Damat Bakan Berat Albayrak sonunda baklayı ağzından çıkardı. İşadamları ile görüşmeleri kendisinin aklını açmış ve ufkunu genişletmiş olmalı. Bugün OVP’nin açıklanacağını ve 2019 yılı için büyüme oranının %3-4 bandında olacağını öngördüklerini duyurdu. Görüyorsunuz, hayaller ve vaatler %8-10, gerçekler %3. Bir nevi “fast-food meraklısı tombiş kerata diyette karar kıldı” diyebiliriz. Zaten ABD de %3-4 büyüyor. Peki, biz bu durumda nasıl bir gelişmekte olan ülkeyiz ve dünyada ilk 10’a nasıl gireceğiz? Bence yeni hedef ilk 20’den düşmemek olmalıdır…

Turizm sektörümüzde çılgınca bir sevinç hâkim. Yabancı turist sayısı bu sene %30 artarken, Rus turist sayısı %40, İngiliz turist sayısı %45 oranında artmış geçen seneye kıyasla. İngiliz turist sayısı tam 2 katlık artışla 3 milyona ulaşmış. Anlaşılır gibi değil, niye gelmesinler ki? 1-2 dolara (Euro/Pound) karnını doyurabilen, yine 10 dolar (Euro/Pound) ile günlük konaklama ihtiyacını halledebilen bir turist için, Türkiye elbette bir turizm cennetidir. Amerikalı ve Avrupalı gençler arasında üniversite mezuniyeti sonrasında iş hayatına atılmadan önce şöyle bir dünyayı dolaşma rutini vardır. Mesela Hindistan’a gidip 6 ay falan kalır, gezinirler. Çünkü Batı standartlarında onda bire kadar ulaşan bir ucuzluk vardır o coğrafyada. Şimdi Türkiye işte bu kefede, Türk Lirası sadece gelişmiş ülkelerin para birimlerine karşı değil, en gelişmemiş ve adı duyulmadık ülkelerin para birimleri karşısında da eridi, yok oldu. Belki Zimbabve dolarını falan hariç tutabiliriz. Yunanistan krize girdiğinde Yunan adaları Türkler için (bile) cazip hale gelmemiş miydi? Tabii ki Türk turist Türkiye’de harcadığı parayla Yunana adalarının daha taze, daha lezzetli ve porsiyonu daha büyük lezzetlerini tadıyor, üstüne geziyor ve eğleniyordu. Tabii o zamanlar dolar ve Euro 2 TL civarındaydı. Şöyle düşünebilirsiniz; şimdi dört dörtlük bir Yunan adaları turunun haftalık kişi başı maliyetinin 5.000 TL olduğunu varsayarsak, yakın gelecekte bu meblağ 3.000 veya 2.000 TL’ye düşse, doğal olarak orta gelirli bir kişinin bile ilgisini çeker ve ortaya çıkan bu fırsatı değerlendirmek ister…

Doğalgaz tüketimimizin üçte ikisini Rusya’dan ve petrolümüzün yarısını İran’dan almıyor olsak ve enerji noktasında bu ölçüde dışarıya bağlı ve bağımlı olmasak veya “senin aldığın karar beni ilgilendirmez” diyebilecek büyüklük ve önemde bir Avrupa ülkesi olsak, hiç kuşkusuz ABD’nin İran’a karşı uygulamaya başladığı ve ağırlaştıracağı yaptırımlardan etkilenmeyeceğimizi telakki edebilirdik. Üstelik ABD sırf İran değil, İran ile iş yapan her kişi, kuruluş ve ülkeyi açıktan yaptırım ile tehdit ediyor. Ecnebilere “göbekten” bağlı mıyız, yoksa gerçekten değil miyiz, bunu her gün, her hafta, her ay, her yıl rutin olarak devlet kurum ve kuruluşları tarafından açıklanan sayısal, somut, ekonomik verilere bakarak son derece kolayca ve rahatlıkla anlayabilirsiniz...

Türk bankalarının toplam değeri bir zamanlar 143 milyar dolara ulaşmışken, şu an için sadece 30 milyar dolar. Bankacılık endeksi BIST’te %60 ağırlığa sahipken, şu an bu oran %20’ye düşmüş durumda. Dünyanın gerçeklerine meydan okumak ve efelenmek yerine, artık yorganı ayağımıza göre uzatmanın zamanı geldi ve geçiyor. Bu sabah doların %12’lik yükselişle 6.20 seviyesini aştığını gören gözlere yazık değil mi? Kaldı ki dolar bu seviyelerde dengelense ve artık artmasa bile, yaşadığımız bu elim ve vahim durumun etkileri onlarca yıl sürecek, bunu da kabul etmeli ve hazırlıklı olmalıyız... “Doların gücüne karşı Allah’ın gücünü” koşut olarak gösterme politikası, belki Erdoğan’a %75’lik bir oy da getirebilir ileride ama devir değişir ve Türkiye apayrı bir ligde yer alır...