CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu'nun Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu'nun (OHALİİK) verdiği “iade ve ret kararlarındaki tutarsızlıklar ve bunların yol açtığı mağduriyetlerin belirlenebilmesi ve giderilebilmesi” amacıyla verdiği araştırma önergesi bir kere daha reddedildi

Önerge AK Parti ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.

Araştırma önergesinde Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu ihlal kararını hiçe sayan Komisyon’un, hak arama hürriyeti önünde ciddi ve yapısal bir engel oluşturma işlevini sürdürdüğünü belirten Kaboğlu, "Her ne kadar OHAL hukuken sonlanmış görünse de; onun yarattığı kurallar ve kurumların varlıklarının böylece idame ettiriliyor" ifadelerini kullandı.

Kaboğlu, hakkında hiçbir soruşturma veya kovuşturma olmayan ya da hakkında takipsizlik veya beraat kararı verilen birçok insanın, doğal hâkim ilkesine aykırı şekilde kurulmuş olan ve kararlarını hangi objektif hukuk ölçütlerine göre aldığı anlaşılamayan Komisyon’dan ret yanıtı aldığını belirtti.

Ayrıca, KHK ek listelerine eklenmelerine sebep olmuş iddialar açısından mahkeme önünde aklanmış olan insanların, bu duruma rağmen hangi gerekçelerle kamu görevine iade edilmediklerinin Komisyon kararlarından anlaşılamadığını; bu kararların, hukuki dayanak, gerekçe ve usul açılarından anayasal hukuk devleti ilkesinin sistematik ve açık ihlalini oluşturduğunu söyledi.

KHK’leri dünya hukuk tarihinin en büyük toplu kıyımı olarak niteleyen Kaboğlu, bu haliyle OHALİİK’in sivil ölümleri sürdüren bir gaz odası olduğunu belirtti.

'OHALİİK MAHKEMEDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR'

Komisyon’un Anayasa’nın amir hükümlerine aykırı bir şekilde faaliyet gösterdiğine ilişkin en belirgin ve sembolik örnek olarak, OHAL araçsallaştırılarak OHAL KHK’leri ile üniversitelerden uzaklaştırılan “barış akademisyenleri”ni işaret eden Kaboğlu, Anayasa Mahkemesi’nin 25/07/2019 tarihli Füsun Üstel ve diğerleri kararında, “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi”nin ifade özgürlüğü kapsamında yer aldığına hükmedildiğini söyledi.

Kaboğlu verdiği önergeyle şöyle devam etti;

“Bu karardan sonra barış akademisyenleri davaları, ilgili ağır ceza mahkemelerinde beraat kararları ile sonuçlanmıştır.

Ancak, OHALİİK’in, anılan AYM kararı ve ilgili ağır ceza mahkemelerinin beraat kararlarının hemen sonrasında, akademisyen başvurucuların başvurularıyla ilgili olarak kabul kararları vermesi gerekirken, kamuoyuna da yansıdığı üzere, OHALİİK, barış akademisyenlerine ilişkin kararlarını, iki yıldan fazla zaman geçtikten sonra, 2021 Ekim itibari ile yine ret yönünde vermiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü lehine karar verdiği böyle bir konuda dahi, OHALİİK, gerekçesiz kararlarını, ilgili AYM kararından çok uzun bir süre sonra ve olumsuz yönde açıklayabilmektedir. OHALİİK’in, AYM ve ceza mahkemeleri kararlarına karşın ve çok geç olarak vermiş olduğu ret kararları, muhalif akademisyenlere verilen fiili bir “ceza” olmanın ötesinde, Anayasa 153’üncü maddesinin altıncı fıkrasının da açık ihlalidir. Bu örnek, OHALİİK’in, hak arama özgürlüğünü sağlamadığı gibi, onun, bizzat “kurunun yanında yaşın da yanması” amacına yönelik olarak şuurlu şekilde faaliyet gösterdiğinin de kanıtıdır”