Devletin resmi kanalı TRT'de bir haber geçiyor. Çocuk kanalında örneğine rastlanmayacak bir haber.

"Ekmeğe zam yok, fiyatı arttı."

Bunu görünce ilk aklıma gelen halkı aldatmak hususundaki özgüvenleri oldu. En ufak bir tereddüt yahut çekinceleri yok. Bundan dolayı böyle pervasızca bir hileyle halkı aldatıyorlar.

Bu pervasızlığa öfkelendiğim kadar, halkın dirençsiz uyuşukluğuna da üzülüyorum.

Kedere kapılmamak ne mümkün, birileri karşınıza geçip "koyuna kaval çaldığını" duyuruyor. Bunun karşılığında ne ses ne seda. Miskin bir dinginlikle tebessüm eden milyonlar var sadece.

Dedim ya muazzam bir özgüvenleri var diye... Bir örneğini de bizzat Başbakan'ın ağzından uluslararası bir mesele için duyduk.

Malum Suriye Kürtlerinin siyasi temsilcisi PYD'nin Cenevre görüşmelerine katılması, Türkiye'nin tutumu dolayısıyla krize dönüştü. Suriye'nin geleceğinin konuşulduğu bir toplantıya, azımsanmayacak bir nüfusun, coğrafi bölgenin, siyasi ve belki de en önemlisi biricik muhalif askeri gücün temsilcisi olarak PYD'yi kabul etmemenin neye hizmet ettiğini arif olanlar söylesin.

Başbakan, TRT'ye rahmet okutacak bir analize imza attı. "Biz Cenevre'de Kürtlerin temsil edilmesini istiyoruz, PYD'nin değil."

Sanırım PYD'nin Mogadişu'daki yerli kabilelerin temsilcisi olmadığını en iyi Türkiye'nin entrika dehaları biliyor.

Peki karşılığı olmayan bu söz niye söylendi?

Kamuoyu baskısını kırmak ve bir şekilde PYD'yi bertaraf etmek için. Zira bu Türkiye'nin Rojava'ya yönelik ilk "boğma" girişimi değil, son da olmayacak.

Bu tutum çözümsüzlükten başka bir şey değildir. Hal böyleyken başta Türkiye olmak üzere, Sünni blokun diğer iki atlısı Suudi Arabistan ve Katar'ın çözümsüzlükten yana tutumlarını ve niyetlerini uluslararası camiaya anlatmakta başarısız olacaklarını ön görmek zor değil.

Böylesi bir tutumun "sahada" gerçekliği yok. Politik olarak da safi hamasetten başka anlam taşımıyor. Takdir edersiniz ki hamasetin dünya siyaseti açısından alıcısı olmuyor.

Göreceksiniz bu politikada duvara çarpacak. Tıpkı öncekiler gibi. Hatırlarsanız meşhur bir "Kobani düştü, düşecek" beyanı (dileği) vardı. Kobani düşmedi, o söz bir ceset gibi ortada kaldı. Sonrasında "aman efendim ne münasebet biz öyle demek istemedik" biz aslında uyarmak için söyledik Kürt kardeşlerimizi, şekline dönüştü.

Anlaşıldığı kadarıyla "ekmeğe zam yok, fiyatı arttı" söylemi memleket sathında tuttuğu için bunu birde uluslararası politikada denemek istemişler.

"Kürtleri Cenevre'de görmek istiyoruz, PYD'yi değil" ne derinlikli politika ama!

Bütün bu olup bitenler karşısında Kürt cephesinin tedirginliği, zaman zaman yerini korkuya ve kızgınlığa bıraksa da genel itibariyle olumlu ve ümit vericiydi.

"Kürtler kendi varlıklarını, topraklarını korumak dışında hiç kimse için savaşmayacaktır. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Kazanımlarımızı korumak için daha çok güçleneceğiz."

Lozan'da iradelerini İsmet İnönü'ye teslim eden Kürtler, bundan ders aldıklarını, bir kez daha aynı hataya düşmeyeceklerini bu sözlerle dünyaya duyurmuş oldu.

Bana göre Cenevre'de Kürtlerin zımni bir mutabakatla dışlanması, hayırlı bir politik öngörüye vesile oldu. Sahada etkin olan hiçbir aktör Kürtleri Suriye bütünlüğü içinde görmek istemiyor. Her ne kadar demokratik bir Suriye'den bahsetseler de mevcut tutumları bunu imkansız kılıyor. Kürtler bu durumda defacto olarak dışlanmış oldu.

Kürtlerin hayrına olan şey tam da budur. Demokratik bir Rojava yaratma fırsatı doğmuştur. Cenevre süreci bunu fiilen Kürtlere dayatmıştır. Kürtlerin anlamsız "demokratik Suriye" politikasının tabiri caizse bir safsata olduğunu bizzat Suriye'de güç dengelerini elinde bulunduranlar göstermiştir.

Başta Türkiye olmak üzere Suud monarşisi ve Katar'ın PYD'yi Suriye'nin geleceğinin konuşulduğu uzlaşma masasının dışına itmeleri, aslında Kürtleri Suriye'nin bütünlüğünün dışına itmek anlamına geldiğini anladılar mı bilmem ama bunun böyle sonuçlanacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yok.

Cenevre'den yeni bir Lozan yaratma düşüncesi kısa vadede olmasa bile uzun vadede Kürtlerin faydasına olacaktır. Aynı hatadan farklı sonuç yaratmak nasıl mümkün değilse, Rojava Kürtlerini masa başında bertaraf etmek de mümkün olmayacaktır.

Sahadaki örgütlü güç realitesi buna imkan vermeyecektir.

Suriye'ye nizam verelim derken kendi ülkesini Suriye'ye benzer iç savaş manzaralarına teslim eden stratejik derinlik, hasmane tutumundan vazgeçer mi emin değilim. Vazgeçerse Suriye'nin kazananı olacak olan Kürtlerle uzun sınırı avantaja dönüştürebilir, Irak Kürdistan'ına benzer bir müttefik edinebilirler.

Aksi durumda ne olur... Onu da Emevi Camii'nde namaz kılmayı hayal ederken, evdeki bulgurdan olan derin strateji sahipleri açıklasın.