İşte Can Dündar’ın Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısı: <div><br /> <strong>ACEMİ CASUS</strong></div> <br /> <div>Erdem’le Silivri’ye getirildiğimiz gece, ilk kayıtta hangi suçtan tutuklandığımızı sordular: </div> <br /> <div>“Terör mü, adi mi?” </div> <br /> <div>Arkama yaslanıp derin bir nefes aldım:</div> <br /> <div>“Casusum ben” dedim, ciddi bir edayla... </div> <br /> <div>Muhataplarımda yarattığı hayretle karışık hayranlığın keyfini sürdüm.</div> <br /> <div>İyi de... Sorsalar hangi ülkenin casusu olduğumu, bilmiyordum. Bilsem, oranın bir casusuyla bir köprü üzerinde takas edilmemi isteyeceğim; ama söylemediler.</div> <br /> <div>İşin kötüsü, elde casus olduğumu gösterebileceğim bir kanıt da yok. </div> <br /> <div>Hâkimin kararına bakılırsa, acemi bir casus olduğum için, ele geçirdiğim belgeyi hemen alıp gazetede manşetten vermiştim. O da yakaladı tabii... </div> <br /> <div>Eldeki tek kanıt bu... </div> <br /> <div>Adalet biraz ağır işlediği için, 6 ay sonra fark etti bu durumu... </div> <br /> <div>“Şu misafirler gitsin ben sana gösteririm” diyen dayakçı baba gibi, G20’nin bitmesini bekledi. </div> <br /> <div>Ve misafirler gider gitmez “Delilleri karartmamam için” tutuklanmama karar verdi. </div> <br /> <div>O gün gazete 100 bin basılmıştı. Demek 100 bin delil var. </div> <br /> <div>Bunları acilen karartmam lazım. </div> <br /> <div>İlk gece bir plan yaptım: </div> <br /> <div>Bizim casusluk şebekesine bir mektup yazdım: </div> <br /> <div>“Derhal bu gazeteleri bulup manşeti bir keçeli kalemle çizin, karartın.” </div> <br /> <div>Bunu yazıp kâğıdı turna şeklinde katladım, gökyüzüne fırlattım. </div> <br /> <div>Ama acemilik işte; mektubum tellere takıldı. </div> <br /> <div>Şimdi, Silivri Cezaevi’nin dikenli tellerinde sallanan bu turnadan dolayı, “Delilleri</div> <br /> <div>karartmaya çalışmak”tan ayrı ceza yerim kesin... </div> <br /> <div>Hoş mektup tele takılmayıp gazeteye ulaşsa da el yazım pek kötü olduğu için talimatımı okuyamayacaklardı muhtemelen. </div> <br /> <div>İlk yolladığım mektupta, “Sevdiğim kırmızı kalemimi yolladılar” diye yazmıştım.</div> <br /> <div>Gazetede “kırmızı valizimi” diye çıktı. O günden beri “şifreli mesaj verdiğim” zannıyla odamda kırmızı valiz aranıyor.</div> <br /> <div>***</div> <br /> <div>İkinci günümde “ıslah olmam için” psikolog karşısına çıkardılar. Âdettenmiş.</div> <div>İçeri giren herkese uygulanan bir anket yaptılar. Zarif bir küçük hanım ve anketörler, “Sizi suça kim itti” diye sordu. </div> <br /> <div>“Annem” dedim: </div> <br /> <div>“Daha bebekken bana kitap okumaya başladı. Bir de ilkokul öğretmenim... Bana yazamayı öğretti.”</div> <br /> <div>“Çıkınca suç işlemeye devam edecek misiniz?” </div> <br /> <div>“Öyle görünüyor. İçeriden bile yazıyorum, baksanıza...” </div> <br /> <div>Bir de kütüphaneden Don Kişot kitabı istediğimi duyunca, teşhisi koydular sanırım.</div> <br /> <div>***</div> <br /> <div>Adliyede mahkemenin kararını beklerken tecrübeli iki eski mahkûm, Celal Doğan ve Celalettin Can, koridorda volta atma kursu veriyordu bana. </div> <div>Celalettin, “Tempolu yürüyeceksin. Aslolan, karşıdan yürüyenin yolunu kesmemek” diyordu. </div> <br /> <div>Şimdi Silivri’deki hücremin küçük havalandırmasında tek başıma volta atarken, kulaklarını çınlatıyorum.</div> <br /> <div>“Karşıdan gelen” yok. </div> <br /> <div>O omuz omuza volta atılabilen, kalabalık koğuşlu cezaevlerinin yerini F Tipi katı bir tecrit aldı çünkü. </div> <br /> <div>Voltada bile yalnızsın. </div> <br /> <div>Neysi ki havalandırmanın ortasında bir mazgal var. Oraya seslenirseniz, kanalizasyondan sesiniz şehre ulaşabiliyor. </div> <br /> <div>Acemi bir casus olarak bunu 2. gün keşfedince ilk denememi yaptım, mazgala doğru eğilip fısıldadım:</div> <br /> <div>“Midas’ın kulakları... Pardon MİT’in TIR’ları silah taşıyor.” </div> <br /> <div>Casusunuz Silivri’den bildiriyor.</div> <br /> <div>***</div> <br /> <div>Neyse, bu kadar ajanlık yeter. </div> <br /> <div>Henüz kâğıdım yok. Bu satırları yazdığım “İhtiyaç istem fişi” de tükenmek üzere... </div> <br /> <div>Kalan tek sayfaya ihtiyaçları yazıp kantinden ısmarlamam lazım.</div> <br /> <div>Alaturka tuvalet için maşrapa... </div> <br /> <div>Kış hazırlığı için kapı bandı... </div> <br /> <div>Yer temizliği için vileda... </div> <br /> <div>Hangi sıvı deterjan daha iyi acaba? </div> <br /> <div>Önceki gün Merkel, Hollande gibi 28 Avrupa liderine mektup yazdığım kâğıda hela pompası siparişi yazmak da varmış hayatta... </div> <br /> <div>Zormuş bu casusluk işi... </div> <br /> <div>Neyse, yine de hırsızlıktan iyi...</div> <br /> <div>Silivriden selam-sevgi...</div> <br /> <div>Elçi’ye veda[Haber görseli]</div> <br /> <div>Son tweet’ini bizim için atmış Tahir Elçi... </div> <br /> <div>“Tutuklanmaları basın ve ifade özgürlüğüne en ağır darbedir” demiş.</div> <br /> <div>“Şiddetli bir toplumsal refleks gösterilmezse dönüşü olmayan karanlık tünelden geri dönüş zor olacak” diye eklemiş. </div> <br /> <div>Bu mesajdan hemen sonra o dönüşü olmayan tünel, barış elçimizi de çekti karanlığına... </div> <br /> <div>Tutuklanmış olsa, yaşayacaktı belki... </div> <br /> <div>Seçenekler bunlar: </div> <br /> <div>Ölümden iyisi, zalimin hücresi... </div> <br /> <div>Elçi’yi, haklarını savunduğu mazlumlardan biri -dört ayaklı minare ile birlikte sonuncusu- olarak saygı, minnet ve hayranlıkla uğurluyorum.</div> <br /> <div>Epeydir mektup yazmamışsınızdır.</div> <br /> <div>Yazmak isterseniz... </div> <br /> <div>Adresim: A-1 / 5 Silivri Cezaevi</div>