. Elbette barışçıl, özgürlükçü bir iktidar tüm bu sorunları çözebilir ama tüm bu değerlerin karşısında duran tek adamın rejimi yerine bir koalisyon dahi çözümü getirebilecektir.

Bir örnek vermek istiyorum; tüm faili meçhul bırakılmış siyasi cinayetlerin araştırılması, önlenmesi ve bunlarla ilgili yüzleşme süreci için Meclis çatısındaki BDP daha sonra HDP ve CHP tarafından getirilen önergelerin MHP tarafından da kabul edilmesine rağmen sadece AKP oyları ile reddedilişi burada güzel bir ipucu vermekte, parlamenter sistemin neden çalışamadığına ilişkin. Parlamenter sistemin bugün çalışmamasının tek nedeni AKP iktidarıdır. Bugün iktidarın adını verdiği yeni Türkiye bir biat kültürü üzerinden yerleştirilecek olan tek adamın iktidarı uğruna yok edilmektedir.