Sakarya’nın Hendek ilçesinde traktörün dereye uçması sonucu hayatını kaybeden ve yaralanan tarım işçilerinin yakınları yaşananlara tepki gösterdi. Sadece taşıma değil yaşama ve çalışma koşullarının da insanlık dışı olduğunu söyleyen aileler, önlem alınmasa ölümlerin süreceğine dikkat çekiyor.

Ölen fındık işçisi yakını Mehmet Çağatay, “Yevmiyeler dışında da yakınlarımızı kaybettikten sonra yetkililer arıyor ‘Başınız sağ olsun. Bizim acımız sizin acınızdan daha büyüktür’ diyorlar ama orada o şartlarda çalışırken bir gün olsun yanımıza gelip halimizi hatırımızı sormuyorlar. Ancak yakınlarımız öldükten sonra numaramızı nereden bulmuşlar bilmiyorum, arıyorlar" dedi. 

Evrensel'de İnanç Yıldız ve Fırat Topal imzasıyla yayımlanan habere göre, 50 yaşındaki Şengül Akman, 39 yaşındaki Çiçek Çapat, 15 yaşındaki Bahar Çağatay, 38 yaşındaki Faruk Boz, 54 yaşındaki Bedirhan Çağatay, 13 yaşındaki Nildanur Akman ve 18 yaşındaki Gülistan Boz Sakarya Hendek’te mevsimlik tarım işçisi olarak çalışırken can verdi. 9 işçi de yaralandı. Hayatını kaybeden işçilerin yakınları ölümlerden sonra hatırlanmaya tepki göstererek, hallerinin, çalışma koşullarının ölmeden önce sorulmasını ve tedbirlerin alınmasını istiyor.

İlk olarak Bedirhan Çağatay’ın yakınlarından Mustafa İldem ile konuşuyoruz. İldem, “Gittiğimizde ya çadırda kalıyoruz ya da oturulmayacak bir evde, yeme, içme tüm masraflarımızı da biz kendimiz karşılıyoruz. Minibüs tutup gidiyoruz, 17 kişilik minibüse 22 kişi bindirildiğimiz zamanlar oluyor. Sigortamız yok, çalışmaya giderken yolda ölsek ne olacak? Bir daha ölümler yaşanmasın, diye tarım işçilerinin her şeyi denetlenmelidir, işçilerin çalışma koşulları da iyileştirilmelidir” diyor.

Hayatını kaybeden 15 yaşındaki Bahar Çağatay’ın abisi ve Bedirhan Çağatay’ın oğlu olan Mehmet Çağatay, bu sene ailesiyle beraber gitmediğini söylüyor ve ekliyor: “Traktörün freni takılı kalıyormuş. Kazadan bir gün önce bizimkiler söylemiş. ‘Bugün idare edin yarın yaparız’ denmiş. Geçtiğimiz senelerde ben de oraya gidiyordum. Oranın her tarafı yokuştur. Traktörün freni tutmayınca bazı yakınlarım atlıyor. Traktör de ağaca çarparak duruyor. O anda 7 kişi hayatını kaybediyor. Oralarda genelde işe pat pat denilen araçlarla ve traktörle gidiyoruz, bazen de yürüyerek gidiyoruz.”

Gençliğinden bu yana mevsimlik işçilik yaptığını vurgulayan Mehmet Çağatay, “Fındık toplamaya ağustos başında gidip genelde eylülün sonralarına doğru geliyoruz. Yılın geri kalan zamanında da iş olursa inşaatta çalışıyoruz. Bu iş de  düzenli olmuyor bir gün iş var, bir gün yok. Buralarda iş imkanı olsa gitmeyiz oralara. Şimdi ne sigortamız var ne bir şeyimiz var. Sadece yeşil kartımız (GSS) var” diyor.

Çalışmaya gittikleri yerlerde insanca yaşabilecekleri bir yaşam alanlarının da olmadığını dile getiren Çağatay, “Mera gibi bir yer var. Çadırları sıra sıra diziyoruz. Banyo desen yok. Banyo nasıldır, üç dört tane ağaç çakıyorsun. Etrafına bir bez veya branda çeviriyorsun. Öyle duş alıyorsun. Affedersiniz lavabo da aynı öyle. Genelde çadırlarda, ahşap ve inşaat halinde değişik yerlerde kalıyoruz. Kanuna göre tuvaleti banyosu içinde olan konteynerlerin kurulması gerekiyor. Ama orada öyle bir şey yok” diye ekliyor.

AYRIMCILIĞA MARUZ KALIYORLAR

Fındık toplamaya gittikleri yerlerde  rahatça dolaşamadıklarına söylüyor Çağatay: “Bazen ana dilimiz olan Kürtçe konuştuğumuz için sıkıntı yaşıyoruz. Gittiğimiz yerlerde bir iki tur atarız. Üçüncüyü atamayız. Hemen karşımıza çıkıyorlar, ‘Ne işin var burada, niye geziyorsun’ diyorlar. Ailemle de gezsem aynı durumu yaşıyoruz.”

Kaymakamlığın sadece ne kadar yevmiye alacaklarını belirlediğine dikkat çeken Çağatay, şunları kaydediyor: “Yevmiyeler dışında da yakınlarımızı kaybettikten sonra yetkililer arıyor ‘Başınız sağ olsun. Bizim acımız sizin acınızdan daha büyüktür’ diyorlar ama orada o şartlarda çalışırken bir gün olsun yanımıza gelip halimizi hatırımızı sormuyorlar. Ancak yakınlarımız öldükten sonra numaramızı nereden bulmuşlar bilmiyorum ama arıyorlar. Demek, isteseler daha önce de bize ulaşabilirlermiş. Bu kazalar, ölümler olmadan önce önlemler alınmalıdır. İçimiz yanıyor. Sadece ‘başınız sağ olsun’ diyorlar. Onların da başı sağ olsun o zaman ne diyelim.”

Kazada hayatını kaybeden 15 yaşındaki Bahar Çağatay’ın yengesi Zeynep Çağatay şunları kaydediyor:”Geçen yıl durumları iyi olmadığı için Bahar TEOG’dan iyi puan almasına rağmen okula gidemedi. Çünkü servis parası, kitap alacak parası yoktu. Bahar bana ‘Her gün aynı kıyafetle mi okula gideceğim. Çalışıp para biriktirip öyle okula gideceğim’ diyordu.”

YARALILARIN YANINA BİLE GİDEMİYORUZ

44 yaşındaki teyzesi Mesna Çur, 15 yıl fındık toplamaya gittiğini söylüyor: “Derme çatma bir evde ya da çadırda kalıyorduk, yemeği ateşte pişiyor, suyu ateşte ısıtıyorduk çalışanların yıkanması için, giysilerini elde yıkıyorduk. Kimsenin gelip sorduğu yoktu. Her bahçe sahibi, işi bittiğinde bir saat bile idare etmez, eşyalarımızı toplatır, bize ‘Hemen gidin’ derdi.  Ekmeğimiz için, çocuklarımızın geleceği için gidiyoruz. Yine de maddi yetersizlikten dolayı çocuklarımın çoğu okul okuyamadı. Hastanede yatan çocuklarımızı gidip görme imkanımız dahi yok. Cenazeleri gören çocuklarımızın psikolojileri bozuldu. 7 can gitti, bu insanların hayalleri yok muydu?”

Kazadan sonra kaymakamından bakanına kadar devlet yetkililerinin kendilerini aradığını söyleyen Bahyettin Çur, “Yaralılarımızla, cenazelerimizle ilgilendiler. Sık sık taziyeye geldiler. Olaydan sonra arayıp ‘Sizden çok daha üzgünüz. Biz ne gerekiyorsa yardımcı olacağız’ dediler. Allah razı olsun ama bununla bitmiyor. Bizim beklentimiz bu insanlara ölmeden önce sahip çıkılmasıdır. Bedirhan Çağatay gitti. 12 kişilik aile onun eline bakıyordu. Şimdi ailesi çaresiz. İnsanları kaybettikten sonra yapılacak çok şey yok. Önemli olan kazanın önünü kesmek” dedi.

Eşi Çiçek Çapat’ı kaybeden ve kızı Songül ile oğlu Baver yoğun bakımda olan İbrahim Çapat, “Burada fazla iş imkanı yok. Ekmeğimizin peşinde koştuğumuz için oralara çalışmaya gidiyorduk. Toplam 30-40 gün çalışıp geliyorduk” diyor. İş bittikten sonra kendilerine düşman gibi bakıldığı söyleyen Çapat, “Kahveye gittiğimizde doğudan geldiğimiz için Kürt olduğumuz için düşman gibi bakıyorlar” diyor. Orada insanca yaşayamadıklarını dile getiren Çapat, şunları ekliyor: “Öldükten sonra da bakan bey aradı. ‘Dedim bakan bey ben eşimi kaybetmişim.’ Sadece ‘Biz sizden daha çok üzgünüz’ dediler. Facia yaşanmadan önce önlem almanız gerekiyordu. Bu kadar insan traktörle nasıl taşınır? Sadece bizim başımıza gelen bir olay değil ki sürekli böyle kaza oluyor. Bundan sonra sahip çıkılmasını, önlem alınmasını istiyorum. Benim başıma geldi, başkasının başına gelmesin, başka canlar yanmasın” dedi.