CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, referandumda Güneydoğu'daki seçmenin referandumdaki oy oranlarını açıkladı.

Tanrıkulu, Güneydoğu’daki seçmeninin oyunun yüzde 65 dolaylarında “Hayır” çıkacağını belirterek, “Bu kadar çok zulmün, bu kadar çok yıkımın yaşandığı bir ortamda ‘biz sandığa gitmeyeceğiz’ ya da ‘evet oyu vereceğiz’ gibi bir tutumu genel olarak beklemek mümkün değil” dedi.

BirGün gazetesinden Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan (22 Mart 2017) Tanrıkulu'nun açıklamaları şöyle:

‘HALK SANDIĞA GİDECEK’

»Referandum sürecinde seçmenle temas kurmak üzere Batman, Siirt ve Diyarbakır’a gittiniz. Bu illerden edindiğiniz izlenimleri aktarır mısınız?

Bölge dışından bakan insanların kafasında sürekli “Acaba Kürtler ne yapacaklar” şeklinde bir soru işareti var. Her şeyden önce şunu bilmek gerekiyor, Kürt seçmen esas itibariyle Türkiye’nin en politik seçmenidir. Hatta bu kadar politik yurttaş topluluğunu dünyada bulmak zordur. Peki neden 7’den 70’e herkes politiktir; çünkü 40 yıldır dayak yiyorlar. Bu politik ortamın içinde doğuyorlar ve kuşaklarca devam ediyor. Dolayısıyla bu kadar çok zulmün, bu kadar çok yıkımın yaşandığı bir ortamda “Biz sandığa gitmeyeceğiz” ya da “Evet vereceğiz” gibi bir tutumu genel olarak beklemek mümkün değil.

Siyasal çizgi olarak farklı görüşleri temsil eden ve boykot çağrısı yapan partiler tabii ki var ama ben bu çağrının yeterli karşılık bulmayacağına inanıyorum. Muhafazakâr Kürtler dışında “evet”çiler yok denecek kadar az. Muhafazakâr Kürtler içinde de “Bu referandum neden şimdi yapılıyor” sorusunu soranların sayısı az değil. Ama en önemlisi, Kürt seçmen, bu halkoylamasının sıradan bir halk oylamasından daha öte bir anlamı olduğunun farkında.

»Kürtler açısından referandumun sıradan bir halk oylamasından daha öte ne gibi bir anlamı var?

Bölgeden çıkacak “evet” aynı zamanda Erdoğan’ın ve AKP’nin şu ana kadar yürüttüğü politikaların devamına da “evet” demek anlamına gelecek, bunu biliyorlar. Erdoğan’a doğru yaptığı ve devam etmesi mesajı gidecek. Ama “Hayır” dediklerinde, Erdoğan’ın politikalarını onaylamadıkları mesajı gidecek. Referandumda verecekleri tepkiyi, yaşadıkları zulme karşı bir tutum olarak görüyorlar.

»Dolayısıyla, Kürtlerin Türkiye siyasetinden yalnızca beklentisi değil, yüksek de bir beklentisi olduğunu mu anlamalıyız?

Kürtler bir duygusal kopukluk yaşıyor ama Türkiye’nin geleceği için çaba göstermek de istiyorlar. Bölge halkı hendeğe de çukura da barikata da karşı olduğunu çok açık şekilde ifade ediyor. Onun da Erdoğan’ın elini güçlendirdiğini ve bir yıkım olduğunu ifade ediyorlar. Ve geleceği birlikte yaşamakta gören ağırlıklı kesim “hayır” konusunda çok kararlı.

»Referandumu nasıl anlatıyorsunuz?

Biz CHP’ye oy istemiyoruz. Biz anayasa değişikliği konusunda oy istiyoruz ve bu Anayasa’nın Türkiye’de kimsenin sorununa çözüm olmadığı gibi Kürtler’in de sorununa çözüm olmadığını söylüyoruz.

»Neden çözüm değil? Federasyon da mı bir şey ifade etmiyor?

Anayasa’nın hangi ortamda yapılabileceğini iyi tartıyorlar. OHAL koşullarında, terörün bu kadar yaygın olduğu bir ortamda nasıl anayasa yapacaksınız? Ondan sonra Kürtler bakımından nasıl bir çözüm gelebilir ki? Gerçekçi bulmuyorlar. Neden barış ve uzlaşma odaklı değil de travmayı daha da derinleştirme odaklı bir siyaset izleniyor? Bunu çok açık görüyorlar. Zaten 7 Haziran’dan sonra 1 Kasım’a kadarki tutum da ortada.

»Referandum sürecinin OHAL koşulları altında yürütülmesinin baskısı ve ağırlığı Kürt illerinde Batı’ya nazaran çok daha fazla hissediliyor herhalde. Ve bu nedenle farkındalık daha yüksek, değil mi?

Evet. Batıda sokakta belki OHAL’in yarattığı baskıyı anlık hissedemezsiniz. Ama bölgede 24 saat hissediyorsunuz. Belediye binalarının önüne gidin, her belediye binasının önünde kaleler örülmüş. Oysa belediye dediğin halka en yakın yer olması gerekir. Bu haliyle insanların belediyelere girmesi, bir işi takip etmesi neredeyse imkânsız. Bu psikoloji bile nasıl bir ortamda yaşadıklarını çok açık gösteriyor.

»CHP’nin Kürt illerinde yürüttüğü kampanya çalışması nasıl karşılık buluyor?

Eksiğimiz olsa bile, Kürt meselesinde yanlış yapmamaya özen gösteren, politik bir hat tutturduk. Bunun da bir karşılığı olmuş bölgede. Son 5 yıldır bölgeden milletvekilimiz olmamasına rağmen, bunun çok ötesinde bir dayanışma gösterdik. Hem gidip gelerek, hem de parlamentoda her türlü hukuksuzluğa insan hakları ihlallerine karşı sesleri olarak. Ve bize yöneltilen tüm baskılara, iftiralara rağmen bunu yaparak. Bunun bölgede görülmemesi mümkün değil. Referandum sürecinde de yalnızca ben değil, Kars’tan, Iğdır’a, Ağrı’dan Adıyaman’a kadar kadar milletvekilimiz olmayan tüm illerde, milletvekilleri ve parti meclis üyeleri sahada çalışıyor.

»Peki, AKP bölgede nasıl bir çalışma yürütüyor?

İnsanlar sokakta AKP’den kimseyi görmediklerini söylüyorlar. Yurttaşla gerçek anlamda bir temasları olmamış. HDP bakımından da zorunlu olarak böyle zira yerel kadrolarının neredeyse hepsi hapiste. Dolayısıyla bizimle doğrudan temas edince güven duydular.

»Hâlâ doğrudan CHP kimliğiniz öne çıkmadığı için güven ilişkisi oluşuyordur belki de?

Benim ilk CHP’ye katıldığım dönemki tutumumun bireysel bir tutum olduğu şeklinde algı vardı ama şimdi bu politikalar benimle değil CHP ile özdeşlemiş durumda. Bu politikaların, CHP’nin kurumsal yapısının politikaları olduğu çok açık.

>>AKP’nin, bölgede evet çalışması yürütürken, genel söyleminden farklı bir ikna çalışması var mı?

Yok. Yaptıkları toplantılarda “evet verirseniz her şey düzelecek” deniyor ama ne düzelecek, içerik yok. O toplantıda muhtar belki “evet” diyordur ama bunun böyle olacağına inanmıyorum.

Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayınız.