Öyle bir kasırganın içerisindeyiz ki, artık kendi koşullarımızı fark edemiyor ve hissedemiyoruz. Guy de Maupassant “kuleyi görmekten kurtulduğu tek yer olduğu için her gün Eyfel Kulesine gittiğinden” bahseder. Biz de adeta gözümüzü-kulağımızı-ağzımızı kapamış, 2023-2053-2071 hedeflerimize odaklanmış durumdayız. Allah selamet versin...

Turizmde rekorlar kırıyormuşuz. 1.30 TL’den 5 TL’ye dayanan kur varken, gelmesinler mi? Ayrıca bu kadar Arap yoğunluklu turisti çekebilmemiz büyük bir başarı mı? 4 milyonluk Kuveyt’ten gelen turist sayısı 1,5 milyar nüfusu olan Çin’den gelen turist sayısından daha fazla. Turistlerin kişi başı harcadığı dolar giderek azaldı, azalıyor. Azalmasın mı? Elin adamı eskiden 1 hafta kalarak harcadığı para ile artık 3 hafta kalabiliyor. Hindistan ve Güney Asya ülkeleri ile aynı kategoriye girdik. Gezip görmek isteyenlerin değil, macera arayanların, hippilerin uğradığı bir memlekete dönüştük. İstanbul’da artık bir kruvaziyer limanı yok. Kruvaziyer turuna gitmek veya kruvaziyer ile İstanbul’a gelmek isteyenler, mutlaka bir İzmir aktarması yapmak zorundalar. Son dönemlerde yaşadığımız terör, darbe girişimi ve siyasi kriz ve belirsizlik durumları özellikle toplantı-kongre turizmi ile kruvaziyer turizmine balta vurdu. İstanbul’da kruvaziyer limanı yok ama onun yerine bir Galataport var, en azından projesi mevcut.

Kulislere göre Sayın Erdoğan seçim sonuçlarından memnun değilmiş ve yerel seçimlerin de erkene alınması suretiyle 2018’in Ekim-Kasım aylarında bize yeni bir seçim takvimi görünüyor. Ak Partide kongre tarihi de buna paralel olarak erkene alınıyor. En saygın ABD gazetelerinden Washington Post’ta yayınlanan bir makalede (Nathan Gardels), Erdoğan’ın “otokrasiye doğru bir adım daha attığı, liberal anayasacılıktan uzaklaşılacağı, toplumun diğer yarısının daha da fazla yabancılaşacağı, seküler hayat tarzını benimseyenlerin ise baskılanmaya devam edeceği” vurgulanıyor.

AGİT gözlemci raporuna göre “muhalefetin medyada yer almadığı, muhalefet partilerinin propaganda programlarının acımasızca bastırıldığı ve finansman kaynaklarının çok kıt bırakıldığı” bir ortamda gerçekleşen seçimin hemen ardından kredi kartı faiz oranları (kredi kartı faizi %1.84’ten %2.02’ye, geç ödeme faizi %2.52’ye güncellendi) ve çoğu bankanın konut kredisi faiz oranları önemli ölçüde arttırıldı. Zam dalgasının artarak devam etmesi bekleniyor. Zaten enflasyon oranı %20’yi aştı mı, ilk durak %30’lar. Eski Türkiye’ye geri dönmüş oluyoruz. 2018 Haziran ayında kuru soğan %110, patates %50, domates %38 arttı. Hâlihazırda vatandaşın 92 milyar TL kredi kartı bakiyesi var. İşletmeler de kredi taksitlerini ancak faaliyet gelirlerden karşılayabiliyorlar, kâr etmiyorlar. Ak Partinin malum ‘’kıraathane vaadi’ buluşu bir nevi ekonomik alanda vadedebilecek bir unsur bulunmadığını gösteriyordu.

Goldman Sachs eski ekonomisti Jim O’Neill’e göre, Türkiye’nin de içinde bulunduğu MINT’in (Meksika-Endonezya-Nijerya-Türkiye) faiz yönünün aşağı olduğu belirtiliyor. 2019 sonunda faiz oranımız %15 olarak öngörülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da (en azından söylemde) faizin düşürülmesini savunuyor. Buna karşın, dünyada bir faiz arttırma ve yerelleşme sürecine girmişken, evvelce para pompalanan gelişen ekonomilerden para muslukları kesiliyor, paralar geri çekiliyor. Düşen kredi notlarımız noktasında ise, Zambiya, Gana, Arjantin, Sri Lanka, Moğolistan ve Pakistan ile aynı ligdeyiz...

Maalesef, özellikle konu dış politika ve ekonomi olunca, sonuna kadar güvenmemiz gereken devlet büyüklerimiz bizi doğruyu söylemiyorlar. Örneğin, “yabancılara konut satışı artıyor” diyorlar, ama konutları alanların çoğunun Iraklı Türkmen kardeşlerimiz, Irak ve Suriye kökenli vatandaşlar ve onların üzerinden buradaki akrabaları olduğunu gözümüzden kaçırıyorlar. “Turist sayısı rekor kırıyor” diyebiliyorlar, fakat bir türlü mesela yıl içinde defalarca giriş çıkış yapan Gürcü tır ve otobüs şoförlerinin de bu turist sayısına eklendiğini bilmemizi istemiyorlar. Nitelikli turist giderek azalıyor, özellikle Taksim-Sultanahmet-Ortaköy-Adalar bölgelerimizi işgal edercesine tercih eden belirli coğrafi bölgelerden gelen turist kardeşlerimizin vasıflarına kafa yormamamızı istiyorlar. Yani, bilmemiz gerekeni değil, inanmamız istenilenleri söylüyorlar, doğru olmayan verileri hep tekrar ediyorlar. Çevresine at gözlüğüne bakan, sözde ‘tarih bilinci’ saplantılar ve yanlışlarla dolu, içi boş bir özgüvene sahip bireyler, kitleler bu şekilde yetişiyor, oluşuyor, yoğunlaşıyor.

 “Vahdeddin hain miydi?” sorusuna ünlü düşünür Süleyman Demirel’in verdiği cevapta olduğu gibi: “Hain olmadığını söylemek, Türkiye’ye yararlı olur mu, ona bakmak lazım.”