Ülkede ekonomiyi çökerten, yarım yamalak da olsa var olan demokratik kırpıntıların askıya alındığı, kısmi manada da olsa kendine göre özerkliği olan yargıyı tamamen ele geçiren, eğitimi dini ritüellere bağlayan, devleti sosyal olmaktan çıkaran, basını %95 oranında kontrol eden ve hilafet özlemlerinin dillendirilmesinin meşru hale geldiği tek adam rejiminin hüküm sürdüğü yaşadığımız bu siyasi atmosferin asıl sorumlusunun beceriksiz ana muhalefet partisi ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu diye tanımlarsak sanırım yanlış bir ifade olmaz.

Şimdi bu tezimizin gerekçelerini (bazılarını) madde madde anlatalım:

- Fazla uzağa gitmeye gerek yok. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra Erdoğan'ın Yenikapı mitingine giderek sözümona darbeye karşı duruş seremonisinde yer alan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu atraksiyonu ile tek adam rejimine çok büyük destek vermiştir.

- Tek adam rejiminin ''yasallık'' kazandığı evet/hayır referandumundaki mühürsüz zarf ve oy pusulularının kullanılması AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) tarafından hileli olduğu açıklandığı halde, söz konusu referandum sonuçlarına Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP bürokrasinin itirazsız açıklamaları ile referandum meşruiyet kazandı. Kitlelerin (kendiliğinden de olsa) referandum sonuçlarına kitlesel manada itirazları yine CHP bürokrasisi tarafından engellenmiştir.

- K. Kılıçdaroğlu, 19 Mayıs (2020) törenleri için Samsun'da Erdoğan'la aynı fotoğraf karesinde yer alarak tek adam rejiminin meşruiyet kazanmasında rol oynamaya devam etmiştir. Sağ cenahın önemli figürü sayılan İYİ parti lideri Meral Akşener bile bu konuda ''ben 19 Mayıs'ta Erdoğan'ın yanında durarak onun haksızlıklarına ortak olmayacağım'' diyerek daha tutarlı siyasi duruş göstermiştir.

- CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ''Anayasaya aykırı olduğunu bile bile dokunulmazların kaldırılmasına 'evet' oyu vereceğiz diyerek dokunulmazlıkların kaldırılması sağlanmış ve başta eşbaşkanları olmak üzere gerçek muhalif HDP'li vekillerin tutuklanmalarının önünü açmıştır.

- CHP bürokrasisi, HDP'li belediyelere yapılan kayyum atamalarına yasak savma kabilinden 'karşı' çıktığını söylese de, demokratik mevziilerin birer birer ortadan kaldırılmasına asıl olarak seyirci kalmıştır.

- CHP yönetimi, tek adam rejiminin yanlış dış politikasını sözde eleştiriyor gözükse de, Suriye tezkeresine 'evet' oyu vererek gerek Suriye ve gerekse Türkiye halkı için ölüm, sefalet ve yoksulluktan başka sonuçları olmayan bölgesel savaşlara destek vermiştir.

- Kemal Kılıçdaroğlu 2023'de yapılması muhtemel cumhurbaşkanlığı adaylığı için cumhurbaşkanlığı süresince Erdoğan'ın tüm hukuksuzluklarının koşulsuz noterliğini yapan ve hiçbir siyasi pırıltısı olmayan sağcı, gerici, eskiden beri ümmetçiliği tescilli Abdullah Gül'ü CHP tabanının büyük çoğunluğunun itirazına rağmen aday gösterme arzusunda olduğunu gizlememektedir. Hatta öyle ki, A.Gül'ün adaylığına itiraz eden kamuoyuna Kılıçdaroğlu; ''acaba Abdullah Gül'den neden bu kadar korkuyorlar, anlamış değilim'' diyerek sözde şaşkınlığını dile getirmektedir. Pes doğrusu! Bilindiği gibi 2014 cumhurbaşkanlığı seçimde aday gösterilen Ekmeleddin İslamoğlu vakası CHP kamuoyu dahil toplumda derin hoşnutsuzluk yaratmış ve muhalefetin demoralize olmasında büyük payı olmuştu. Anlaşılan Sayın Kılıçdaroğlu geçmişten ders almışa benzemiyor.

- Her şey bir yana Temmuz ayında yapılan CHP 37. Kurultayının ülke beklentilerine cevap verememesi, ülkenin yakıcı sorunları hakkında dişe dokunur hiçbir proje sunamaması, kısır çekişmelerin girdabında kalması ve de en önemlisi düzeni değiştirme doğrultusunda (sanki) bilerek umut olmaktan deyim yerindeyse kaçması bu tezlerimizi doğrular mahiyettedir.   

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Amacımız CHP ve onun liderinin yanlışlarını uzun uzun anlatmak değil. Ancak ülke adalet, hak, hukuk, eşitlik, kardeşlik, eğitim, açlık, işsizlik, en önemlisi Kürt sorunu ve salgın hastalık (pandemi) gibi  konularda adeta  dibe vurmuş halde iken, milyonlarca insan ülkenin en büyük muhalefet partisinden çözüm önerileri beklemektedir. Umutlanmak istemektedirler. Her ne kadar hakiki muhalefeti HDP yapıyor olsa da, tek başına HDP'nin gücü ülkeyi demokratikleştirmeye kifayet etmemektedir. O yüzden tüm muhalefetin, partileriyle, sivil toplum kurumlarıyla, (bireysel olarak da olsa) sanatçısıyla, aydınıyla  bir araya gelerek meşru zeminde demokrasi mücadelesini yükseltmeleri gerekmektedir.