Taraf gazetesi, Müslüman şair Cahit Koytak'ın Hrant Dink'in ölümünden sonra yazdığı ve daha evvel Agos gazetesinde yayımlanan şiirini yayımladı.<br /> İşte Koytak'ın 28 Ocak 2007 tarihli mektubu ve o duygu dolu şiir...<br /> <br /> Değerli Etyen Mahçupyan,<br /> Sizinle tanışmıyoruz, ama ben, sizin topluma, siyasete ilişkin derinlikli yazılarınıza; değişik kimlikler, değişik kostümler ve maskeler altında, insanın, kendi yüzünü, kendi içini görmesini kolaylaştıran ince, hatta çok defa şairce yaratıcı, şairce coşkulu analizlerinize çok şey borçlu olduğunu düşünen okurlarınızdan biriyim.<br /> İlişikte, dostunuz Hrant Dink için taziye dileklerimin ve derin acınızı paylaşma isteğimin bir ifadesi olarak, o aziz insan için yazılmış ve onun değerli eşi Rakel Hanımefendi'ye ithaf edilmiş, "Hepimiz Hrant'ız" başlıklı bir şiir bulacaksınız.<br /> Bu şiiri, açıkça ifade etmem gerekirse, hem aynı toprağı, aynı dünyayı ve dolayısıyla pek çok bakımdan aynı insanlık durumunu paylaşan bir birey olarak, hem de, İsa'yı da, Musa'yı da, Muhammed'i de (hepsine selâm olsun) aynı gökçe öğretinin, yani güç ve tahakküm karşısında insan onurunu ayakta tutmaya çağıran, bu ülküye destek veren tek bir öğretinin habercileri, kardeş öncüleri olarak gören bağımsız Müslüman kimliğinin Hrant Dink cinayetine bakışını ve bu saldırıyı duygu planında kendi üzerine alınma biçimini yansıtması bakımından, Hrant Dink'in dostlarına ulaştırmayı bir borç olarak telakki ettim.<br /> Şiiri, eğer sizin için de anlamlı olacaksa, Hrant Dink'in yakınlarına, dostlarına ve ona reva görülen bu kahpece saldırıyı kendi üzerine alındığını düşündüğünüz acılı insanlara iletmenizin ve yine eğer anlamlı olacağını düşünürseniz, onun Agos gazetesinde yayımını sağlamanızın benim için büyük onur olacağını bilmenizi isterim.<br /> <br /> Saygılarımla. / 28 Ocak 2007<br /> <br /> 'Hepimiz Hrant'ız'<br /> <br /> Sevgili eşine yazdığı o, yürekleri dağlayan mektubuyla bu şiire esin veren Rakel Dink Hanımefendi'ye...<br /> <br /> seni tanımıyordum, Hrant,<br /> yeterince tanımıyordum, evet,fakat gördükten sonra o gün<br /> küskün bir çocuk gibi orada, kaldırımda,<br /> yüzükoyun uzanmış, öyle büyük, destansı,<br /> öylesine tıpatıp kendine, özgürlüğe,<br /> hak edilmiş onura benzeyen bir erinçle<br /> uyurkenki resmini,<br /> <br /> hani, yalnız kendine değil, hayır,<br /> ölecekse, ölümü, iyi, güzel ve doğru<br /> şeyler uğruna olsun isteyecek herkese,<br /> her ölümlüye benzeyen güzellikte...<br /> ve kuşkusuz, en çok da, mahallenin<br /> zorbalarıyla baş edemediği için<br /> hırsından gizli gizli ağlayan,<br /> kendi yüreğini kemiren,<br /> gün günden budandığını, yontulduğunu<br /> ve lokma lokma yutulduğunu hisseden<br /> mahallenin sessiz yetimlerine<br /> güç veren dirilikte<br /> uyurkenki resmini<br /> gördükten sonra o gün,<br /> <br /> artık diyorum ki, kendime:<br /> vursalardı beni de, Hrant gibi,ben şahsen, zaptiyenin<br /> örtbas muşambasıyla değil, hayır,<br /> Agos gazetesiyle<br /> örtsünler isterdim cesedimi;<br /> <br /> Agos gazetesiyle örtsünler, ne fark eder,<br /> yalnızca, senin gibi, perçemim, potinlerim,<br /> bir de -biraz iş çıksın diye<br /> yoksul şairciklere, çömez muhabirlere-<br /> benim de potinlerimdeki<br /> iki romanesk delik<br /> görünecek biçimde...<br /> <br /> ki, böylece, resmin geri kalan kısmını<br /> güvercinler doldursun!<br /> senin o, İsa Peygamber'inkini andıran<br /> yakışıklı alnını<br /> kanatıncaya kadar duvara vura vura<br /> sonunda kalbimizde açmayı başardığınÜ<br /> mucizevi gedikten<br /> gökyüzüne saçılan güvercinler...<br /> <br /> hani şu, sen susunca, senin şu koskocaman,<br /> Tann'nın eliyle okşanmışçasına sıcak<br /> olduğu anlaşılan yüreğinin sesini,<br /> 'sessizliğin sesi'ni, sonsuzluğun sesini<br /> açıkça işitilir kılan,<br /> daha gür, daha beyaz,<br /> daha cesur kanat vuruşlarıyla<br /> gökleri çatırdatan<br /> 'tedirgin güvercinler'...<br /> seni tanımıyordum,<br /> fazlaca tanımıyordum, fakat<br /> vursalardı beni de, Hrant Dink, senin gibi,<br /> her şeyi göze alıp, cenaze namazımı<br /> Tanrı'nın 'Meryem Ana' evinde<br /> o evin avlusunda<br /> kılsınlar isterdim, 'bizimkiler'!<br /> <br /> kılsınlar, ne fark eder?<br /> kılsınlar ki, böylece, Tanrı'yı bir mülk gibi<br /> çitlerle çevirmeye kalkışan ferisiler<br /> bütün mülklerin, mabetlerin<br /> O'na ait olduğunu bilsinler!<br /> <br /> seni tanımıyordum evet, tanımıyordum, fakat<br /> seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla<br /> oyundan çıkarılmış bir çocuk<br /> gibi gördükten sonra, dostum,<br /> büyük kalkış gününde<br /> aynı oyuna çağınlan iki kafadar gibi<br /> kalkıp da koşabilmek için<br /> sana komşu mezardan,<br /> belki daha cesur, daha kanatlı şeyler,<br /> delice mizansenler hayal etmeli<br /> ve diyebilmeliyim ki,<br /> <br /> vursalardı beni de, senin gibi, Hrant Dink,<br /> bu yaşlı şakağımdan,<br /> benim de, o güvey uykusunun tadından,<br /> o gençlik, güzellik uykusunun tadından<br /> adını, kimliğini unutan cesedimi<br /> bir 'karambol' eseri<br /> Balıklı Mezarlığı'na defnetsinler isterdim;<br /> üstümü de, meselâ, lavtacı Nazaret'in,<br /> Hamparsum'un, Nikolaki Ağa'nın<br /> iyi cins bir vatan toprağı gibi demli<br /> ve bir rast semai gibi ağır, kederli<br /> 'Ermeni' toprağıyla örtsünler!<br /> evet, evet örtsünler, ne fark eder?<br /> <br /> örtsünler ki, böylece, efeliğin şanını,<br /> kanın ve kanla karılmış gücün<br /> verdiği sarhoşluğu burada<br /> kurtlara, çakallara, şahinlere bırakıp<br /> büyük göç katarına katılmasını bilen,<br /> yani senin gibi, Hrant Dink,<br /> şakaklarında ve potinlerinde delik,<br /> ama boyunlarında ne haç, ne ay yıldız,<br /> ne süleymanın mührü,<br /> simurgunu arayan bütün kanatlıların,<br /> bütün 'tedirgin' sakaların,<br /> bülbüllerin, çayırkuşlarının<br /> ve güvercinlerin<br /> orada, 'eskilerin' sözüyle,<br /> 'sınıfsız ve devletsiz',<br /> çitsiz, çepersiz, çetesiz<br /> çayırlarında, ebediyetin,<br /> kendi soylarına soplarına boş verip,<br /> sabah akşam yalnızca<br /> Tanrının adını, yalnızca O'nunkini<br /> yücelttiklerini<br /> öğrensin zeolotlar!<br /> <br /> ve simurgun gökçe diriliğini,<br /> gökçe doğurganlığını,<br /> ölülere yaşama, taşlara kanatlanma<br /> şevkini veren bir neşide olarak<br /> eklediklerini<br /> sabah akşam ötüşlerine...<br /> <br /> 26 Ocak 2007<br />