HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Buldan, “Kürtlerin iradesini yok sayan gaspçı kayyum zihniyeti kurduğumuz bu ittifak karşısında şimdiden kaybetmiştir, kaybedecektir. Bu kesindir! Kaybedecektir. AKP-MHP ittifakı bölgede sandığa mutlaka gömülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. AKP’yi zaten bir kaybetme telaşı sarmıştır. Ateş bacayı sarmıştır. Seçmenin karşısına çıkacak yüzleri olmayınca şimdi seçmen kayıtlarıyla oynayarak, hırsızlık yaparak sonuç alacaklarını sanıyorlar. Kimi yerlere seçmen kaydırıyorlar, kimi yerlerde seçmenin kayıtlarını siliyorlar. Oy hırsızlığını biliyorduk! Şimdi de seçmen çalıyorlar bu da yeni bir icat. Hile ve düzenbazlık bunların ruhuna işlemiş! Hilesiz yapamıyorlar! Şunu bilmenizi istiyoruz ki, bu oyunlarınız, bu hileleriniz tutmayacak! Halk artık sizin hilelerinizi ve oyunlarınızı çok net görüyor” dedi.

Buldan, şöyle konuştu:

Konuşmama başlarken 2 gün önce Antalya'da alınan eski MYK üyemiz, bugün Ankara'da gözaltına alınan parti üyelerimizin gözaltına alınmasını bugün Ankara'da eylem yapan TOKİ işçisi arkadaşlarımızın gözaltına alınmasını kınıyorum. TOKİ işçileri asla yalnız değildir.

Konuşmama geçmeden önce 4 Ocak 2015’te aramızdan ayrılan HADEP’in eski Genel Başkanı, Değerli Mücadele insanı Murat Bozlak’ı saygı ve minnetle anıyorum.

Bugün gazeteci Metin Göktepe’nin katledilişinin 23’üncü yıl dönümü. Sevgili Göktepe’yi ve onun şahsında tüm özgür basın şehitlerini saygıyla anıyorum.

Yeni yılın ilk grup toplantısını yapıyoruz. Bu vesileyle tüm halklarımızın yeni yılını kutluyor, 2019’un barış, özgürlük ve demokrasi getirmesini temenni ediyorum.

‘ZALİMİN ZULMÜ OLDUĞU SÜRECE, MAZLUMUN DA DİRENİŞİ BİTMEYECEKTİR’

Halklarımızın gelecek umudunu söndürmeye çalışan faşizmin ağır baskısına karşı 2018 yılı bizler açısından amansız bir mücadele ve direniş yılı oldu. Yılmadık, diz çökmedik, boyun eğmedik, susmadık. Direndik ve mücadele ettik.

Demokrasi, özgürlük, barış, eşitlik ve adalete olan umutların sönmesine izin vermedik. 2019 yılının da yoğun bir mücadele sürecine sahne olacağını belirtmek isterim. Zalimin zulmü olduğu sürece, mazlumun da direnişi asla bitmeyecektir.

Faşizm bu topraklardan gidinceye kadar mücadele ve direnişimiz güçlü bir biçimde sürecektir. Asla yılmak yok, korkmak yok, geri adım atmak yok. Dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan bu da böyle bilinsin.

‘HER GECENİN SONU AYDINLIKTIR’

Demokrasi ağır saldırı altındayken, yoksul halklarımız ekonomik krizin girdabında inim inim inletilirken, yediden yetmişe herkes özgürlük ve adalet diye haykırırken, biz HDP olarak, haklının, mazlumun, ezilenin yanında olmaya, mücadele bayrağını yükseltmeye, halkların ortak umudu olmaya devam edeceğiz.

Hiç kimse bu karanlık günlere bakarak karamsarlığa kapılmamalıdır. Her gecenin sonu aydınlıktır. Her kışın sonu bahardır.

HDP varsa umut var,  HDP varsa cesaret var, HDP varsa özgürlük türküleri ve halayları var. HDP varsa başarı ve zafer var! Hep birlikte başaracağız, hep birlikte kazanacağız!

Özgürlüğün faşizm, adaletin hukuksuzluk, aydınlığın karanlık, barışın savaş, alın terinin sömürü karşısında galip geleceği o güzel günleri hep birlikte karşılayacağımız günler yakındır. Bunun müjdesini sizlerin huzurunda veriyorum, hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte kazanacağız.

‘SAKİNELERİ VE SEVELERİ SAYGIYLA ANIYORUZ’

Yarın 9 Ocak. Paris Katliamı'nın üzerinden tam 6 yıl geçti. Sakine Cansız ve arkadaşları İmralı görüşmelerinin kamuoyuna duyurulduğu, barışa dair umutların yeşertildiği günlerde katledildi. Bu saldırıyı düzenleyen zihniyet barışı ve çözüm sürecini, mücadelenin öznesi Kürt kadınlarını hedeflemişti.

Çünkü kadınlar savaşın en büyük mağdurları olarak barışın en güçlü savunucuları olmuşlardır hep. Zaten bu yüzden 5 Ocak 2016’da Silopi’de yine kadın özgürlük mücadelesinin simgesi olan bir başka üç kadın, Sêvê Demir, Pakîze Nayır ve Fatma Uyar katledildi. Buradan Sakineleri ve Sêvêleri bir kez daha saygıyla ve minnetle selamlıyorum ve anıyoruz. Mücadeleleri bize ışık tutacaktır, ailelerine bir kez daha sabır diliyorum. 

‘PARİS KATLİAMI EMRİNİ VERENLER BUGÜN TECRİDİ SÜRDÜRENLERDİR’

İşte tam da Paris Katliamı'nın 6'ıncı yıl dönümünde Leyla Güven vekilimiz bugün açlık grevinin 62’nci gününde. Paris Katliamı'nın emrini verenlerin o günkü amacı neydi? Leyla vekilimizin bugün sonlandırılmasını istediği tecridi o süreçte başlatmaktı. Süreci bitirmekti.

Nitekim 5 Nisan 2015 tarihi itibariyle tecridi devreye sokarak ne yazık ki süreci bitirdiler. Bu nedenle Paris Katliamı'yla tecrit politikası arasında doğrudan bir bağlantı ve işbirliği bulunduğunu ifade etmek isterim.

O gün katliam emrini verenler, bugün tecridi sürdürenlerdir! Bunu çok net olarak söylüyorum. İşte Leyla Güven, Sakine’nin canıyla uğruna bedel ödediği barış umutlarının sönmemesi için, tecrit karanlığının sona erdirilmesi için tam 62 gündür açlık grevinde.

‘LEYLA GÜVEN, BARIŞA GİDEN YOLU AÇMAYA ÇALIŞAN BİR BARIŞ KADINIDIR’

Leyla Güven direnişin adıdır! Leyla Güven, barışa giden yolu açmaya çalışan bir barış kadınıdır! Bir barış güvercinidir! Leyla Güven cesarettir, umuttur! Kararlılıktır! Bugüne değin barış ve demokrasi mücadelesinin hep en ön saflarında yer aldı.

Bu yüzden de cezaevi hep ikinci adresi oldu. Babasını kaybettiğinde de cezaevindeydi. Geçtiğimiz Cuma annesini kaybetti ve yine cezaevinde, üstelik açlık grevinde ve açlık grevinin bugün 62’nci gününde. Bir kez daha değerli annesine Allah’tan rahmet, Leyla vekilimize buradan hepiniz adına başsağlığı diliyorum.

‘LEYLA GÜVEN ARTIK KRİTİK SÜRECE GİRDİ’

Adalet Bakanlığı, Leyla Güven’in sağlık durumundan habersizmiş gibi taziyeye katılabilmesi için cezaevi ring aracıyla onu götürmeyi teklif etmiş. Leyla Güven’in açlık grevinden bu yana en az 14 kilo kaybı var. Tansiyonu sürekli düşüyor. Mide bulantısı var ve en hayati sağlık sorunu ise bünyesinin sıvı tüketimini kabul etmiyor olmasıdır. Leyla Güven, artık kritik bir sürece girdi. 

Dile bile kolay değil artık, 62 gün! Leyla hukuksuzca tutulduğu cezaevinde bedenini açlığa yatırarak bu ülkenin geleceği için, barışı için güçlü bir mesaj veriyor. Elinde olan tek aracı kullanarak sesini duyurmaya çalışıyor.

‘LEYLA'NIN SESİNE SES VERMEK VİCDANİ VE AHLAKİ BİR DURUŞTUR’

Peki, yeterince duyuluyor mu bu ses? Bu sese güçlü bir şekilde ses veriliyor mu? Ülkedeki sefaletin kaynağı olan, savaş politikalarının sonlanması için değil mi Leyla’nın direnişi! İmralı’yla birlikte tüm ülkeyi esaret altına alan tecridin bitirilmesi için değil mi bu direniş!

Adaletsizlik, talan, riya hayatın her alanına hakim olmuşken, sıradan vatandaşa dahi nefes aldırmayan bu baskı ortamının bitirilmesi için değil mi Leyla’nın direnişi! Bu sesi duymak bu sesi duyurmak işte bu yüzden çok önemli, çok anlamlı ve çok kıymetlidir. Bu sese ses vermek vicdani ve ahlaki bir duruştur.

‘LEYLA BU ÜLKE TALAN EDİLMESİN, PARAMPARÇA OLMASIN DİYE AÇLIK GREVİNDE’

Leyla vekilimiz, ülkenin sorunlarının kökenine iniyor. Köküne inmezsek, bu iktidar kendi bekası için kendi savaşlarında ölüme göndermeye, lokmalarımızı boğazımızdan almaya devam edecek. Buna dur demek için şimdi Leyla’nın uzattığı eli havada bırakmamak gerekir.

Sadece sağlığı artık iyiden iyiye kötüleşen Leyla için değil, bu ülkenin bu toplumun sağlığı için, çocuklarımızın geleceği için!  Buradan tüm demokrasi güçlerine, ülkenin bugününden memnun olmayan, geleceğinden endişe duyan herkese sesleniyorum: Leyla sizler için bu açlık grevinde, tecrit bitsin bu ülkeye barış umudu yine gelsin diye bedenini 62 gündür açlık grevine yatırdı. Bu ülke bir grup Saray eşrafının elinde tükenmesin, talan edilmesin, paramparça olmasın diye açlık grevinde. Bu sesi sen duyarsan bir şansımız olur bu gidişata dur demek için!

‘BU DİRENİŞ DOĞRU OKUNMAZSA YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR ‘

Ve tabii ki, Leyla’nın sesini ilk duyanlar arasında yine cezaevlerindeki Leyla’nın yoldaşları bulunuyor. 16 farklı kentteki 29 cezaevinde 24’ü kadın olmak üzere 114 tutsak, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sistemine son verilmesi amacıyla Leyla’nın sesine ses, direnişine güç katmak için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattılar.

Ve ayrıca yurt dışından 15’i Strasburg’da olmak üzere 17 değerli yoldaşımız aynı taleple açlık grevi başlattılar.

16 Aralık’tan bu yana giderek artan katılımlarla devam eden açlık grevleri, demir parmaklıkları aşan, duvarları yıkan ve dayatılan esarete karşı özgür bir iradeyi kendi yaşamları pahasına sahiplenen bu büyük direnişin başta iktidar olmak üzere herkes tarafından doğru okunması gerektiğini buradan tekrar ifade etmek istiyorum.

Yoksa yarın çok geç olabilir! Leyla’nın sesi, çığlığı bizim sesimiz ve çığlığımızdır. Tecrit kalkana kadar haykırmaya devam edeceğiz! Bu karanlık tecrit ya bitecek, ya bitecek diyoruz. Sevgili Leyla’ya buradan selamlarımızı gönderiyoruz.

‘YEREL SEÇİM, DEMOKRASİ İLE FAŞİZM ARASINDAKİ BİR REFERANDUMDUR’

Tecridin yaydığı karanlığı mücadele ve direnişle kırmaya çalıştığımız böylesi bir süreçte aynı zamanda demokratik yaşam açısından hayati önem taşıyan 31 Mart yerel seçimlerine hazırlanıyoruz. Başından itibaren ifade ettiğimiz gibi yerel seçim, demokrasi ile faşizm arasındaki bir referandumdur. Toplum bu gerçeği görmelidir. Bugün sokaklarda geleceğine güvenle bakan tek bir insan kalmamıştır.

‘31 MART SEÇİMLERİ TARİHİ BİR FIRSAT’

Adaletin, özgürlüğün, sevginin olmadığı bir ülke ve toplum çökmeye mahkumdur. AKP’nin 16 yıllık iktidarının ülkeyi ve toplumu getirdiği nokta budur, yani çöküştür. Krizle, istikrarsızlık ve bölünme tehdidiyle, korkutmayla toplumu ve ülkeyi yönetmeye çalışan, yönetemeyen bu iktidara dur demek için 31 Mart seçimleri tarihi bir fırsat yaratmaktadır.

Demokrasiden, özgürlüklerden, emekten, barıştan ve adaletten yana olan, bir arada yaşama iradesine sahip herkesin, tüm kesimlerin yaşanan bu karanlık tablo karşısında ortak bir duruş göstermesi, demokratik tutum alması gerekmektedir. Bunu buradan açık yüreklilikle belirtmek isterim. 

‘DEMOKRATİK GÜÇ BİRLİĞİ YAPILMASI, HERKESİN ORTAK SORUMLULUĞU’

Yan yana gelmez, güç birliği yapmaz isek, bu ülkeyi ve toplumun geleceğini faşizmin karanlığına teslim etmiş oluruz. O yüzden bu seçimlerde demokratik güç birliği yapılması herkesin ortak görev ve sorumluluğudur.

‘24 HAZİRAN BAŞARIMIZI 31 MART GÜNÜ İKİYE KATLAYACAĞIZ’

Başta Kürtler olmak üzere AKP-MHP iktidarından yaka silken Türkiye halkları yerel seçim gününü büyük bir heyecan içinde bekliyor. 31 Mart sabahı bu gidişata mutlaka dur diyeceğiz.  24 Haziran’da gösterdiğimiz başarıyı 31 Mart günü ikiye katlayacağız. Son derece kararlıyız, son derece iradeliyiz.

‘TEKÇİ REJİMİN OYUN PLANLARINI BOZACAK OLAN HDP’DİR’

Baskıcı rejimi geriletecek güç HDP’dir, bunu biliyoruz. Tekçi rejimin oyun planlarını bozacak olan HDP’dir. O nedenledir ki tüm güçleriyle HDP’ye saldırıyorlar. Hukuksuz operasyonlar yürütüyorlar. Partimize tehdit mektupları gönderiliyor. AKP Genel Başkanı her gün partimizi hedef alan konuşmalar yapıyor. Bizim yılmayacağımızı, geri adım atmayacağımızı bile bile bunu yapıyorlar. Herkes şunu bilsin ki bu saldırılar bize asla geri adım attıramayacak, tam tersine HDP’yi daha da güçlendirecek, mücadele kararlılığımızı ve azmimizi daha da arttıracaktır. Bu koca çınarı hiçbir fırtına yerinden sökemeyecektir! Bu da böyle biline!

‘HALK YOKLAMALARIMIZDA TAM BİR DEMOKRASİ ŞÖLENİ YAŞANDI’

İşte iktidarın tüm baskı ve tehditlerine rağmen geçen hafta sonu 30 il ve ilçe merkezinde halkımızın yüksek katılımıyla halk yoklamalarını gerçekleştirdik. Tam bir demokrasi şöleni yaşandı. Toplumun her kesimini kapsayan temsilcilerden oluşan delegeler sandık başına giderek belediye eş başkanlığı için aday adaylarını belirledi. Bu adayları kamuoyuyla ve halkımızla en kısa zamanda paylaşacağız.

Fiili olarak OHAL’in sürdüğü kentlerimizde inadına demokrasi diyerek sandıklara koşan halkımız kayyumlara rağmen kendi iradesi etrafında çok güzel kenetlendiler. Analar, kadınlar, gençler, STK temsilcileri, parti üyelerimiz büyük bir coşku içinde oy kullandılar, iradelerini belirlediler. Halk yoklamaları 31 Mart’ın provası niteliğindeydi. Şimdi halkımız sabırsızlıkla 31 Mart seçimlerini bekliyor. Belirlenen adaylar halkımızın adaylarıdır. Alın size demokrasi, alın size halk iradesi. İşte sandık, işte halk iradesi!

‘KAYYUMLARA DİYECEĞİM TEK BİR ŞEY VAR: ŞİMDİDEN VALİZLERİNİZİ HAZIRLAYIN’

Halk yoklamasının demokratik bir ortamda gerçekleşmesi için görev alan MYK ve PM üyelerimiz ile il ve ilçe yöneticilerimize, milletvekillerimize, il aday belirleme komisyonu üyelerimize de büyük emeklerinden dolayı buradan bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyorum. Halk yoklamasında en az oyu alan da, en çok oyu alan da, bütün aday adaylarımız onurlu mücadelemizin birer neferidir. 31 Mart günü elde edeceğimiz büyük zafer için aday adayı olan bütün arkadaşlarımızın gece gündüz demeden çalışacağına yürekten inanıyoruz. Yolunuz açık olsun. Kayyumlara diyeceğimiz tek bir şey var: Şimdiden valizlerinizi hazırlayın! Çünkü birer birer Ankara'ya gideceksiniz! Halk sizi Ankara'ya yollayacak.

Sadece gösterdiğimiz adaylar değil, kurduğumuz ittifaklar da çok hayatidir. Gerek Bölge’de gerekse Türkiye’nin batısında ilkelerimizi koruyarak adımlar atıyoruz. Halkımız müsterih olsun. Sizin onay vermeyeceğiniz, hiçbir adımı atmadık, bundan sonra da atmayız. Bizim partimiz AKP-MHP ittifakını bitirecek kilit partidir. Bunun farkında olanlarla beraber zaten yolumuzu yürüyoruz ve yürümeye devam edeceğiz. Görüş farklılıkları ne olursa olsun, "buradayız, biriz ve birlikte güçlüyüz" şiarıyla yerel yönetimler ittifakımızı gerçekleştirdik bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

‘BÖLGEDE SEÇİMLERE 7 PARTİNİN İTTİFAKIYLA GİRİYORUZ ‘

Dün, Bölgede Kürt parti ve hareketlerle ittifak deklarasyonunu açıkladık. Bölgede seçimlere 7 partinin ittifakıyla giriyoruz. Kürtlerin bu seçim ittifakı önemli, anlamlı ve değerli bir aşamadır. İttifak içerisinde bulunan siyasi partilerin değerli temsilcilerine göstermiş oldukları bu duyarlılık ve işbirliği anlayışından dolayı huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

‘AKP-MHP İTTİFAKI KÜRTLERİN İTTİFAKI KARŞISINDA KAYBETMİŞTİR’

Kürtlerin iradesini yok sayan gaspçı kayyum zihniyeti kurduğumuz bu ittifak karşısında şimdiden kaybetmiştir, kaybedecektir. Bu kesindir! Kaybedecektir. AKP-MHP ittifakı bölgede sandığa mutlaka gömülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

AKP’yi zaten bir kaybetme telaşı sarmıştır. Ateş bacayı sarmıştır. Seçmenin karşısına çıkacak yüzleri olmayınca şimdi seçmen kayıtlarıyla oynayarak, hırsızlık yaparak sonuç alacaklarını sanıyorlar. Kimi yerlere seçmen kaydırıyorlar, kimi yerlerde seçmenin kayıtlarını siliyorlar. Oy hırsızlığını biliyorduk! Şimdi de seçmen çalıyorlar bu da yeni bir icat. Hile ve düzenbazlık bunların ruhuna işlemiş! Hilesiz yapamıyorlar! Şunu bilmenizi istiyoruz ki, bu oyunlarınız, bu hileleriniz tutmayacak! Halk artık sizin hilelerinizi ve oyunlarınızı çok net görüyor.

Bu tezgahlarınız 31 Mart’ta bozulacak ve duvara çarpacak! Hiç merak etmeyin!

Sandıktan öyle bir yanıt alacaksınız ki, feleğiniz şaşacak! O sandıkları uzaya da taşısanız, halk yine gidip oyunu kullanacak, oyunu verecek! Tüm Saray eşrafınızı Şırnak’a, Siirt’e taşısanız da kaybedeceksiniz! Kaybedeceksiniz, kaybedeceksiniz! O sildiğiniz seçmenler de sizi silecek?  Yok saydığınız halk da sizi yok sayacak! Bundan emin olabilirsiniz.

‘BATI'DA DEMOKRASİ İTTİFAKI ÇALIŞMALARINDA SONA YAKLAŞTIK’

Aynı şekilde Türkiye’nin Batısında da, yerellerde en geniş demokrasi ittifakının oluşturulması noktasında çalışmalarımız tüm hızıyla sürmekte ve sona doğru yaklaşmaktayız. Biz merkeziyetçi tek adam rejimine karşı yerelde demokrasinin geliştirilmesinden yana bir strateji izliyoruz. Bu açıdan yerellerde yerel demokrasi dinamikleriyle ortak hareket etme noktasında bir tutum içerisindeyiz.

Türkiye’nin Doğusuyla, Batısıyla her yerinde HDP büyük bir değişimin gücüdür. 31 Mart akşamı herkes, Türkiye’nin her yerinde güçlenmiş, kazandığı belediyelerin sayısını ikiye katlamış, belediyelerde temsiliyet noktasında gücünü ve oyunu arttırmış bir HDP görecektir. Bundan emin olabilirsiniz! Çınar ağacımız ülkenin her yerinde kök salmıştır, 31 Mart’ta bu kökler, selvi boylu birer fidana dönüşecektir!

Bizim derdimiz faşizmin kaybetmesi, demokrasinin kazanmasıdır. AKP zulmünün ancak omuz omuza mücadeleyle, demokratik birliktelikle aşılacağına yürekten inanıyoruz. Bizim ittifakımız tüm ezilenlerledir, kadınlarladır, gençlerledir, emekçilerledir, her biri değerli olan inanç ve kimliklerledir. Ve bu ittifakla birlikte 31 Mart’ta demokratik yeni bir yaşam başlayacaktır. Umutluyuz, kararlıyız! Şimdiden 31 Mart'ın hepimize barış, demokrasi, eşitlik getirmesini temenni ediyor; kazanacağımıza olan inancımı paylaşmak istiyorum.

‘SAVAŞIN MALİYETİ YIKIM, BARIŞIN MALİYETİ REFAHTIR’

Bu ülkenin AKP iktidarından kurtarılmasının ne denli elzem olduğunu gösteren en acil sorunların başında hiç kuşkusuz yaşanan derin ekonomik kriz gelmektedir. AKP ile destekçisi MHP 2015 yılında barışa giden yolu bozma kararı vererek ülkeyi siyasal ve ekonomik uçuruma sürükleyen sürecin önünü birlikte açtılar. Barışın maliyeti siyasal sorumluluktur ve sonucu refahtır. Ama savaşın maliyeti toplumsal yıkım ve ekonomik krizlerdir. İşte bugün yaşanan krizin nedeni barış sürecinin iktidar eliyle yıkılmasıdır.

‘BARIŞ SÜRECİ YIKILINCA EKONOMİ DİBE VURDU’

Barış süreci yıkılınca ekonomi de buna dayanamadı ve dibe vurdu. Demokrasi ve adalette baş aşağı giden bir ülke, ekonomide de uçurumdan aşağı yuvarlanmaktadır. Bir tarafta vatandaşın aldığı maaşın döviz karşısında eriyerek fakirleştiği bir durum varken, diğer tarafta saraylarda yaşayanların kendilerine uçan saraylar aldığı ve yandaş sermayenin ihya edildiği gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Memur, aldığı maaş ile alım gücü zayıfladı ama geliri o oranda artmadı; taksici benzini, mazotu daha pahalıya aldı ama geliri artmadı; küçük esnaf aldığı her ürünü daha pahalıya aldı ama bu oranda satış yapamadı, üstelik bir de yüksek faizli kredilere mahkum edildi.

Grev yasak, insanca yaşam ve ücret talep etmek yasak! İşçiye, memura, emekliye gelince bütçe yok! Ama savaş harcamalarına gelince kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor. Niye? Çünkü içeride milliyetçilik ve militarizmden besleniyorlar! Ekonomi bu ülkeyi yönetenlerin umurlarında değil!

ASIL HEDEFİ 31 MART’TA HALK TUTTURACAK

Bakınız! Geçen yıl Ocak ayında kendileri yıl sonu için yüzde 7 enflasyon hedeflediklerini söylemişti ama yüzde 20’ye bile çok şükür diyecek hale geldiler. Bakan Bey, dalga geçer gibi “Enflasyon hedefini tutturduk” diyor! Halkın cebindeki ve sofrasındaki erimiş, bunlar hedef tutturmaktan söz ediyor. Merak etme Bakan Bey, 31 Mart’ta da halk hedefi iyi tutturacak size de iyi bir ders verecek!

AKP – MHP iktidarı 2018 yılında yaşattıkları baskı ortamı ve ekonomik yıkımı 2019’un başında her alanda korkunç zamlar uygulayarak kapatmaya çalışıyorlar. Özellikle kira, ulaşım, gıda ve elektrik gibi günlük yaşamın temel alanlarında yüzde 20 ila 50 arasında fahiş zamlar yapıldı. Köprü ve otoyollarda yüzde 40’ları aşan zamlar uygulanmaya başlandı. Elektrikte Ekim ayına kadar 9 ayda konutlara yüzde 44; sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama kullanıcıları için yüzde 70`i aşan zamlar uygulandı. Şimdi kalkmışlar yüzde 10 indirimden bahsediyorlar ve insanların gelecekleriyle dalga geçiyorlar. Bu indirimin altından bile dağıtım bedeline gizli yüzde 15’lik zam çıktı. "Elektrikte indirim yaptık" diye övünen iktidar merak etmesin. Bu halk 31 Mart’ta size öyle bir indirim yapacak ki, sizi iktidardan indirecek göreceksiniz!

‘BU ZİHNİYETİN SAHİPLERİ SATILIK OLABİLİR AMA SUR SATILIK DEĞİLDİR’

Ülkede satmadıkları bir yer kalmadı. Şimdi Sur’da yerle bir ettikleri yerlerdeki taşınmazları satılığa çıkartıyorlar. Gaspçı kayyum, giderayak Sur’u satmaya kalkıyor! Bu zihniyetin sahipleri satılık olabilir! Ama Sur satılık değildir! Bunu böyle bilin!

‘2020 LİRA İLE BIRAKALIM BİR AYI, BAKALIM BİR GÜN GEÇİNEBİLECEK MİSİN?’

Bunların bütün anlayışları budur! Tarihi, doğayı, ormanı, dereyi, tarlayı rant olarak görüyorlar! Gözleri paradan başka bir şey görmüyor. Ülkenin tüm varlıklarını peşkeş çektiler. Sonra bu şirketler bankalardan aldıkları kredileri ödeyemediler. Kredi borçları da devlete kaldı bunu da ne yazık ki halka ödetme peşindeler.  Asgari ücreti  bir yoksulluk sınırının yarısı olacak şekilde 2850 TL önermiştik. Ama onlar 2020 TL yaptılar. Yani asgari ücrete yapılan zam ile hayat pahalılığının geldiği nokta arasında koca bir makas oluştu. Asgari ücreti arttırmakla övünen Saray sakinine buradan sesleniyoruz. Buyurun 2020 lira ile bırakalım bir ayı, bakalım bir gün geçinebilecek misin, al ve dene diyoruz. 

Değerli halkımız, alternatifsiz değilsiniz. Tüm bunların hesabını hep birlikte soracağız. Bu batağın yükünü halkın sırtından biz kaldıracağız. Olabildiğince iddialı ama inanarak söylüyoruz; bu saltanatı biz yıkacağız ve halka ait olanı halka vereceğiz. Tüm çaldıklarının hesabını da bir bir, halkımızla beraber soracağız.

‘ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ VE AKADEMİK ÖZGÜRLÜK SALDIRI ALTINDADIR’

Gün geçmiyor ki bu ülkede bir kadın cinayeti yaşanmasın! Geçen hafta Çankaya Üniversitesi'nde Ceren Damar Şenel, üniversitenin içinde ne yazık ki katledildi. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesi ve akademi camiasına başsağlığı diliyorum. Türkiye’de, üniversite özerkliği ile akademik özgürlükler büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır.  Üniversiteler gelinen noktada yükselen duvarları, ihraç edilen akademisyenleri ile özgür düşüncenin, bilimin üretildiği mekanlar olmaktan çıkarılmış, fikirlerin baskılandığı çorak mekanlara dönüştürülmüştür.

Yaşanan bu olay Türkiye'de akademinin vardığı vahim noktayı göstermektedir. OHAL ile beraber yasaların askıya alınıp KHK'ler yoluyla istisnanın kural haline getirilmesiyle akademi itibarsızlaştırılmış; akademisyenler çok yönlü şiddetin hedefi haline getirilmiştir.

Akademisyen Ceren Damar Şenel'in katledilmesi Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutunu da göstermektedir. Bugün Türkiye'de her sınıftan, her meslekten her etnisite ve inançtan kadın erkek şiddetinin hedefi halindedir. 2 Ocak günü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı verilere göre 2018 yılında erkekler 440 kadını öldürdü, 317 kadına cinsel şiddet uyguladı. Türkiye'de kadın cinayetlerinde yaşanan cezasızlık kadınlara şiddet uygulayan erkekleri cesaretlendirmektedir. İktidarın yürürlüğe koyduğu eril, ırkçı, kutuplaştırıcı dil bu vakaların yaşanmasının zeminini hazırlamış oldu. 

KADIN CİNAYETLERİNİN SORUMLUSU İKTİDARDIR

Bu cinayetin sorumlusu üniversiteleri siyasetin, paranın, rantın ve tarikatların vesayeti altına alan iktidardır. Öğrenciyi bir müşteri, akademisyenleri ise onlara hizmet sunan çalışanlara indirgeyen zihniyettir bunun katilleri. Bu cinayetin sorumlusu üniversitelerin etik kurallarını hiçe sayan, pankartların, özgür düşüncenin giremediği üniversitelere bıçak, tabanca, sopa sokan siyaseten yandaş öğrenciye göz yumanlardır. Bunun da böyle bilinmesini istiyoruz. Hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Kadın cinayetleri politiktir. Katledilen her bir kadın cinayetinin arkasında mutlaka erkek devlet, erkek yargı gerçeği vardır. Kadın erkek eşitliğine inanmayan siyasi zihniyet vardır.

Bakın! Bursa’da temizlik işçisi 59 yaşındaki 4 çocuk annesi Emine Anne, iş yerindeki boş çikolata kutusunu dikiş malzemesi kutusu yapmak için çöp kutusunun içinden alıyor. Sonra hırsızlık yaptı diye işten atılıyor, tazminat da ödenmiyor. Mahkemeye gidiyor, hakkını arıyor. Yargıtay, anneyi haksız buluyor. Alın size erkek yargı! Alın size adalet! Dolar saklanan ayakkabı kutularına dokunamayanlar, bir anneyi içi boş çikolata kutusundan dolayı cezalandırıyor. İşte milli ve yerli adaletleri budur bunların! İşte bu nedenle diyoruz ki; tüm kadınlar örgütlenelim. Omuz omuza verelim! Erkek şiddetine; devlet şiddetine, kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı sesimizi yükseltelim! Bu zihniyete karşı hep birlikte mücadele yürütelim. Kadınları ancak ve ancak kadınların ortak mücadelesi kurtarır!

‘ANKARA’NIN GÖBEĞİNDE BİR KADININ CAN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYAMAYAN İKTİDAR MENBİÇ’E GİRECEKMİŞ’

Sokakta kadının can güvenliğini sağlayamayan, çalışma yaşamında işçinin güvenliğini sağlayamayan bu iktidar çıkmış, şimdi Türkiye’nin güvenliği gerekçesinin arkasına sığınarak Suriye’ye müdahale planları yapıyor. Ankara’nın göbeğinde öğretim üyesi bir kadının can güvenliğini sağlayamayan iktidar, nereye gidecekmiş? Menbiç’e girecekmiş! Türkiye’nin güvenliğini sağlayacakmış! Türkiye’nin kamusal güvenliğini ancak barış politikalarıyla sağlayabilirsiniz, müdahale planlarıyla, tankla, topla değil! Türkiye’nin güvenliğini Kuzey Suriye değil, AKP’nin izlediği hegemonik politikaları tehlikeye sokuyor. Cihatçı çetelere verdiğiniz destek, ülkenin güvenliğini tehlikeye atıyor. Bunu göremeyecek kadar kör, bunu duyamayacak kadar sağır olmuş vicdanlara sesleniyoruz: Savaşa karşıyız, savaşa izin vermeyeceğiz. 

‘AKP’NİN SURİYE’YE MÜDAHALESİ SAVAŞ VE İSTİKRARSIZLIĞI DERİNLEŞTİRECEK’

AKP iktidarının Kuzey Suriye’ye müdahale planlarının amacı, Suriye’de istikrarsızlığı, savaşı ve krizi tırmandırmaktır. Türkiye, Suriye’de çözüm istemiyor. Suriye’de halkların, kendi demokratik yönetimlerini inşa etmesini istemiyor. İstikrara kavuşmuş Demokratik Suriye istemiyorlar. Suriye’de kriz ve çatışma sürsün ki, iktidar da bu krizden, çatışmadan nemalansın, oy devşirsin. Tek amaçları, tek düşündükleri kendi koltukları.

‘IŞİD’İ BİTİREN SURİYE DEMOKRATİK GÜÇLERİDİR’

31 Mart seçimleri öncesi AKP, Kuzey Suriye’ye müdahale planları yapıyor ve Rojava’ya, Kuzey Suriye’ye girmek için, Kürt, Arap, Türkmen ve diğer halkların yarattığı ortak yaşamı yıkmak için hazırlık yapılıyor. Suriye’de geriletilen IŞİD’e ve diğer çetelere yeniden alan açmaktır bunların amaçları. Bunu Türkiye kamuoyunun mutlaka bilmesi gerekiyor. 

İktidar sözcüleri çıkmış, IŞİD’le mücadeleden söz ediyor! Siz mi IŞİD’le mücadele ediyorsunuz? Kim inanır ki buna? IŞİD’le petrol ticaretini tüm dünya biliyor ki beraber yapıyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? IŞİD’i bitiren Suriye Demokratik Güçleri’dir. Bunu bütün dünya bunu bilmesine rağmen çıkıp böyle bir müdahaleden bahsetmenize kimse inanmaz.

‘AYRIMCILIK YAPMADIĞINIZ İÇİN Mİ AFRÎN’DEKİ KÜRTÇE TABELALARI İNDİRDİNİZ’

Ayrımcılık yapmadıklarını söylüyorlar. Ayrımcılık yapmadığımız için mi Efrîn’de Kürtçe tabelaları çetelere söktürüp attırdınız? Bütün yerleşim yerlerinin adını Türkçeleştirdiniz. Bunu herkes biliyor.

Yerel seçimler yaklaşırken Türkiye halklarını zamlarla, açlıkla, yoksullukla yüz yüze bırakan, ülkenin bütün kaynaklarını savaşa harcayan ve bununla kendi siyasi bekasını sürdürmek isteyen AKP, ortağı MHP ile ülkenin geleceğine ipotek koymak istiyor.

Bunun için yeni “kurtuluş savaşı” masallarıyla toplumu adeta bir savaş ve çatışma girdabına sürüklemeye çalışmaktadırlar! Demokratik kamuoyunu, demokrasiden, barıştan yana olan herkesi, gençlerin ölümüne yol açacak olan, halkı daha da yoksullaştıracak olan AKP- MHP’nin bu savaş planlarına karşı çıkmaya çağırıyoruz. Hem Türkiye’de, hem bölgemizde savaşa karşı sessiz kalmayacağımızı, bunun siyasi varlığımızın gereği olduğunu herkesin bilmesini isteriz.

‘KAZANAN BİZ OLACAĞIZ, HALKLARIMIZ OLACAK’

Bu karanlık dönemi mutlaka aşacağız! Halklarımıza demokrasi ve özgürlük yolunu kapatmalarına asla izin vermeyeceğiz. Tüm gücümüzle, demokrasinin, barışın, özgürlüklerin ve adaletin yolunu açık tutmak, halklarımızın özgür geleceğini oluşturabilmek için mücadelemizi her zamankinden daha fazla büyüteceğiz ve mutlaka sonuca götüreceğiz. Bu gemi limana mutlaka ulaştırılacaktır! Cezaevindeki arkadaşlarımıza sözümüz vardır. Sevgili Selahattin Demirtaş ve sevgili Figen Yüksekdağ’a sözümüz vardır. Umutla, kararlılıkla, inatla hep birlikte bu yolda yürümeye devam edeceğiz! Gece gündüz çalışacağız! Gitmediğimiz yer, çalmadığımız kapı, sıkmadığımız el bırakmayacağız! Umudu ve cesareti her yere yayacağız! Ve göreceksiniz ki, bu sürecin sonunda kazanan bizler olacağız, halklarımız olacak! Barış olacak! Demokrasi olacak!

Hepinize şimdiden başarılar diliyorum! Hızır hepimizin yoldaşı, Allah hepimizin yardımcısı olsun!