Mersin’in Erdemli İlçesi’nde bulunan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde görev yapan Prof. Dr. Ali Cemal Gücü, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulan revize Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun 'Akkuyu buraya yapılmamalı' diye bağırdığını, denizdeki ekolojik sistemin tamamen bozulacağını, fok balıklarının kaçacağını, mevcut balıkların neslinin tükeneceğini söyledi.

Prof. Dr. Ali Cemal Gücü, Gülnar İlçesi’ne bağlı Büyükeceli Mevkii’nde yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ÇED raporunu yetersiz bulurken, "Güzel veriler toplanmış. Ama bu verilere baktığınızda zaten rapor bağırıyor, 'Burada bu iş yapılmamalı' diye. Soğutma suyunun denize verdiği sıkıntı açısından baktığınızda durum kötü. 'Yaz aylarında su sıcaklığı 1 dereceyi kış aylarında 2 dereceyi aşmayacak' deniyor. Rakamlar, yaz aylarında haziran ile eylül arasında verilmiş. Fakat diğer taraftan da; 'Eğer su sıcaklığı 28 dereceyi aşarsa o zaman toplamda artış 3 dereceyi geçmeyecek ya da 35 dereceyi geçmeyecek' gibi bir ibare var. Aynı rapor içerisinde sıcaklık ölçülerine bakıyorsunuz, Ağustos döneminde sıcaklığın 31 dereceye kadar çıktığını görüyorsunuz. Bunun üzerine 3 derece koyduğunuz da 35-34 dereceleri bulacaktır. Hemen yakında Kuzey Kıbrıs’ta bir termik santral var. Orda yapılan bir çalışma 27 derece su girişi olduğu zaman tam 34 derece su çıkışı oluyor" dedi.

Foklarla ilgili yapılan çalışmaya da değinen Gücü, "2005’e kadar geçen zamanda kaç tane fok var, isimleriyle nerelerde yaşarlar nasıl yaşarlara kadar yer verilmiş. Akkuyu civarındaki mağaralar neden önemli, hepsi gayet güzel açıklanmış. 'Dünyanın hiçbir yerinde sıcaklıktan fok ölmemiştir. Dolaysıyla bizim bir zararımız olmayacak. Mağaralarda fok varsa patlatma olmayacak. Fok mağaradan çıkınca patlatmalar yapılacak. Patlatmaların arkasından da gidip mağara çökmüş mü diye kontrol edilecek' deniyor. Orada bırakın nükleer santrali herhangi bir tesis yapılması durumunda zaten foklar orayı terk edecek. Foklar bütün Akdeniz’den kaybolurken, bu bölgeyi boşuna kullanmıyorlar. O bölgenin bozulmamış doğası bakir yapısı nedeniyle kullanıyorlar. Ama işin komik tarafı bunlar gidecek olsa kimsenin umurunda bile olmayacak kimse belki fark etmeyecek" diye konuştu.

Nükleer Santralin faaliyete geçmesi halinde Mersin ve İskenderun Körfezi’ndeki balık türlerinin yok olma ile karşı karşıya kalacağına dikkat çeken Gücü, şöyle devam etti: Bizim endişemiz, herkesin farkına varacağı hatta bu bölgenin insanın canı yanabileceği tehditlerdir. Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra birçok canlı türü Akdeniz’e girmeye başladı. Bunların en yaygın bulunduğu yerlerden bir tanesi de Mersin ve İskenderun Körfezi’dir.

Bugün bu bölgedeki karideslerin tamamına yakını Kızıl Deniz’den gelen karideslerdir. Ancak buna karşılık bu türlerin gelmesiyle yerli türlerimiz de kaybolup gitti. Bölgede bilinir gümüş balığı denen balık vardır. Ticari önemi vardır. Onun gelmesiyle beraber bu bölgede mezgit, bakalorya, kırlangıç balığı yok oldu. Başka bir tür geldi, mercan balığını azalttı. Her gelen balık bir başka balığın yerini alıyor. Diğer tarafı da balon balığı, bu bölgenin tabiri caizse başına dert oldu. 1995’lerde 2004’te 2008’de büyük denizanaları patlamaları oldu insanlar denize giremedi, yazlıkçılar kaçtı. Bu denizanaları ufak denizanaları değil her biri 1 metre boyu 10 kilo ağırlığına varabilen devasal canlılar. Son yıllarda zehirli balık türleri körfezde kendisini hissettirdi. Balıkların gelişlerine baktığınızda, bu gelişler sıcaklık dalgalanmayla ilintilidir.

Bakanlığa sunulan ÇED raporundaki su sıcaklığıyla ilgili verilerin de Akdeniz gerçeğini yansıtmadığını ileri süren Gücü, şunları söyledi: Suyun ısınmayacağı ileri sürülüyor. Saatte 1 milyon metreküp suyun denize bırakılacağı söyleniyor. 'Isıtılmış suyu araştırdık' deniliyor. Su miktarın Seyhan, Ceyhan ve Göksu nehrinin toplamına eşit. Aynı miktarda su 60 yıl boyunca 35 derce sıcaklığıyla denize bırakılacak. Bunun etkisinin olmaması mümkün değil. 2’nci faktör bu bölgede Kızıl Deniz’den kakamoz dediğimiz özellikle su içerisindeki sert yapılar üzerinde yerleşen kabuklu canlılar var.

Bunlar gemi karinalarını tıkarlar. Bu tip santrallerin de giriş çıkış sularını tıkar. Örneğin denize ufak demir parçası bırakın bir yılı geçmeden boyutu 3 katına çıkar. Bunun önüne geçmek için düşük konsantrasyonda klorlama yapılacağından bahsediliyor. Ancak 1 milyon metreküplük bir suyun bu kadar konsantrasyonla denizde birikmesi canlıların yok olması anlamına gelecek. Çünkü kullanacak olan klor tamamen canlıları öldürmek için sisteme dahil edilmiş kimyasaldır. Sonuç olarak rapora deniz açısında baktığınızda ciddi anlamda sıkıntıların olduğu görüyoruz.