İlçemizde Belediye'nin 15 yıllık icraatı olarak süregelen Barın-Ma Evi'ne yönelik olarak yine Bodrum Belediyesi merkezli operasyon toplum vicdanını yaralayarak gündem işgal ediyor. Bodrum Belediyesi, Okyanus Otel isimli bir işletme ile 15 yıl önce anlaşma yapıyor. Buraya bizim, kaymakamlığın, emniyetin belirlediği bazı ihtiyaç sahibi insanları göndereceğiz. Buna karşılık sana belli bir ücret ödeyeceğiz. Buraya kadar herhangi bir sorun yok. Ancak bazı aklı evvellerin dikkatini çekmiş bu durum ve sanırım tasarruf tedbirleri kapsamında buradaki belediye harcamalarını kısmak istemişler. Bunun için de seri olarak ihtiyaç sahiplerini oradan tasfiye çabası içerisine girmişler. İnsanlığın henüz ayakta oluşundan mütevellit bu gayri insani tutuma karşı duruş doğal sonuç oldu. Belediye'nin adı ve kaynağı belirsiz bir birimi ya da kişisi evlere şenlik, yangından mal kaçırır açıklaması yapmış. Belirsizlik şuradan kaynaklı: Bodrum Belediyesi internet sitesinden yapılan açıklama imzasız yani boşlukta: https://bodrum.bel.tr/haber/belediyenin-gecici-barinma-evi-otel-gibi-kullaniliyor-2019-08-06.html

GERÇEĞİN BELEDİYE ELİYLE TAHRİFATI

Açıklamacı ya da açıklamacıların öncelikle Okyanus Otel'in nerede olduğunu bilmedikleri çok aşikar. "Bodrum'un en merkezi lokasyonunda, deniz kenarında" diye bir tarif var. Yani açıklamacı(lar) oteli deniz kenarında sanıyorlar. İkincisi o en merkezi lokasyon diyerek yere göğe sığdıramadıkları tesiste bırakın bir gece kalmayı, avlusunda bir saat oturmayı önermek en sıradan davetim olur. Ama gene de davetimdir. Ücreti tarafımıza ait. Bahsettikleri konforu bir geceliğine dahi olsa o komisyon olma ihtimali olan topluluğa yaşatmak isteriz. Zaten otel gibi kullanıyorlar içerikli açıklamanın haber fotoğrafında da devasa "Okyanus Otel" tabelası yer alıyor. Yani yerini, nasıl bir işleyişe sahip olduğunu bilmedikleri bir işletmeye sığınmış insanların kaderleri ile oynamak bu kadar ucuz olmasa gerek.

Alkol, alkolik meselesine gelince. Evet Bodrum Belediyesi bölgemizin tarihsel ve renkli bir kişiliğe sahip alkoliğini oraya yerleştirmiş. Ama, "gözümün önünde dolaşmasın, belediye meydanında sızıp, görüntü kirliliği yaratmasın" fikriyatıyla. Belediye bahse konu kişi ile ilgili derin kaygılar taşıyor idiyse; tozu halının altına süpürmeyip, bahse konu kişiyi tedaviye götürecekti. Daha sonrasında Belediye'nin alkolik olduğunu bilerek gönderdiği kişi üzerinden, ihtiyaç sahibi topluluğa yönelik kara propaganda yapmasını nereye oturtacağız? Hangi vicdan bu ahlaksızlığa yol verebilir? Açıklamacı(lar), "Orası bakımevi değil" diyor. Oysa Bodrum Belediyesi resmi internet sitesi; "Bodrum Belediyesi Bakım Evine bir hayırseverin bağışladığı kurbanın etlerini verdi. Ahmet Aras Bakım Evi'ni ziyaret etti" haberleri geçiyor. Öncelikle yapılan bağış ve yardım konusunda sayın Kılıçdaroğlu'nun; "Sağ elin verdiğini, sol el görmemeli" yaklaşımını çok beğenirim. Ama Bodrum Belediyesi: "Kurban eti verdik" diyerek kamuoyunun gözü önünde ihtiyaç sahiplerinin gözünün içine sokuyor, midesine oturtuyor garibanların...

YASADAN ÖNCE VİCDAN

Bir de açıklamacı(lar)  Belediye Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Sosyal Yardım Yönetmeliğinin 5. Maddesi'ne dayanarak inisiyatif kullandıklarını ifade etmişler. O 5. maddede bir görev tanımı var. Böylesi Barın-ma ya da Bakımevi ile ilgili belediye hukukuna dair bir tanım yok. Yani açıklamacı(lar) oturdukları hukuki zemini bilmediklerinden kaygan alanda rastık sürerek raks etmişler. Az buçuk yaptıkları işe saygıları var ise ve aldıkları maaşın küçük bir bölümünü hak ettiklerine dair duygu yaşamak istiyorlarsa: "5216 sayılı Büyükşehir Belediye yasasının 7.ci maddesinin m, n, v fıkralarına" bir bakıversinler. Yasa; yerel yönetimi engelli, ihtiyaç sahibi yaşlı, bakıma muhtaç kişi için en uygun koşulları sağlama konusunda mükellef ilan ediyor. Yasayı da geçelim. Vicdanınız kurusun. Ama vicdanınızdan önce yüreğiniz kurumuşa benziyor. Bu nedenden kaynaklasa gerek; sallamalarınız da işkembe i kübradan olsa gerek. 15 kişiden söz ediliyor, Bodrum Belediyesi menşeili olduğu kesin gibi olan açıklamada. Sürgüne ya da sokağa atılmaya çalışılan 15 kişi yani...

ÖRNEĞİ OLMAYAN PESPAYELİK...

Bodrum Belediyesi'nin aslında yüzünün kızarması gereken bu mevzu da yüzsüzlüğü çarşı-pazar dolaştırmasını anlamakta zorluk çekiyorum. Bodrum'un niçin gerçek anlamda ortalama yaşam kriterlerinin hakim olduğu bir Huzur Evi, Bakım Evi yok? Peki yere göğe sığdıramadığınız tırnak içindeki Barın-Ma Evi'nde insanlar kaç defa sağlık taramasından geçmiş, hangi psikolojik destek verilmiş, hangi sosyal etkinliğe dahil olmuş oranın insanları, güvenlik önlemi alınmış mı? Öyle ya; sen orada barındırdığın insanların can güvenliğinden de sorumlusun. De ki; hasmı var konaklayan garibanın... Bir de "Türkiye'de örneği olmayan hizmet" demiş açıklamacı(lar). Evet böylesi bir pespayeliğin ülkede örneği yok. Siz buna hizmet diyorsanız (bir de örneği olmayan hizmetmiş); Bu beş yıl Bodrum için bitmez, ama Bodrum da bu çağdışılığı, karanlığı, ilkelliği 5 yıl sırtında taşımaz. Bu ayıbı taşıyan yerel iktidar; koşulları bizde saklı yerde barındırdığı garibanları sürgüne, sokağa, ölüme uğurlamanın peşinde. (Daha önce oradan sürgüne gönderilip ilk bir ay içerisinde yaşamını kaybeden beş kişinin hayat hikayelerini de derliyorum. Elbette paylaşacağız. Ama taammüden cinayet...) Tasarruf mevzusuna gelince; eğer Bodrum Belediyesi 15 garibanın barınmasını sağlayamıyorsa ve biraz edep var ise; başta başkan olmak üzere tüm birim amirleri, müdürler makam aracı kullanmayacaklar. O zaman birileri de haklı olarak çıkıp; Antik Tiyatro'da yapılan Belediye Meclis toplantısının belediyeye olan maliyetini sorar.

KÖKÜNDEN KOPAN ÖLÜR

Doğada kökünden kopardığınız bir canlıyı artık yaşatamazsınız. Öldürürsünüz. Ağaçta da, insanda da, hayvanda da, çiçekte de bu böyledir. Kazdağları'nda ağaçları kökünden kopararak hayatı karartan anlayışla, Bodrum'da hayatının sonbaharında ve kökü burada insanları kopararak ölüme yolculayan mantığın ne farkı var? Nazım memleket hasretini iliklerinde hissedip, şiirlerine damıtırken ihtiyaç sahibi miydi? Hayır ama Nazım köklerinden asla kopmadı. Bu nedenle Nazım: "Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni..." diyerek köküyle buluşma arzusunu dillendirmiştir biraz da. Nazım'a memleket hasretini yaşatan karanlık ile Barın-Ma Evi'ndeki garibanları köklerinden koparmaya çalışan vicdansızlık arasında ne fark var acaba?

Cevat Şakir, 13 Nisan 1925 tarihli “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılanır. “Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak" tan suçlu bulunur. Mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istenirse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürülür ve üç yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum'da tamamlar. Tabi farklı bir durum söz konusu oldu. Cevat Şakir Bodrum'da toprağını buldu. Sürgünlüğü bittikten sonra da sürgünlüğünü aşk ile kendisi devam ettirdi Bodrum'da. Peki Cevat Şakir'i sürgün eden takrir-i sükunculukla, Okyanus Otel'deki 15 engelli kimliği taşıyan garibanı sürmek isteyen acımasızlık arasında ne fark vardır acep?  Unutulmasın ki; "Hayatlarını çaldıklarımız ölü ya da diri olarak bir gün gelip bizim kapımızı çalacaklar..."  

Not: Bodrum Belediyesi'nin, Barın-Ma Evi'ne dair fena halde Türkçe özürlü metnini klavyeden ekrana, oradan printe gönderen parmakların sahibinde derin bir insansızlık ve hayata dönük öfke sezdim. Kendisine pekala Hitler'in gaz odalarında start düğmesine dokunma öncesinde, ölüme de tilili ayin metinleri yazdırılabilirmiş. Tarihsel denk gelmeyiş. Ama bu tarihte ölü-ölüm seviciliği, Halikarnassos'ta kursakta kalan bir özlem ve histeri ötesine geçmez.