Türkiye’de her gün 350 Suriyeli çocuk dünyaya geliyor. Resmi rakamlara göre, ülkede 3,5 milyonun üzerinde Suriyeli yaşıyor. Yapılan araştırmalara göre, bu Suriyeli kardeşlerimizin %90’ı gelecekte Suriye’de işler düzelse ve Suriye istikrara kavuşsa bile, memlekete geri dönmeyi düşünmüyor ve istemiyorlar. Araştırmaların bir başka ilginç sonucu ise şu; İstanbul’da yaşayanlara “Suriyeliler ile kültürel bir yakınlık hissediyor musunuz?” sorusu yöneltildiğinde, yanıtlayanların %60’ı “evet” diyor. Din, dil, kültürel ve etnik olarak çok çok yakın, hatta akraba konumunda bulunan Hatay’da aynı soru sorulduğunda ise, olumlu cevap verenlerin yüzdesi %10’a düşüyor... Ayrıca Suriyeli bir öğrenciye 1200 TL yardım verilirken, bu rakamın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir öğrenci için 500 TL olması sosyal vicdanı yaralıyor. Resmi söylemimizde şimdiye kadar Suriyeli mülteciler için 35 milyar dolar harcamış olduğumuz sıklıkla vurgulanıyor...

Damat Bakan Berat Albayrak Ekim ayının son gününde yeni bir teşvik paketi açıkladı. Buna göre mobilya, konut ve araçlarda vergi indirimine gidildi. Son sene itibariye çok kötü gittiği bilinen özellikle bu üç sektöre yapılan bu tür sübvansiyonlar besbelli ki birer seçim yatırımı olarak planlanmış ve şekillendirilmiş. Bunu yaparken hükümet enflasyonun inmemesi pahasına yüksek büyüme hızı ve oranını muhafaza etmeyi amaçlıyor. Bu da uzun vadede bütçe disiplininden taviz verileceği anlamına geliyor. Nitekim Moody’s de “Vergi indirimleri Türkiye’nin notu için negatif” açıklamasını yaptı. Gerçekten de yapılan tüm vergi indirimleri ve enflasyonla topyekûn mücadele kampanyalarına rağmen, enflasyon %25’lere tırmandı ve artış hızını kesmedi. Bundan sonra ise senaryonun korkulan kısmı yılbaşına kadar sürecek olan 2 aylık vergi indirimi ve benzeri teşvik paketleri, indirim kampanyaları ve 31 Mart seçimine kadar bekleyebileceğimiz diğer popülist kararlardan sonra ekonomik gerçeklerimizin ne şekilde ortaya çıkacağı... Şurası bir gerçek ki bütün bu indirim, teşvik ve paketler krizi ertelemekten ve etkilerini zamana yaymaktan başka bir işe yaramıyor.

ABD İran yaptırımlarından 6 ay boyunca istisna tutacağı 8 ülke arasına Türkiye’yi de aldı. Avrupa’nın ekonomik olarak zor durumdaki ülkeleri Yunanistan ve İtalya bir sürpriz olarak değerlendirildi. Zira tüm Avrupa Birliğinin yaptırım istisnası dışında tutulacağı öngörülüyordu. İran’ın yaptığı ihracatta 66 milyar doların 43 milyar dolarını petrol oluşturuyor. İran ile Türkiye arasında 2,3 milyar dolar ihracat ve 8 milyar ithalat olmak üzere 10 milyar doları aşkın ticaret hacmi mevcut bulunuyor. İran ambargosu dışında tutulmaya devam etmemiz için, ABD ile ilişkileri her daim taze, sıcak ve iyi tutmamız gerekecek. Zira tam bir sene öncesinde dolar 3,15 TL ve Euro 3,50 olmuşken, adeta isyanlardaydık ve bir bakanımız “adeta coşmuş bir ekonomimiz var” açıklaması yaptığında, iyiden iyiye damarımıza basılmış gibi hissetmiştik. Oysa şimdi dolar 5,50’nin altına ve Euro da 6,20’nin altına indi diyerek bayram etmek üzereyiz. PMI verileri Türkiye’de uzun bir süredir 50’nin altındaydı ve son zamanlarda 45’in de altında seyrediyor. Başta kamu bankaları olmak üzere Türk bankalarının sermaye yeterlilik rasyoları düşmeyi sürdürüyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bir yandan “elin Hans’ı, George’u” söylemini dilinden düşürmezken ve bu yolla Batı dünyasının aşağılamaya çalışırken, öte yandan Trump’ın Erdoğan’ın omzuna dokunması, yumruk tokuşturması veya odasına alıp 15 dakika görüşmesi memleketimizde cennet rüzgârları estiriyor. Aynı şekilde, Merkel’in Erdoğan’ı veya bir bakanını Almanya’ya davet etmesi üzerine, adeta ani bir karar ile AB’ye kabul edilmişçesine seviniyor ve onurlanıyoruz. Erdoğan bugünkü şaşırtıcı çıkışıyla, Türkiye’ye geçici muafiyet tanınmasına rağmen, ABD’nin İran ambargolarına topyekûn karşı çıktı ve uluslararası ticaret kanunlarına aykırı olduğunu ilan etti. Yine bugün yapılacak olan ABD ara seçimlerinden sonra, Türkiye-ABD düellosunun ileri aşamaları merak uyandırıyor…