Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AKP Bursa İl Başkanlığınca Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Siyaset Akademisi dersinde açıklamalarda bulundu.

Çavuşoğlu, "Bugün Türkiye girişimci ve insani dış politikayı en başarılı şekilde uygulayan ülkedir. Neticesini de alıyoruz, faydasını da görüyoruz. Bakmayın siz iki Batı Avrupa ülkesinin Türkiye'ye ders vermeye çalıştığını, Türkiye'nin dünyadaki itibarı çok yüksek" dedi.

Dünyada hoşgörünün azaldığını ifade eden Çavuşoğlu, “Esasen nefret dili herkese karşı suçtur, herkese karşı yasaktır. Nefret dili dinimizce de haramdır. Uluslararası hukukta yasaktır, bir insanlık suçudur ama hat safhada. Kendisinden olmayana karşı hoşgörüsüzlük limitleri artmaya başladı" ifadelerini kullandı.

Çavuşoğlu’nun açıklamaları şu şekilde:

"Dik duruşumuzu, söylemlerimizi görüyorsunuz ama neden böyle bir dış politika izliyoruz? Nasıl bir dış politika izlenmeli? Türkiye ve dünyada neler oluyor? Neden Türkiye'nin dış politikası ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşadı? Düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünya ve bölgemiz adeta bir geçiş dönemi yaşıyor. Esasen olumlu ve olumsuz anlamdaki gelişmelere baktığımızda tam bir geçiş dönemi. Bazı gelişmelere bakıyorsunuz 'Acaba İkinci Dünya Savaşı öncesine mi gidiyoruz? Birinci Dünya Savaşı öncesi bir dünya tablosu mu görüyoruz?' Ama diğer taraftan dünya değişiyor, küreselleşiyor. O zaman da 'Nereye gidiyoruz?' diye soruyoruz."

‘NEFRET DİLİ HERKESE KARŞI SUÇTUR, HERKESE KARŞI YASAKTIR’

"Böyle bir geçiş döneminde ve bu değişimde Türkiye'nin dış politikası nasıl olmalı? Öyle ya bugün etrafımıza baktığımızda büyük sorunlar, kaoslar var. Biraz daha geniş baktığımızda çözümü dondurulmuş itilaflar var. İkinci Dünya Savaşı'ndan daha fazla yerinden edilmiş insanlar var, 70 milyona yakın. Esasen bir savaş yaşamıyoruz. Bunların hali ne olacak? Avrupa'ya bakıyorsunuz, demokrasinin beşiği, hukukun üstünlüğünün evi, insan haklarının sözde savunucusu...

Ama Avrupa'ya baktığımız zaman da tüm bu değerleri alt üst eden, kökten sarsan akımlar ortaya çıktı. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, biraz önce söylediğim, evini terk eden insanlara karşı nefret. İslam, Yahudi düşmanlığı. Geçen gün üniversitede de söyledim. Bugün Avrupa'daki Yahudi düşmanlığı İslam düşmanlığından daha az değildir. Belki daha da fazladır ama İkinci Dünya Savaşı'ndan özellikle Hitler'den sonra Avrupa'da Yahudileri koruyan çok katı kanunlar çıktığı için kimse Yahudi düşmanlığı yapamaz. Ona da itirazımız yok.

Esasen nefret dili herkese karşı suçtur, herkese karşı yasaktır. Nefret dili dinimizce de haramdır. Uluslararası hukukta yasaktır, bir insanlık suçudur ama hat safhada. Kendisinden olmayana karşı hoşgörüsüzlük limitleri artmaya başladı."

"SANAYİ AĞIRLIKLI EKONOMİDEN HİZMET AĞIRLIKLI EKONOMİYE DOĞRU GİDİŞ"

"Peki bu Avrupa nereye gidecek? Her şeye rağmen dünya ile kıyasladığımız zaman halen en kalkınmış bir kıta da diyebiliriz. Avrupa için söylediğim sorunlar genel anlamda dünyanın birçok bölgesi ve kıtası için geçerli. Dünya toplumları değişik sınamalarla karşı karşıya ama diyorum ya geçiş süreci ve ikilemler var. Diğer taraftan baktığımız zaman ekonomik fırsatlar ortaya çıkıyor, yeni yeni teknolojiler her alanda. Dünyada ve Türkiye'de sanayi ağırlıklı ekonomiden hizmet ağırlıklı ekonomiye doğru bir gidiş var."

"Uzmanların yaptığı çalışmaya göre 2050 yılında Afrika kıtası dünya ekonomisine 50 katrilyon dolar katma değer sağlayacak. O yüzden şimdi herkes orada. Çin ve diğer ülkeler. Geçmişte olan, oralara sömürmek için giden ülkeleri söylemiyorum. Yeni yeni gitmeye çalışan ve giden ülkeler. Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye olarak ne yapacaksınız? Var olan problemlerin çözümüne katkı sağlamanız lazım. Dünyada söz sahibi olmanız lazım ki 16 yılda değişen Türkiye dünyada söz sahibi olmak istiyor. En doğal hakkıdır. Dünyada söz sahibi olurken dünyanın her yerinde de aktif siyaset izlemeniz gerekiyor. Eskiden dünya iki kutupluydu. Doğu ve Batı blokları vardı. Şimdi çok kutuplu dünyada yaşıyoruz."

"Bu süreçte yadırgayanlar olabiliyor. 'Acaba Türkiye'nin dış politikasından zemin kayması mı var?' diye soranlar da olabilir ama biz kendimize güveniyoruz. Biz bulunduğumuz coğrafya gereği, bugünün Türkiye'sinin gerçeği gereği ve dünyadaki gerçeklerden dolayı çok yönlü ve proaktif dış politika izlemek zorundayız. Başka seçeneğimiz yok. İkisinden birini ya da üç tanesinden ikisini seçmeye lüksümüz de yok. Çok yönlü proaktif dış politika, girişimci dış politikayı gerektirir. Dünyada söz sahibi olabilmek için ekonomik çıkarlarınızı elbette savunacaksınız. Ülkelerle ilişkilerinizi her alanda geliştirmek isteyeceksiniz ama işin insani boyutunu ihmal ederseniz o zaman biraz önce yapmak istediklerinizde eksik kalırsınız çünkü siyaset, siyasetin her alanı insan içindir ve insanla beraberdir. Esasen dış politika da böyle."

'TÜRKİYE'NİN DÜNYADAKİ İTİBARI ÇOK YÜKSEK'

"İnsani dış politikada esasen ecdadımızdan aldığımız mirasın devamını bile bizim milletimizin hasretini, gönlünü yüreğini yansıtıyor. Bu ikisinin sentezini yapmazsak dünyada saygın olamazsınız. Bugün Türkiye girişimci ve insani dış politikayı en başarılı şekilde uygulayan ülkedir. Neticesini de alıyoruz, faydasını da görüyoruz. Bakmayın siz iki Batı Avrupa ülkesinin Türkiye'ye ders vermeye çalıştığını, Türkiye'nin dünyadaki itibarı çok yüksek."

'TÜRKİYE ÜYE OLDUĞU TÜM ÖRGÜTLERDE SAYGIN ÜYEDİR'

"Bugün Batı'nın ve Avrupa'nın tepeden bakma anlayışıyla Afrika'ya giderseniz, küçük ülkelere giderseniz saygın olamazsınız. O yüzden herkesi eşit bir ortak olarak göreceksiniz. Vizeleri kaldıracaksınız. Seyahatin önündeki engelleri kaldıracaksınız ki iş adamlarınız dünyanın her yerine gidecek. İş adamlarınızın sorunlarını takip edeceksiniz ki onlar devletin gücünü ve şefkatini gittiği her yerde hissedecek. Ticaret önemli, ikili ilişkiler de önemli ama sadece ülkeler nezdindeki dış politikalarınız sizi güçlü yapmaz. Siz uluslararası örgütler nezdinde de aktif olmazsanız ve üye olabileceğiniz örgütlere üye olmazsanız ki bugün üye olabileceğimiz örgütlerden üye olmadığımız bir tek AB var, o da bizden kaynaklanmıyor. Diğer örgütlerde de ortaklık, gözlemcilik gibi statüler elde etmezseniz, buralarda da hakkı savunmazsanız, haksızlığa karşı dik durmazsanız sizi kimse saymaz, kimse dinlemez. Bugün Türkiye üye olduğu tüm örgütlerle çok yoğun bir iş birliği içindedir ve saygın bir üyedir. Bugün tüm dünya ülkeleri üye olmasına rağmen BM'nin reforma tabi tutulması gerektiğini söyleyen lider de Recep Tayyip Erdoğan çünkü buralara üye olmak demek sadece kararları kabul etmek veya sesini çıkarmadan oturmak anlamına gelmez. Varsa yanlışlıklar bunları da söylemeniz gerekiyor."