Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim ile ilgili belgeleri açıklıyor. Cumhuriyet Halk Partililer ise şaşkın!

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, arşivlerin araştırmacılara açılması gerektiğini söylüyor. Ulusal basında ise Dersim konusu polemiklerle devam ediyor.

 

Ne oldu da, birdenbire ‘yeni’ CHP devletin sahibi oldu? Ne oldu da, birdenbire tekrar yüzde elliyle iktidara sahip olan AKP muhalefete çekildi? Şimdi AKP mazlumların yanında mı olmuş oldu?

 

Başbakan Erdoğan, bu senaryonun oluşmasında kabul edelim ki son derece başarılıdır. Bir taşla iki kuş vurmak tam da böyle bir şeydir: Bir taraftan Dersim’de katledilen Kürtler üzerinden CHP’yi vuruyor, diğer taraftan ise KCK operasyonlarıyla Kürtleri...

 

Böylesi taktiklere “cambaza bak” siyaseti denmez de, ne denir?

 

Her iki durumda da Kürtler’e vurmuş olması gözden kaçmayacak bir sonuç!

 

1923’ten bugüne kadar yaşananlar, ‘baskıcı unsur’, ‘otorite’ anlamlarıyla dilimize pelesenk ettiğimiz ‘ulus devletin’, ulus devlet olabilmesi için gerçekleştirdiği katliamlar, sürgünler, asimilasyon politikaları; darbelerle devam eden militer faşizmin kurumsallaştırılması ve halklara karşı anayasada güvence altına alınması. Yıllardır okullarda okutulan yalan üzerine kurulu “inkılap tarihi” dersleri de resmi ideolojinin belgesi niteliğinde.

 

Bunları yıllardır ifade eden devrimciler, sosyalistler hep bölücü olmadılar mı?

 

Şimdi sormak lazım Dersim katliamını belgeleriyle açıklayanlar demokrat mı?

 

Ya da bu açıklamalardan rahatsız olanlar sosyal demokrat mı?

 

Veya bugün askeri operasyonlarla sınır ötelerini bombalayan, binlerce Kürt siyasetçiyi tutuklayan, ya da Dersim’de o dönem Kürtleri ve belirli aşiretleri dört bir yana süren hangi devlet?

 

Aynı devlet değilse, ki değil...

 

Kavramları birbirine karıştırmak kaygısıyla şimdi söyleyeceğimi bir başka zamana ertelemeye lüzum yok herhalde!

 

Eski faşist yapıları tasfiye etmek isteyenler bütün bunları ileri demokrasi adına yapmıyorlar, yeni neo-faşist yapılarını kurmak için yapıyorlar.

 

Bu hesaplaşmada saf tutanlara yazıklar olsun.

 

Unutmayalım ki 1938’de yapılan katliam nedeniyle bugün özür dileyen bir Başbakan var. İyi ama, son otuz yıldır devam eden kirli savaşta kaybettiğimiz kırk binden fazla insanımız için hangi tarihte hangi başbakan özür dileyecek?

 

Dün için özür dileyen başbakan bugün için sorumlu olduğunun farkında mı?

 

Biz farkında olmak zorundayız.

 

Bizim safımız her iki faşizme karşı birleşik mücadeleyi, tüm yok sayılanlarla, dışlananlarla omuz omuza mücadeleyi güçlendirmektir.

 

Yeter ki yılgınlık virüsüne bulaşmayalım, “cambaza bak” senaryolarının parçası olmayalım.